Kuzey Irak, İç Meselemizdir

Başbakan Tayyip ERDOĞAN, Suriye ile 850 km ortak sınırımızın olması, Suriye Halkı ile aramızda akrabalık, tarih ve kültür bağları dolayısıyla  Suriye’de yaşanan olayların bir dış mesele değil, iç mesele olacağını açıklamış, bu sebeble Suriye’ye müdahale edilebileceğini ima etmişti. Bir önceki yazımda Suriye’nin iç işimiz olamayacağını gerekçeleriyle açıklamaya çalışmıştım. Bu yazımda Türkiye’nin gerçekten iç meselesi sayılabilecek gerçek bir soruna değinmek istiyorum. Bu sorun “Kuzey Irak” sorunudur.
Kuzey Irak’ta Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren çok önemli olaylar, olgular ve gelişmeler vardır. Bunlar Türkiye’nin güvenliğini, toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit eden etkenlerdir. Bu sebeble eğer bir dış sorun iç işimiz sayılacaksa bu, “Suriye Sorunu” değil, “Kuzey Irak Sorunu” olmalıdır. Bu iddiam çok haklı gerekçelere dayanmaktadır. Aslında siz değerli okuyucularımın da bildiği bu gerekçeleri toplu olarak sunmak istedim. İşte, iddiamın gerekçeleri:
1-Kuzey Irak’taki kukla Kürt Devleti başlıbaşına Türkiye için bir tehdittir. Yakın geçmişte Barzani ve Talabani’nin ‘Kürtlerin Bağımsız Kürdistan’ı kurma haklarının olduğu, ancak şimdilik böyle bir taleplerinin olmadığına’ dair açıklamaları hatırlandığında bu tehditin sanal değil, gerçek ve ciddi bir tehdit olduğu kolayca anlaşılacaktır. Herşey sadece bir zaman meselesidir. Bu kukla devlet, bağımsızlığını kazanıp yeterli gücü ve dış desteği elde ettiğine inandığı anda aynen Ermenistan gibi Türkiye’den toprak talep edecektir.
Barzani, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemiz üzerinde çok ciddi çalışmalar yürütmektedir. Bu bölgede yaşayan halk arasında “Barzani Sempatizanlığı” artmaya başlamıştır. PKK tasfiye edilse dahi bu sempatizanlık nedeniyle bölücü akımlar yaşamaya devam edecek, Barzani fırsat bulduğunda bu sempatiyi Türkiye’den toprak koparmak için pekala kullanmak isteyebilecektir.
2-PKK ABD’nin, dolayısıyla Barzani Yönetimi’nin himayesi altında Kandil Dağı’nda  ve sınırımıza yakın kamplarda konuşlanmıştır. PKK, bu kamplarda militanlarını rahatça barındırmakta, eğitmektedir. PKK militanları sınırdan ülkemize sızarak eylem yaptıktan sonra gene sınırdan geçerek Kuzey Irak’taki kamplarına dönmektedirler. Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan terör belasından kurtulabilmesi için PKK’nın Kuzey Irak’tan sökülüp atılması olmazsa olmaz bir mecburiyettir. Bu yapılmadan terörün önlenmesi kesinlikle mümkün değildir. PKK’yı Kuzey Irak’tan söküp atmadan teröristlerle yapılacak mücadele ancak sivrisinekleri öldürmek anlamına gelecektir. Malum olduğu üzere sıtmadan kurtulmak için yapılacak iş, tek tek sinekleri öldürmek değil, aksine bataklığı kurutmaktır. Terör konusunda bataklık, Kuzey Irak’taki PKK kamplarıdır.
3-Kuzey Irak’ta özellikle Kerkük, Musul, Telafer ve Erbil yörelerinde milyonlarca Türkmen yaşamaktadır. Kürt Peşmergelerin saldırıları sebebiyle Türkmenlerin can ve mal güvenlikleri çok büyük tehdit altındadır. Türkiye, 1974 yılında Kıbrıs’ta yaşayan 120.000 Türk’ün can ve mal güvenliğini korumak gerekçesiyle Kıbrıs’a müdahale etmiştir. Kuzey Irak’ta çok daha fazla Türkmen yaşadığı ve Türkmenlerin can ve mal güvenliği tehlikede olduğu için çok haklı olarak Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahale hakkı vardır.
4-Kuzey Irak’ın Osmanlı Dönemi’ndeki adı “Musul Vilayeti” idi. 28 Ocak 1920’de  Osmanlı  Mebusan Meclisi’nde kabul edilen Misak-ı Milli (Milli Yemin) Türk Vatanı’nın sınırlarını çizen bir metindi. Musul Vilayeti de Misak-ı Milli sınırları içinde kalıyordu. Bu nedenle İstiklal Savaşı sonunda Musul’un Türkiye topraklarına dahil olması gerekiyordu. Lozan Konferansı’nda Musul konusunda Türkiye ile İngiltere arasında anlaşma sağlanamayınca Musul Meselesi ileride iki ülke arasında yapılacak müzakerelerle çözümlenmek üzere konferans gündeminden çıkarıldı.
1926 yılına kadar Türkiye-İngiltere arasında devam eden müzakerelerden bir sonuç alınamadı. Meselenin ancak askeri yöntemle çözümlenebileceği belli olmuştu. Bu sebeble Türkiye, savaştan yeni çıkmış olmasına rağmen İngiltere ile bir savaşı göze alarak hazırlıklara başladı. Bunu farkeden İngiltere, Şeyh Sait’i kışkırtarak isyan  çıkarttı. Şeyh Sait İsyanı, Genç Türk Devletini oldukça yormuştu. İngiltere ile uzun sürecek bir savaşı  göze almak riskli olabilirdi. Bu sebeblerle Musul Meselesi o zamanki adıyla Milletler Cemiyeti’nin hakemliğine bırakıldı. Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin etkisi ile  Musul Vilayeti’nin  İngiliz mandası altında bulunan Irak Krallığı’na bırakılmasına karar verdi.
Halihazırda Irak, fiiilen üçe bölünmüş durumdadır. Eğer, Irak Devleti, hukuken dağılacak olursa bu durumda uluslararası hukuk gereğince Türkiye’nin eski adıyla Musul Vilayeti, yeni adıyla Kuzey Irak üzerinde  talepte bulunma hak ve yetkisi doğacaktır. Kıbrıs, Musul Vilayeti ile benzerlik arzetmektedir. Kıbrıs, Osmanlı hakimiyetinden İngiltere hakimiyetine geçmiş, 1960 yılında İngiltere hakimiyetinden çıkması söz konusu olunca Türkiye, Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olarak meseleye müdahil olmuş, Garantör Devlet sıfatıyla anlaşmalara imza atmıştır. Bu nedenle yukarıda izah ettiğimiz üzere Türkiye’nin Kuzey Irak üzerinde talepte bulunma hak ve yetkisi vardır.
Özetleyecek olursak, Kuzey Irak, Türkiye açısından çok önemlidir. Kuzey Irak, milli çıkarlarımızla doğrudan ilgilidir. Kuzey Irak’ın kaybı milli çıkarlarımızı çok önemli ölçüde zarara uğratacaktır. Bu nedenlerle biz bir dış sorunu iç meselemiz yapmak istiyorsak bu kesinlikle Kuzey Irak olmalıdır. Sayın Başbakan, ille de birilerine kabadayılık yapmak istiyorsa bu ABD ve Barzani olmalıdır. Gene, Sayın Başbakan, ille de bir ülkeye askeri müdahale yapmak istiyorsa bu ülke kesinlikle Kuzey Irak olmalıdır. 
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!