Bugünün iki isimsiz kahramanı vardı bizim için; bu baba, bu “adam” ilki…
***
“9.45” diye, yürüme süresi 7, sadece yedi dakika olan sınav yerimize gitmek için evden çıktığımızda 9.01’di.
Bizim için ne mutlu bir tesadüf ki Rüzgâr ikinci turun ilk sınavına mezun olduğumuz lisemizde girdi bugün. :)
Sağda, solda, bahçede biraz oyalandıktan sonra kapı açıldı ve öğrenciler sıraya girmeye başladı.
Onlar içeri girerken delikanlı (!) bir polis de bizleri bahçeden temizlemeye başladı, 9.20’den itibaren. “Daha vakit var, çocuklar bir şey unutur, kapıdan başını uzatıp ailesinden istemek zorunda kalır. Bir terslik yaşar, yardım gerekir.” diyerek ısrarla “Yapma, kovalama bizi” dedimse de, ııı ıh olmadı.9.30’dan çok önce bahçenin dışında, sokakta bulduk kendimizi. Haklıydı belki, onca veliyi 9.45’ten sonra 15 dakika içinde bahçeden çıkarmak zor olurdu.
Saat 9.35 !!!
Büyük binanın kapısındaki kadın polisin sesini duydum:
“Burası değil… O okul 4. caddede Bahçelievler Anadolu… Çabuk koş.”
“Eyvah” diyerek merdivene yönelmemle o çocuğun fırlayışını gördüm. Biz kapı önünde onbeş-yirmi veli… Çocuk telaşla koşarken herkesin başından bir anda kaynar sular döküldü sanki. Biri okulu soruyor, nerde diye… Diğeri, koş diyor. Çocuk hem koşuyor hem taksi soruyor, Fatih seslenerek durağı tarif ediyor, Şebnem arkasından taksi parası vermeye koşuyor, ben ve bir anne çırpınıyoruz
Derken, başka bir baba kalabalıktan sıyrılıp:
“Gel oğlum, dön seni ben götüreyim”… Okulu tarif etmek için ben de peşlerinden… Bilen biri daha gitsin, diye sesleniyor karısı… Kapıyı açıyorum ama çocuk önde oturuyor, tek kapılı arabaya binmeme vakit yok. “4. cadde…” “4’teki okul mu” “Evet, eski Cumhuriyet Lisesi”… “Tamam…”
***
O babanın arabayı parktan çıkarışı, 50 metreyi jet hızıyla geçişi hepimizin yüreğine su serpecekken sokağın köşesinde bir minibüs, ardında bir araba… Yol tıkanıveriyor. Baba avaz avaz: “Açın yoluuu sınava yetiştireceğim.”
Biz köşeye doğru yolun ilerisini açmak için koşacakken yol açılıyor.
***
Hepimizin gözü saatlerde “7 dakika var” “Hayır benim saatim ileri, 9 dakika var” “Evet 7 dakika var” “Mümkün değil yetişemez”, “Kocam gider de… Kavga da eder.” Tırnakları yiyor bir yandan. “Ara yollara girmezse yetişir.” “Saat 9.42” “Nerdeler acaba?” Herkesten başka bir ses… Geçen saniyeler dakika tamamladıkça çöküyoruz.
Saat 9.44 !!! Karısı “Yetiştirirse kocam mutlaka arar” dediği anda çalan telefon… “Ooooh çok iyi… Aaay çok iyi…Tamam tamam”
O sesle hep birlikte zıplayıp sonra ağlamaya başlıyoruz, en önce bizim anneanne tabii, hıçkırarak…
Bu kez gözümüz sokağa dönüyor, o lacivert arabayı beklemeye başlıyoruz.
Ve babanın dönüşü… Arabadan mutlulukla inişi, gururla bize doğru gelişi, hepimizin ses çıkarmamaya çalıştığımız alkışlarımız…
Yol boyunca ağlamış çocuk, amca almayacaklar beni, almayacaklar diye. Gideriz demiş amca, “girersin.”
“Girdi mi içeri, gözünüzle gördünüz mü, aldılar mı?” dedim. “Polislerden ben geçirdim” dedi. “Koşarken oradaki birine de çarpıp devirdi ama olsun. )))”
O isimsiz kahramanı, o kahraman babayı bir kez daha alkışlıyorum aynı heyecanla, yine yaşlı gözlerle…
***
Okulların hepsi Anadolu Lisesi olmasa o çocuk yanlış okula gelmezdi.
“Deneme Lisesi” oldu “Bahçelievler Deneme Anadolu Lisesi”
“Cumhuriyet Lisesi” oldu “Bahçelievler Anadolu Lisesi” (İyi halt ettiler, kırk yıllık, elli yıllık okulların hafızalara kazınmış adını değiştirmekle, iyi b… yediler. Kimbilir daha neler yaşanıyor bizim bilmediğimiz.)
Bazı durumları da zorlamamak lazım; o delikanlı polis bizi sokağa çıkarmasa o çocuğu görmezdik, bilmezdik. İşte, çocuklardan biri bir terslik yaşadı, yardım gerekti.
Biz o okulda olmasak iki okulu da, isim farkını da bilip tarif edecek kimse yoktu, o çocuk gidemezdi.
O çocuğun yanında velisi olsa, azar bir yandan telaş bir yandan, yetişemezdi.
O çocuğu hiç bir taksi şoförü aynı kaygıyı duyup yetiştiremezdi.
O baba orada olmasa…
Bugün bir çocuğun geleceği kayıp gitmişti gözlerimizin önünde.