Firavun’la İlgili Bazı Kuran Ayetleri:
- “..Firavun.. Size azabın en kötüsü ile işkence ediyorlardı..” (Araf: 141)
- “Firavun.. Bizi kızdırmaktalar. Biz itiyatlı koca bir kitleyiz.” (Şuara: 55, 56)
- “Firavun’a gidin, çünkü o azdı.” (Taha: 43, Naziat: 17)
- “Firavun toplumunu saptırdı, doğru yola iletmedi.” (Taha: 79)
- “Firavun o yerde ululandı, halkını çeşitli gruplara böldü..” (Kasas: 4)
- “O (Firavun) ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve ..” (Kasas: 49)
- “Firavun’a ve melelerine/kodamanlarına. Ama onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa ki Firavun’un emri doğruya ve güzele ulaştırmıyordu.” (Hud: 97)
- “(Firavun) dedi: .., ben sizi ancak doğru yola götürüyorum.” (Mümin: 29)
- “(Firavun) kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler. Ne zaman ki bizi kızdırdılar, onlardan öç aldık, hepsini boğduk.” (Zühruf: 55, 56)
Bu ayetlerin açıklamalarına göre Firavun: “Zalimdir, azgındır, bölücüdür, kibirlidir, sapıktır, zorbadır, kendisini doğru yolda sanır.”
Kuran’a göre Firavun ve çevresi bu özelliklerinden dolayı cezalandırılacak, Firavun’a göz yumduğu, destek verdikleri için aynı sonu yaşayacak.
Türkiye’nin bugünkü düzeni:
16 yıldır Recep Tayip Erdoğan (RTE) ağırlıklı AKP yönetimini yaşıyoruz. Bu süreçte duyduğumuz sözler, yaşanan olaylar bana Firavun düzenini, Firavun ve çevresini hatırlatıyor. Çünkü bugün Türkiye’de normal demokrasi, cumhuriyet, özgürlük, güven, huzur, barış yok; geriye gidiş, hile, oligarşi, korku, baskı, yağma, tehdit, bölücülük, öteleme, hakaret, sataşma, aşağılama, aşağılanma, inanç ve amelde bozulma, kibirlenme, köleleşme var.
Türkiye’nin mevcut düzeni tam bir Firavun düzeni değildir ama ibresi Firavun düzeninden yanadır. Firavun düzeninde Firavun kendisini İlah yerine koymuştu. Firavun, İsrailoğulları soyunun erkeklerini, erkek çocuklarını öldürtüyor (neseplerini bitiriyor), kadın ve kızlarını cariye yapıyordu. Şimdi Türkiye’de bu çirkinlik yok ama bunun ayak sesleri var, Firavun heveslileri var.
Firavun’un Kişiliği:
Türkiye’de RTE: “Sizi başkası yönetemez, BEN yönetirim. Ben olmazsam BEKA SORUNU yaşarsınız. Saray itibardır. Benim Bakanım.. Benim Genelkurmay Başkanım.. Benim valim, benim kaymakamım.. Ben olmasaydım siz milletvekili olamazdınız, bakan olamazdınız, bürokrat olamazdınız, şöhretinizi bana borçlusunuz. Benim dışımdakiler kötü. Karşımdaki millet ittifak ZİLLET İTTİFAKIDIR, .. diyor. RTE’nin siyasi yardımcısı Devlet Bahçeli de rakiplerine “zillet ittifakı” diyor, bölüyor, aşağılıyor, Haman’ı çağrıştırıyor.
“Zillet” demek; aşağılık, alçalma, küçülme, horluk, kendine yetmeme, el etek öpme, kölelik demektir. 80 milyon yurttaşımızın Cumhurbaşkanı sıfatıyla RTE’nin ve yardımcısı Bahçeli’nin çemberleri dışındakilere “aşağılık, aşağı, bayağı, bölücü” demesi hukuk, akıl, vicdan ve din adına kabul edilemez. Cumhurun başı olan birisinin halkının yarısına cephe alması tehlikelidir.
Allah herkesi ayrı özelliklerde yaratmış, herkese düşünce özgürlüğü vermiştir. Sizin rakiplerinizi, farklı düşünen yurttaşlarımızı karalama, onları horlama hakkınız yok. Siz bizi hakir görürseniz, biz yukarıdaki ayetleri hatırlarız.
Firavun’un Çevresi:
Firavun’un birinci adamı Haman ve diğerleri Firavun’a yüzde yüz itaat ederler, Firavun gibi davranırlar, zorbalığı yaşatırlar, Firavun’u ilahlaştırırlardı. Firavun muhteşem bir sarayda yaşar, Allah ile yarışırdı. Bugün Türkiye’de RTE ve Bahçeli’nin yönetim çevresine ve kendilerine gönül bağlayanlara bakarsak, çevreden bir kısmının Firavun’un çevresine benzediğini, bu çevrenin RTE’nı yarı insan yarı ilah gibi kabul ettiğini görürüz. Mesela:
RTE’nin yol arkadaşlarından Oktay Saral denen kişi RTE için: “Allah başbakanımızı başımıza nasip ettiği için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir” diyor. Hüseyin Şahin denen bir başkası: “Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir” diyor. Agâh Kafkas denen bir adam: “Başbakan’ın sözü Peygamber sünnetidir” içtihadında bulunuyor. Egemen Bağış: “Rize, İstanbul ve Siirt mübarektir. Çünkü bu üç şehir RTE’nin doğmasına vesile olmuştur” diyor. Yasin Aktay denen bir mülayim Erdoğan için “SALAVAT” düzenliyor. Ramazan Taşaltın denen bir Prof. : “İslami olarak cumhurbaşkanına itaat etmek farz ı ayındır. Karşı gelmek haramdır” içtihadıyla bir kulu ilahlaştırıyor. Fevai Arslan denen bir İmam-Hatip mütekellimi RTE için: “Allah’ın bütün vasıflarını üstünde toplayan bir lider” diyecek kadar ileri gidiyor.
Bu alıntılar bize Firavun gibi RTE’nin de ilahlaştırıldığını gösteriyor. Burada önemli olan RTE’nin bu sözleri söyleyenlere: “Siz ne diyorsunuz be! Ben Allah değilim ki Allah’ın bütün vasıflarını üzerimde taşıyayım. Ben de sizin gibi bir adamım. Bana karşı gelmek haram değildir. Kişiliğinizi kaybetmeyin. Müslüman gibi konuşun. Ben peygamber değilim. Beni kutsallaştırmayın. Beni Firavunlaştırmayın” gibi çıkışlar da bulunmuyor olmasıdır. Acaba neden?
Bir başka hususta şu: Tek Allah (tevhit) inancını öğretip yaymakla görevli Diyanet İşleri Başkanı ve personeli ile diğer dini oluşumların çıkıp, bu söz ve iddiaların sapıklık, putçuluk ve büyük günah olduğunu açıklamıyor olmalarıdır. Bunlar böyle bir açıklama yapmadıkları gibi, birçoğu AKP’ye oy vermemenin “günah” olduğunu, AKP’ye verilen oyların mahşer gününde kurtuluşa vesile olacağını iddia ediyorlar, ruhban sınıfının giysileriyle Firavun düzenine kapı aralıyorlar. Demek Hud Suresi 97. ayette geçen MELE/MELELER” kesimi, 2.000-2.100 yıl sonra bile varlığını koruyor, saptırıcılığını sürdürüyor.
Günümüzün bazı kadınları:
Türkiye’de Firavun düzeni çimlendirilirken şunu da hatırlayalım: Kadın ve kızların bir bölümü-Firavun döneminde olduğu gibi-sefih (aşağılık) bir hayata itiliyorlar yahut kendilerini bayağı bir hayata atıyorlar. Bir Prof: “Eşimi … ile bir yatakta görsem şüphelenmem” diyor. AKP kadın kolları başkanlarından birisi: “AKP’ye üye olan kadınlar … ile nikahlanmış sayılır” diyor. RTE partili kadın ve kızlara: “Çalmadık kapı bırakmayacaksınız” diyor ve: Tesettüre bürünen, “dinen sakıncalı olur” düşüncesiyle otobüse, çarşıya, pazara bile yalnız çıkmayan kimi kadın ve kızlar sarayın hatırına, tek başlarına asansör kovalarında, bodrumlarda dolaşıyorlar. Bu kadın ve kızlar, kendilerini üç-dört eşten birisi yapacak, bilimsel eğitim-öğretimden alıkoyacak, alım ve boşanmalarını kolaylaştıracak bir rejimin kurulması için özveride bulunuyorlar.
Sonuç:
1-Türkiye’de İttihat ve Terakki’nin padişahları zorlamasıyla açılan, zamanla kapanıp açılan bir MECLİS var. Bu meclis 23.03.1920’de süreklilik ve nitelik kazandı. Adına milli irade, özgürlük, çağdaşlık, devrim dediğimiz bu meclis sıkıntılar yaşadı, günümüze kadar geldi. Bu meclis saltanat, “Allah’ın gölgesi, irade i seniye” gibi hurafe ve yalanları hayatımızdan çıkardı. Bu meclis bize irade sahibi insanlar olmamızı öğretti. Bu meclisle biz Ortaçağı kapattık. Ne var ki, ilkel kafalılar şimdi bu meclisi Firavun meclisine dönüştürmenin gayretindeler. Bu dönüşümü durdurmak, asıl önemlisi yok etmek zorundayız.
2-Bunu yaparken bileceğiz ve hiç unutmayacağız ki, bizim tarih ve inanç değerlerimizde geri dönüş yok, köleleşmek yok, ferdiyetçilik yok, krallık yok, Firavunlaşmak yok. Yine bileceğiz ki, bizim tarih ve inanç değerlerimizde kadınlar ve kızlar da erkekler gibi eşittirler, söz sahibi insandırlar. Bu yüzden bugün bize: “ulu l emre itaat, davaya sadakat, elinin hamuruyla erkeğin işine karışmamak” gibi öğütler dayanaksızdır, şeytanlıktır.
3-RTE ve Bahçeli gibi politikacıları Firavunlaşmakla suçlamıyorum; bazı söz ve davranışlarıyla Firavun ve dönemini çağrıştırdıklarını söylüyorum. Şunu da söylüyorum: Bazı AKP’li bakan, vekil, bürokrat, memur, işçi, erkek, kadın, oğlan, kız Firavun düzeninin kapısını aralıyorlar. Bu çok tehlikelidir. Yukarıda yaptığım alıntılar bu tehlikenin ilk ayak sesleridir. Türkiye’nin böylesi insanları kendilerini Müslüman olarak tanıtırlar, herkes de bunları “Müslüman” olarak görür ama bu yeni yönelişleri İslam dinine de, sağlıklı/akıllı insan yapısına da terstir.