Nazım Peker
Nazım Peker

Kıbrıs’a Savaş mı İlan Edeceğiz

Son yılların Türkiye’si tek kafadan yönetilen bir görünüme girdi. Öylesine tek kafa ki, o kafanın dışındaki bütün düşünce, görüş ve eylem hepsi ya paralel düşüncenin ya da yasa dışı örgütlerin işidir.
 
Paralel olmayan, yasa dışı olmayan, tek doğru ve dürüst düşünen o kafadır.
 
Bu anlayışla, Kıbrıs’ın efsane lideri ve Cumhurbaşkanı S. Rauf Denktaş’ı bile; “Eğer siyaset yapacaksan git ülkende yap” diyecek kadar egoisttik ve narsistik.
 
Aynı kafa: Hem Türk dünyası hem de İslam dünyası ile aramıza mezhep görüşlerinden dolayı duvarlar çekti. Dostluklarımızı bitirdi. Komşuluklarımızı sıfırladı.
 
Dünya lideri olmaya soyunduk.
 
Öyle bir noktaya geldik ki, dünya bizi takmaz ve kazımaz oldu. Davetlerimize bile artık gelmiyorlar. Sarayımıza bile bir hayırlı olsun demiyorlar.
 
Gazze’ye 2012 nin Mayıs ayında bir gezi yapacaktık. 2015’in Mayıs’ı geldi hâlâ gidemedik!
 
Neden acaba?
   
Sünni olmayan eski dost, sonrasında insanlık ve demokrasi düşmanı Esed’i devirip; Şam’da öğle namazı kılacaktık.
 
Ne Esed devrildi, ne Şam’da öğle namazı kılabildik.
 
Kürt sorunu vardır. Bu sorun, benim ve devletimin sorunudur” dedik Diyarbakır meydanlarında. “Çözüm Süreci” diye ne olduğu, neyin nasıl çözüleceği belli olmayan bir fikir attık ortaya; bu uğurda TSK’yı bitirdik, devleti bitirdik ama geldiğimiz nokta, “Kürt sorunu var demek bu devlete ihanet demektir. Terörle masaya oturmak devleti bitirmektir” deme noktasına geldik. Hangisine inanacağız?
 
Madem Kürt sorunu diye bir sorun yoktu. Madem Kürt sorunu var demek bir bölücülük ve ırkçılıktı. Neden “Vardır. Benim ve devletimin sorunudur” dediniz?
 
Libya’ya savaş açamadık. Kaddafi’yi bombalayan uçakları TBMM’sinden yetki bile alamadan Türk topraklarından biz neden havalandırdık?
 
Mısır’ın iç işlerine müdahil olduk. Yemen’e karadan girelim dedik.
 
Yemen’le bizim alıp veremediğimiz ne?
 
Siz, “Ben sandıktan çıktım. Halkın iradesinin üzerinde bir irade ve güç yoktur. Ben yetki ve sorumluluğumu doğrudan doğruya sandıktan ve milletten aldım.”  Diyerek sandığın üstünlüğüne ve tartışılmazlığına vurgu yaptın.
 
Kıbrıs’ta bir seçim oldu.
 
KKTC’nin saygıdeğer insanları ikinci turda S. Eroğlu’nu istemeyerek %65 lere yakın bir oy ile iradelerini; S Mustafa AKINCI’dan yana gösterdiler. Sandıkta irade böyle belirlendi. Gerçi Akıncı da hoş olmayan şeyler söyledi ya! Bu ülke bir daha mı, “Ya taksim, ya ölüm!” diye sokaklara mı dökülecek?”
 
Eğer sandık her şey ise; Kıbrıs halkı, iradesini bu yönde göstermiş olmuyor mu? Sandıktan çıkana saygı duyulmayacak mı? S. Akıncı’nın tavır ve açıklamaları bize ters gelebilir. Eğer sandık mutlak irade ise bu iradeye neden saygı duyulmuyor?
 
Biz ne diyorduk; “Bu ülke, seçilmişlerin oluşturduğu TBMM ile devletin KURUM ve KURULUŞLARININ bileşkesiyle yönetilir.”
 
Ama siz inatla; sandık demekteydiniz. Millet iradesi demekteydiniz.
 
Kıbrıs’ta bu iradeyi görmüyor musunuz, Kıbrıs’taki sandık, sandıktan mı sayılmıyor?
 
S. Akıncı ile medyanın karşısında böyle atışmanın, sürtüşmenin amacı ne?
 
Telefonunuz mu yok? Neden bir telefon açıp, “Hayırdır S. Akıncı bu, ne açıklama?”  demediniz?
 
Mazbatasını bile almamış bir Cumhurbaşkanı ile böyle bir polemiğe neden girdiniz?
 
Kıbrıs’a savaş mı ilan edeceğiz yoksa?
 
Esen kalınız.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!