“Nasıl ki harb-i cihanlarla zayıflamışam,
Güçten kudretten düşmüşem heyhat,
Yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları,
Hemhal manda manda paylaşılmışam…
Öyle ki et ve tırnak misali ayrılmışam,
Süt kuzu yavru gibi Anadolu’dan koparılmışam…
Köpekler hırlamış peşimden, yılanlar tıslamış…
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş nerdesen…”
Kerkük; Türkmenlerin sembolü! Her dem mahzun…
Dün onların vahşeti, bugün bizdekilerin ihaneti ile yok sayılan “can gardaşlarımız.”
Son günlerde can yakar gelişmelerle yeniden gündemde… Bu sefer Kerkük “Türkmensiz!..”
1950 yıllarında yapılan sayımlarda Irak nüfusunun %9 u Türkmenler olup bu nüfus, Peşmerge sayısı ile aynı iken, bugün Peşmergeler devlet olma yolunda, Türkmenler ise meçhule terk edilmiş, sahipsizlik kıskacında…
Kerkük türküleri yürek sızısı olup yankılanırken bağrımızda, bugün o sızı dahi duyulmaz oldu, ülkem semalarında….
***
Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Irak’ta Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlara maruz kalmışlardır.
1920-Kaçakaç Katliamı-Telafer
1924-Levi Katliamı-Kerkük (İngiliz paralı askerlerinin yaptığı katliam)
1946-Gavurbağı katliamı-Kerkük
1959-Kerkük katliamı (İhtilalci General Kasım, Barzani işbirliği.)
1979-Tazehurmatu katliamı
1980-Türkmen liderlerin katliamı
1991-Tazehurmatu katliamı
1991-Altunköprü katliamı
1996-Erbil katliamı
2003-Tazehurmatu katliamı
2004-Telafer katliamı
2005-Telafer ve Musul katliamları
2006-Karatepe katliamı
2006-Kerkük terörü
Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük’te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir. Bugün iktidarın gözdesi “kak Mesut’un babası Barzani” vahşette başroldedir.
Canavarlar en iğrenç işkence için, Türkmen Lideri seçmişlerdir. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra diri, diri etlerini keserek “Turancıların Türkçülerin lideri ATA HAYRULLAH’IN etinin kilosu 10 fulus (kuruş) alan varmı?..” diye bağırmışlardır.
Sonrasında etlerini etrafta olan hayvanların önüne atarlar…
ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından Türkmenlere yapılan büyük katliamın adresi ise Telafer’dir.
Amerikan helikopterleri havadan işaretlenen evleri bombalarken, Peşmergeler hunharca Türkmenleri katlederler. Sonuçta yüzlerce insan ölürken, binlercesi evlerini kaybetmişti. Türkmen Milliyetçi Hareketi Dış İlişkiler Sorumlusu Turhan Ketene, halkın yüzde 80’inin kenti terk ettiğini belirtiyordu. Ketene, “Operasyon Sünnilerin ağırlıkta olduğu bölgelerde yoğunlaşıyor” diye ilave ediyordu.
Saldırı, kurulması düşünülen Kürdistan’ın önünde engel görülen Türkmen kenti Telafer’in nüfus yapısını değiştirme üzerine planlanmıştı.
Zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Telafer’de yüzlerce insan öldürülürken, “Sivil halka zarar verilmemesi konusundaki kaygılarını ilettiklerini” ifade ederek, ABD’nin “Biz orada sadece teröristleri öldürüyoruz” tezini açıkça kabulleniyordu. Çünkü Telafer’de sivil-asker diye bir ayrım zaten yoktu. Ancak asıl vahim olan Gül’ün tüm bunların ardından New York’ta söyledikleriydi:
“PKK ile mücadele sadece Irak’ın kendi güçlerinin değil, oradaki koalisyon kuvvetlerinin de görevidir. Bu gayet açıktır. Telafer’de silahlı direniş var diye operasyon yapılabiliyorsa, başka teröristlerin bulunduğu yerlerde de operasyonların yapılması gerekir. Bizim beklentimiz budur.”
Nitekim Bakan Gül’ün bu sözleriyle paralel bir başka açıklama, ABD işgalinin başından beri en ateşli savunucusu olan Cengiz Çandar’dan geliyordu:
“Asıl önemlisi, bu operasyonun ardından, yakında bazı PKK yöneticilerinin zincirlenmiş biçimde Habur’a doğru yola çıktığını görürseniz, şaşırmayın” derken, Irak’taki Amerikan güçlerinin bazı PKK unsurlarını tutuklama niyeti olduğunu ima ediyordu.” (Bugün Gazetesi, 15 Eylül 2005) PKK, şimdi açtığı temsilcilikler ile meydan okumakta…)
Daha acıtıcı olan husus ise katliamın başlatıldığı gün Başbakan; Trabzon’a milli maç seyretmeye gidiyordu. Stat hep bir ağızdan; “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye inletiliyordu!..
***
Kerkük bugün Türkmen şehri olmaktan süratle uzaklaştırılır bir hüviyete dönüştürülmek istenirken bizler sahipsiz bırakıyoruz. Ne hazindir ki binlerce Peşmerge istila için şehre girip, tapu ve nüfus kayıtlarını yakarken, bizler “canlı” olarak seyrettik…
Dahası iktidar güçlerimizin, can gardaşlarımızı birlik beraberlik içerisinde güç kılma gayretinde olması gerekirken, sürmekte olan mezhep savaşında taraf olmaya zorladıkları gerçeği vicdanları sarsıyordu. Hâlbuki Türkmenlerin yapısı her iki mezhepten oluşuyordu ve bölünmüşlük kaderleri haline geliyordu.
İşte bu hassas dönemde Kerkük meselesinin tek sahibi, Milliyetçi Hareketin Lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin “Kerkük’te Bayram Namazı” ilanı, kimi yerleri tedirgin edecek ve engellenecektir!
Dün vahşete direnen Kerkük, bugün o vahşetin mimarı Barzani’yi gözdesi kılan, ana vatandaki büyüklerinin ihanetine uğruyordu. Sahipsiz ve çaresiz bırakılıyordu.
İşte bununla baş edemezdi…
Meçhule gidiş bu garabetle başlamıştı.
Irak merkezi hükümeti, Peşmergelere karşı petrol savaşını, artık “Türkmensiz Kerkük” üzerinde teşebbüse geçirmek düşüncesindeydi.
Bir tarafta Barzani tankları, bir tarafta Irak ordusu!..
Türkmeneli’nde, Yolumuzu gözleyen yar, can içre canan bilen gardaşımın bağrında…
…………..
Ha birde; kimi “aydınlarımız” ahkâm kesmekte!
“Türkiye Kerkük’te bu savaşı durdurmalı, yoksa milyar dolarlık ticaretimiz zarar görür,” diyerek…
“Can özüm sen, gavim gardaş nerdesen” diyen yüreği bilmeyip, parayı put kılan güruh.
Vahşetten ihanete.
İhanetten alçaklığa!..