Yeni eğitim yılı yaklaşırken okul alışverişi fiyatları velileri isyan ettiriyor. Ekonomik zorluklar çocukların psikolojisini nasıl etkiliyor? Eşitsizlik hissi özgüveni zedeliyor, ama yetişkinler küçük adımlarla büyük fark yaratabilir.
Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken velilerin en çok konuştuğu konulardan biri okul alışverişi oldu. Defterinden kalemine, çantasından formaya kadar her şeyin fiyatı dudak uçuklatıyor. Sosyal medyada sıkça rastladığımız “Okul alışverişi değil, lüks tüketim” yorumları aslında hem bir isyanı hem de bir ironiyi barındırıyor. Çünkü herkes biliyor ki hiçbir anne-baba çocuğuna yetersizini almak istemez. Ancak ekonomik koşullar, birçok aile için bu istek ile gerçeklik arasına derin bir uçurum koyuyor.
Bu durum sadece ekonomik bir mesele değil; aynı zamanda çocukların ruh dünyasına dokunan bir sosyal eşitsizlik sorunu. Çocuğun sınıfa yeni, renkli kalemlerle değil de eskimiş ya da en temel malzemelerle girmesi, onun gözünde küçük ama ağır bir eksiklik yaratabilir. Çocuklar için “benim neyim eksik” duygusu, çoğu zaman akademik başarıdan bile daha baskın olabilir.
Psikolojik açıdan baktığımızda, bu eksiklik hissi çocuğun benlik algısını etkileyebilir. Özellikle okul çağındaki çocuklar, kendilerini yaşıtlarıyla kıyaslama eğilimindedir. Arkadaşının parlak bir kalem kutusu varken kendi basit kutusunu masaya koymak, dışarıdan küçük görünen ama iç dünyasında utanç, yetersizlik ve değersizlik hisleri uyandıran bir deneyim olabilir. Bu duygular uzun vadede çocuğun özgüvenini zedeleyebilir, okul başarısına olan motivasyonunu düşürebilir.
Şunu unutmamak gerekir: Çocuklar, kendi değerlerini sahip olduklarıyla ölçmeyi öğrenmezler; bunu biz yetişkinlerden öğrenirler. Dolayısıyla burada anne-babaların, öğretmenlerin ve toplumun tutumu belirleyici olur. Eğer bir çocuk, evinde sevgiyle, okulunda eşitlik duygusuyla desteklenirse, sahip olmadığı şeyler yerine var olduğu halinin değerli olduğunu öğrenir.
Peki, yetişkinler bu noktada ne yapabilir?
- Evde değer vurgusu: Çocuğa “senin değerin sahip olduklarınla ölçülmez” mesajını sık sık vermek önemlidir. Bunu öğüt gibi değil, davranışlarla göstermek gerekir. Aile içinde sevgi ve kabulün maddi şeylere bağlı olmadığını hissettirmek çocuğun iç dengesini güçlendirir.
- Okul ortamında hassasiyet: Öğretmenlerin de çocuklar arasındaki kıyaslamaları azaltacak adımlar atmaları gerekir. Örneğin sınıf içinde ortak kullanılan materyallerin artırılması ya da “kiminki daha yeni” yarışını tetikleyecek davranışlardan kaçınılması çok değerlidir.
- Veliler arası dayanışma: İmkânı olan ailelerin küçük katkılarla, ihtiyacı olan çocukların malzeme eksiklerini gidermesi, sadece o çocuğun değil, tüm sınıfın ruhsal iklimini olumlu etkiler. Çocuklar paylaşmayı ve yardımlaşmayı gördükçe, eşitsizlikten doğan utanç yerini dayanışma duygusuna bırakır.
- Sağlıklı iletişim: Çocuk bir şey istediğinde “paramız yok” cümlesi yerine, “şu an önceliğimiz bu değil” ya da “elimdekiyle de çok güzel işler çıkarabilirsin” gibi açıklamalar yapmak, çocuğun yoksunluk değil, tercih hissi yaşamasına yardımcı olur.
- Görünmez başarıların fark edilmesi: Çocuğun resmine, emeğine, çabasına övgü göstermek; sahip oldukları yerine ürettiklerine odaklanmak özgüvenini pekiştirir.
Çünkü çocukların taşıdığı en ağır yük, sırtındaki çanta değil; eşitsizliğin hissettirdiği görünmez ağırlıktır. O yükü hafifletmek için biz yetişkinlerin göstereceği küçük çabalar, onların psikolojisinde büyük bir fark yaratabilir.