Sevgili okurlarım! 17 Aralık “Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” Türkiye’nin çürümüşlüğünü ve tuzun bile koktuğunu göstermektedir.
Yaklaşık 12 yıldır iktidarda bulunan bir Başbakan, “Olup-bitenlerden” habersiz gibi konuşmakta. Tek başına iktidar olmanın hazzıyla, kendini iktidarda değil gibi takdim etmekte.
Neymiş efendim?
Devlette paralel yapılanma varmış.
Eğer bu doğru ise, MHP’li M. Akşener’in dediği gibi, “Sen ne yapıyordun? Bostan korkuluğu muydun?” Bu millet sana, devlette paralel yapılanma yaptır diye mi oy verdi, onun için mi tek başına iktidar yaptı?
Öyle anlaşılıyor ki, el-ele verdiği, kol-kola girdiği kişilerle çıkar çatışması patlak verince; “paralel devlet var” savunmasına geçildi.
Paralel devletin nerelerde çöreklendiğini adı gibi biliyormuş ki, beş günde Emniyeti HALLAÇ pamuğu gibi attı. Değiştirmedik; amir, savcı, bürokrat bırakmadı.
Halk, haklı olarak soruyor, “Madem soğan yemedin, madem ağzın kokmuyor, madem abdestinden şüphe yok, Öyleyse bu telaş, bu hırs, bu öfke, bu korku, bu endişe niye?”
Haksızlar mı?
Elbette AKP’li bütün bakanlar bu yolsuzluğun içinde de, kıyısında da değiller. Elbette AKP’li bütün vekiller, vekil aileleri bu yolsuzluk ve rüşvetin içinde değiller. AKP’ye samimiyetle oy veren milyonlarca insanımız da bu olup bitenlerden rahatsızlar. Onlar da bizler gibi dürüst, temiz, iyi niyetli, vatansever ve harama tenezzül etmezler.
Sağlık Bakanı’nın dediği gibi eğer bu, bir çürük diş meselesiyse.. Endişeye mahal yok. Çekersiniz, dolgu yaparsınız, tedavi edersiniz iş olur biter.
Ya değilse.. Dişlerin tümü ve azı dişi de çürükse!
Şahsen ben Başbakan’ın yerinde olsaydım. Bu kadar tantanaya, bu kadar kıyıma asla yönelmezdim. Çünkü S. Başbakan ne derse desin, ne yaparsa yapsın. Vatandaş, “Ne oluyoruz, bu kıyım ve korku nedir?” diye sormakta.
Ne mi yapardım?
Yolsuzluk patlak verince savcılara, “Gerekeni yapın. Sonuna kadar gidin. Bu işin sağlıklı yürümesi için ne yapılması gerekiyorsa söyleyin size yardımcı olayım” der ve adı gecen Bakanları derhal görevden alır, kendilerinin ve aile fertlerinin de hesaplarına el koydururdum.
Bununla da yetinmez. Sıra oğlum Bilâl’e gelince de, onu asla kaçırmazdım. Makam arabasına bindirip gezdirme yerine Hz. Muhammed’in, “Kızım Fatma da olsa elini keserdim!” öğüdü gereğince; ekip arabasına bindirip, “Haydi oğlum git. İfadeni ver, sorulanları cevapla, gel.” Derdim. Her emniyete, savcıya giden suçlu mu?
Ortada bir zan var.
Yolsuzluk dedikodularına karışan ve adı geçen bütün yakın ve bakanlarıma da,” Kusura bakmayın. Gidin aklanın gelin” derdim.
Ne kaybederdim?
Bilakis çok şey kazanırdım, güçlü olurdum, başım, sloganlarla değil adaletle dik dururdu.
Koray Aydın Bey gitti yargılandı ve 11-0 BERAAT etti ve aslanlar gibi TBMM’de girdi.
Kaybetti mi?
Hayır.
Adana Büyük Şehir Belediye Başkanı’na MHP lideri Sayın Bahçeli ne dedi, “AKLAN GEL!” Başbakan neden böyle yapmadı?
Aklandı amma, kirli zihniyetliler bir şekilde göreve başlatmadılar. O da onların ayıbı ve kaybı.
İnanın S. Başbakan böyle davransaydı; bu olayların hiç biri olmazdı. Hiç kimse de AYAKKABI kutusu, KASA ve para sayma makineleri göstermezdi.
O milyon dolarlar ne oldu? Neredeler?
Çete denen, haşhaşin denen örgütlenmeyi yaptıklarını iddia ettiğiniz, Emniyetçilere, savcılara, valilere ALAMUT kalesini teslim eden kimdi? Üçlü, ikili, tekli imzalarla oralara atadığınız bu muhteremlerin kararnamelerinin altında; S. BAHÇELİ’nin mi, KILIÇDAROĞLU’nun mu imzaları var, ey Başbakan?
Bilal kurtulana kadar da bu kıyımlar sürecek gibi.
Acaba S. Başbakan’ın abdestinden şüphesi mi var?
Vicdan sahibi, dürüst, mütedeyyin AKP’liler bu olup bitenden rahatsız değiller mi?
Vatandaş endişeyle; “ Bu olanlar; Bilal uğruna mı, yoksa hilal uğruna mı?” diye sormakta.. Sizce hangisi?
Esen kalınız.
NOT:1- “…… Ve insanlar arasında adaleti emreden kimseleri katledenler-var ya- onlara elim bir azap müjdele” (Ali İmran:21)
2-Başbakan;” Yolsuzluğu yapan oğlum olsa evlatlıktan ret ederim.” İyi güzelde İzin ver de bir baksınlar, yapmış mı, yapmamış mı? Bu zandan da kurtulmuş olmaz mısınız?
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı