Nisan’ın son haftasına da girdik. Mayıs Ayı yaklaştıkça, mayıs kokuları artarak gelmeye başladı… Salata kısmını çabuk geçip, konulara girmek istiyorum. Evvela “merhaba“mızı çekelim…
Göstermelik tedbirlerle ve de tek suçlu +65’ler üzerinden, yalan dolan sistemi tam gaz. Bu arada bizden sonraki yegâne suçlu listesinde olan gıda sektörü de perişan durumda. Meslek odaları %25 iflas durumuna gelindiğini açıklıyor… Peki bu kapatmalar ne kadar gerçekçi, biraz inceleyelim… %50 kapasite ve her masa da iki kişi sistemi, üstelik girişte istenen HES kodu uygulaması bana göre tehlikeyi minimuma indirmişti… Gel gör ki , tam kapanma yapıp yandaş sistemlerin üretimine hâlel gelmemesi üzerine politikalar üreten, muktedirler, esas tehlikeyi flu hale getirmeye uğraşıp, dikkatleri başka yöne çekmeyi başarabiliyorlar… Türkiye’de yirmiden fazla işçi çalıştıran milyon kuruluş var… Bunların yemekhanelerine, öğlen üzere uğradınız mı…İnsanların, birbirine yapışık halde yemek yediklerini biliyor musunuz? Bilmediğiniz için de lokanta ve cafelerin kapatılasını uygun bir karar olarak değerlendirebilirsiniz… Bu arada, bir gömlek iyi de olsa, kamu kuruluş yemekhanelerini de göz ardı edemeyiz… Gelelim toplu taşıma ve buna bağlı olarak şekillenen yeni yasak başlama saatlerine… 19.00’da herkesi eve tıkacaksınız, işyerlerini 17.30-18.00 bandında kapatacaksınız, buna karşılıkta hiçbir ilave tedbir, hiçbir ilave araç tahsis etmeden, toplu taşıma %50 kapasite şartı uygulamaya çalışacaksınız… Bunu “Ya sayı saymayı bilmemek ya da dayak yememek” ile açıklayabiliriz… Cevap mercilerini, “kerrat cetveli” imtihanı yapmadan değerlendiremem… Hele hele İstanbul gibi bir yerde, ortalama eve ulaşımın 1,5 saat olduğu bir mega merkezde, insanlar 18.00 da çıkacaklar, eve dönmek için araçların %50 doluluğa düşmesini ve tenhalaşmayı bekleyecekler… Hakikaten akıl alır gibi değil… Bu tedbirleri ekranlara çıkıp söyleyenlerin mutlaka kendileri de inanmıyordur ama, her şeye inanmaya hazır kitlelerin bu gibi yalanlara da ihtiyacı var… Toplu taşım sistemini, iki katına çıkartmadan %50 kapasite ilan edenler de hiç bir suç yok… Sıkıntı ; tıklım tıklım metrobüsten inip, yanında ki arkadaşına, “Bravo hükümete çok iyi bir karar aldı” diyen insanımızda… Yani özetlersek, alınan bütün kararlar, kâğıt üzerinden öteye gitmeyecek ve de büyük sermayeye zarar vermeyecek cinsten, göstermelik kararlarla çözüm sağlayamazsınız sadece oyalarsınız… Yaz geliyor, vakalar, virüsün tabiatına uygun olarak azalacak. Yaz sonu da 3. safhaya yaklaşan aşıyı acil kullanım koduyla devreye sokarsınız… Bu arada ölenler ne olacak. Her kes kesesinden… İlk aşı olayı gündeme geldiğinde yazdıklarıma bakın, aynı… Biz habire olmayan aşı ile, ilk başta 50 sonra 40 yaş üstüne kadar indik ama bir tek problem var. O da Kadı kızında bile olur… Aşı yok… Aşıyı bir ele geçirsek, mezardakileri bile halledeceğiz… Bu arada, suçlunun 84 milyon olduğunu da öğrendik… Yarın bütün suç “Bilim Kurulu”nun üzerine yıkılacak… Tek karar verici, tüm zamanların en suçsuzu olarak pîr-u pâk hayatına devam edecek… Bu durumu sezen, Prof. Serap Şimşek; “Kararı siyasiler veriyor. Biz versek olmazdı”, diyerek acı gerçekleri maalesef yüzümüze çarpıyor…
Bu pirinç daha çok su kaldırır da diğer konulara da yer açalım… Bir başka bitmeyen senfoni de 128 milyar dolar… Olayı her iki tarafın, bütün detaylarına kadar bilmesine rağmen, tam bir sağırlar diyaloğu cereyan ediyor… Hükümet ve yandaşlar, bir kuruşun bile kaybolmadığını söylüyor. Bu hamasetin arkasından, akademik şahsiyetler, benim bile anlayamayacağım, piyasa, likidite falan gibi laflarla güya olayı izah ediyorlar… Kimsenin bir şey anlamamasına karşılık, TRT’nin kendini haber spikeri zanneden zavallısı bile, “İşte gördünüz gerekli cevaplar verildi” diyebiliyor… Olayı karmaşık hale getirip, elitlerin bile “Anlamamış görünürsek, cehaletimiz ortaya çıkar” korkusunu iyi değerlendirenler, at koşturmaya devam ediyor… Aslında soru ve cevabı çok basit. Çobanın bile anlayabileceği cinsten… Kimse paralar yok oldu demiyor… Mutlaka bir yerlerde ama kimde onu soruyorlar. O kadar… Size sadece çıkıp; “Beş milyarı, şu kurdan falan aldı; on milyarı ise filan kurdan bu aldı”, demeniz kalıyor… Özet olarak, muhalefet “Hava nasıl” diyor, yandaşlar “Bu sene patates rekoltesi çok yüksek” diyor… Bana kalırsa olayı şimdi açıklayın. Balık hafızalı milletimiz bir hafta sonra unutur, siz de bu travmadan kurtulursunuz… Yoksa 2023 ten sonra işin, Yüce Divan boyutu da olabilir…
Patates-Soğan konusu yılların bitmeyen kanayan yarası. Terörist olmalarına ve daha çok gerilere gitmeden, günümüzü değerlendirelim mi? Hiçbir koordine görevi ve politikaları olmayan, işini bilmeyen çavuşların topluluğu olan Tarım Bakanlığı ve bizim meşhur Ekrem in Oğlan, geçen sene aşırı olan fiyatlardan korkarak, yüksek rekolteye rağmen ihraç izni vermedi… Üretici çok uğraştı ama birkaç oy uğruna çizildi… Fiyatlar düştükçe düştü. Bir lira civarına mâl olan ürünler 30 kuruşa alıcı bulamadı. Üstelik mevsim gereği, çimlenmeler başladı… İşte tam bu arada, devlet uyanık tüccar konumunda işe el attı… Her zamanki gibi bir tekeden 2 hatta 3 post çıkarılmaya çalışıldı… Çaresiz kalan çiftçinin elinden malı 80 kuruşa, yani maliyetin altında bir fiyata alındı… Bu ürün büyük törenlerle halka dağıtılmaya başlandı… Bir elin verdiğinin, diğerinin görmemesini bir kenara bırakın, davullu zurnalı, Valili, başkanlı törenler yapıldı… Post 1- Üretici dua ediyor… Post 2- Pazar artıkları yüzünden, sopalı bıçaklı kavga edenler, bayram ediyor… Post 3- Her iki kesimin, halinin suçluları, kurtarıcı oldular… İyi mi?
Gözümüz aydın, bitmez tükenmez, Tosunlar membaı, ülkemizin, bu sefer de nur topu gibi Kripto Tosun’u da oldu… Bakalım, nereden çıkıp bizlere nanik çekecek… Kimse bir şey demesin. Tercihi sizler yaptınız… Lokomotif nereye giderse vagonlar da oraya gider…
Bu arada dün, 23 Nisan idi. Yazı günüm bugün olduğu için kutlamayı erteledim… Ama kutlanacak ne kaldı ki… Sizce var mı? Corona tedbirleri, lebalep kongrelere uğramaz ama, Milli Bayramlarımızın başına belâ kesilir… Yahu çıkıp, erkekçe deyiverin… ATATÜRK’ü silmeye uğraşıyoruz diye biz de hala inanmayan ahmaklara “Gördünüz mü” diyelim… Hepiniz Yaradan’ıma emanetsiniz. Hoşça kalın…
