Rus Zulmü Son Bulsun

1552 yılında Kazan hanlığı Korkunç İvan tarafından işgal edildikten sonra, Ruslar için Türk Dünya kapıları sonuna kadar açılmış ve 333 yıl devam edecek olan Rus-Türk mücadelesi başlamıştır. Türkler için sancılı olan bu süre…ç, birçok kayıplara neden olmuştur. Ruslar XVI. Yüzyıl ortalarından itibaren işgal ettikleri topraklardaki halklara karşı asimilasyon siyaseti yürütmeye başlamıştır. Zorla Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine karşı bölge halkı direniş göstermiş, isyanlar patlak vermiştir. Hıristiyanlaştırma faaliyetleri sonucu 1725 yılına kadar Rus olmayan 40.000 kişi vaftiz edilmiştir. Zorla Hıristiyanlaştırma bilhassa XVIII. Yüzyılda daha da hızlanmıştır. Örneğin, 1731 yılında yalnızca Kazan vilayetinde resmi rakamlara göre 16.317 kişi Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Daha sonra Rus olmayanları Hıristiyanlaştırmak için özel bir komisyon kurulmuş ve bunun sonucu olarak 1731–1762 yılları arasında 269.213 kişi din değiştirmiştir. Müslüman-Türkleri yok etmeyi hedef edinen Ruslar, çeşitli kararlarla da bunu yürürlüğe koymuşlardır. 19 Kasım 1742 tarihinde Çariçe Yelizaveta Petrovna tarafından çıkartılan emir de onlardan birisidir. Bu emir gereği, İdil-Ural bölgesinde bulunan 536 cami ve mescitten 418’i yok edilmiş ve onların yerine kiliseler yapılmıştır. Hıristiyanlığı kabul edenlere toprak verilmiş ve çeşitli kolaylıklar da sağlandığını göz önünde bulundurursak cazip görünebilir. Fakat Müslüman-Türklerin büyük çoğunluğu dinlerini değiştirmeyi reddetmekle kalmamışlar, dinleri ve dilleri için mücadele vermişleridir. Ruslar, işgal ettikleri bölgelerde önce erkekleri kılıçtan geçirmiş, sonra geride kalan kadın ve çocukları kiliselere kapatıp zorla Hıristiyanlaştırmışlardır. Buna karşı çıkanları ise ateşe vermişler veya kurşuna dizmişlerdir. 1739 yılının 30 Nisan tarihinde Yekaterinburg şehrinin ortasındaki meydanda diri diri ateşe verilen Kisenbike Baysarova adındaki 60 yaşındaki Tatar kadını bunun açık örneği olup Rus vahşetini bir kez daha gözler önüne sermektedir.   İdil-Ural halkı millet olarak, Müslüman ümmeti olarak yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan günlerde din bilgini ve imam Batırşa ortaya çıkmıştır. Onun tüm bu olup bitenlere kayıtsız kalması söz konusu değildir. Ve Batırşa milletini Rus zulmüne karşı ayaklanmaya çağırmış, cihat ilan etmiş ve kılıcını çekmiştir. Bu ayaklanma, “Batırşa Ayaklanması” (1755) adı ile tarihe geçmiştir. Güçler eşit olmadığını bile bile kendini ateşe atmıştır Batırşa. Fakat her zaman olduğu gibi Tatarlar birlik olamamış, aralarından çıkan Tatar hainleri Batırşa’ya ihanet etmiştir. Batırşa ailesi ve taraftarlarıyla ormana kaçmak zorunda kalmıştır. Daha sonra Batırşa, Tatar-Başkurt hainlerince yakalanmış ve Rusların eline teslim edilmiştir. Batırşa, Rus zindanlarında da mücadelesine devam etmiş, Rus çariçesi Yelizaveta Petrovna’ya (1741–1762) Tatarların vahim durumu ile ilgili mektup yazmıştır. O, Rusların Hıristiyanlaştırma isteğini reddederek dini, milleti ve milletinin bağımsızlığı için sonuna kadar mücadele etmiş, son nefesine dek Müslüman- Tatar olarak kalmayı başarmıştır. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Batırşa, Rus hapishanesinde çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Rus zalimler onun burnunu ve dilini kesmişler, fakat uğruna savaş verdiği mücadelesinden vazgeçirememişlerdir. Sonunda Şlisselburg (Şhlüsselburg) hapishanesinden kaçarken Batırşa öldürülmüştür. İdil-Ural bölgesinde bu tür birçok ayaklanma yaşanmıştır.   Çarlık Rusya’sı döneminde birçok Türk-Müslüman hicret etmek zorunda kalmıştır. 27.01.1897 senesinde yapılan genel sayım sırasında, Tatarların zorla Hıristiyanlaştırmaya karşı yürüttüğü ayaklanma ve onun sonucu olarak birçok köylünün tutuklanması, kırbaçlanması, bazılarının idam edilmesi, bazılarının ise ömür boyu hapis cezası alması İdil-Ural bölgesindeki Müslüman-Türklerin Osmanlı topraklarına hicret etmesine neden olmuştur.    Rusya’daki 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri Rus olmayanlar için bir umut ışığı olsa dahi bu devrimler onların hayatında hiçbir değişiklik getirmemiştir. Çar Döneminin son zamanlarında Müslümanlara karşı olan yumuşama Sovyetler iktidara geldikten sonra din resmen yasaklanmıştır. 1930’lu Stalin devrinde yaşanan sürgünler Müslümanları es geçmemiş, 60–100 bin civarında Başkurt-Tatar Ural’ın ötesine sürülmüştür. Sürgüne yollananların büyük çoğunluğunu eğitimli din adamları oluşturmuştur. Sürgüne gönderilenler yük vagonlarında daha yoldayken hayatlarını kaybetmiş, birçoğu açlık ve soğuktan ölmüştür. Böylece eğitimli bir nesil yok olup gitmiştir. Fakat tüm bu horlama ve zorlamalara rağmen İdil-Ural halkı dinlerinden vazgeçmemiş, gizli de olsa ibadetlerini yerine getirmiştir. İdil-Ural bölgesi halkı İslam dinini 922 yılında kabul etmiş olup, ilk günkü gibi dinlerine sadık kalmışlardır. Bu bölgedeki din tertemiz, kirlenmemiş, siyasete bulaşmamış bir dindir. Kısaca özetlemek gerekirse samimi, içten bir dindir ki, siyasetle, terörle yakından uzaktan alakası yoktur.      1990’lı yıllarda esen demokrasi rüzgârları din özgürlüğü getirmiş gibi gözükse bile, gerçekler ise bambaşkadır. 1990’lı yıllardan sonra bölgede camilerin sayısı atmasına rağmen, ibadet için camiye giden Müslüman sayısı sadece %2’dir. Bunun nedeni ise, camilerde FSB tarafından atanan imamların çalışması ve onların da camiye gelen gidenlerin listesini çıkarıp fişlemesidir. Yalnız camilerde değil, normal hayatta da “din özgürlüğü” söz konusu olamaz. Bugünlerde bölgedeki bazı okullarda zorla Hıristiyan dini dersleri okutulmaktadır. Ruslar bununla da yetinmeyip Kadın Doğum Evlerine bile papaz sokup, yeni doğan Müslüman bebeklerini vaftiz ettirmektedir. Böyle bir olay 2008 yılında Tataristan’ın Çallı şehrinde yaşanmıştır. Olaydan haberdar olan Tatar milli hareket liderlerinden Rafis Kaşapov olayla ilgili “Hıristiyanlığa Hayır” başlıklı yazı yazıp internette paylaştığı için yargılanmış ve bir buçuk yıl şartlı ceza almıştır.   Moskova’daki bir askeri okulda eğitim gören 3.sınıf öğrencisi 10 yaşındaki Seyet Fehretdinov adındaki çocuk Müslüman-Tatar olduğu için arkadaşları tarafından çeşitli işkence ve horlamalara maruz kalmış, öğretmeni Seyet’i zorla kiliseye götürüp vaftiz ettirmiştir. Tüm bunlara dayanamayan Seyet 09.03.2010 tarihindeki evinin balkonundan atlayarak intihar etmiştir. Bu üzücü olay Müslümanların uçurumun kenarında olduklarının açık bir örneğidir. Bunlar Rus zulmünden sadece birkaç örnekti. Bölgede her zaman Rus olmayanlara uygulanan akıl almaz takip, işkencelere Mayıs ayında Ufa’da yaşanan olaylar da eklenmiş ve her gün bir yeni üzücü haber gelmeye devam etmektedir. Rus zulmünün ardı arkası kesilmiyor. Rusya’da Türk-Müslümanların yeri yoktur. Rusya’nın amacı tek millet, tek devlet, tek dil, tek din yaratmaktır, o da “büyük Rus” milleti, Rusya devleti, Rus dili ve Hıristiyan dinidir. Bugün Rusya’da milliyetçiler – bölücü, Müslümanlar – teröristtir. Dillerini ve dinlerini korumaktan başka hiçbir suçları olmayan Tatar milli hareket liderleri peş peşe yargı önüne çıkarılmakta ve çeşitli cezalarla cezalandırılarak, onlara bölücü ve terörist damgası vurulmaktadır. Bu zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren İdil-Ural Türklerinin sesini kamuoyuna ve dünyaya duyurmak için desteğinize ihtiyacımız vardır.    
 24.05.2011

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!