Türkiye’de intihar sayısında vahim bir artış olduğu gerçektir. Bu durdurulamaz intiharların engellenmesi için vatandaşlar olarak bizlerin uzmanlarla birlikte siyasetçiler üzerinde gerekli baskıyı yaparak, hükümetin belirttiğim çözümler yahut farklı çözümleri getirmesi zorunlu hale gelmiştir.
Son zamanlarda sosyal medya ve geleneksel medyada neredeyse her gün bir kişinin intihar ettiğini duyuyoruz. Günümüzde intihar vakaları kritik derecede artmış durumdadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da Türkiye’de intihar vakalarında artış gözlemlenmiş ve bir hükümet politikası olarak intiharların önlenmesi için politikalar üretilmiştir. Günümüzde intiharların hükümet politikasıyla engellenmesi bir yana, intiharların neredeyse hükümet tarafından tetiklendiği bilinmektedir. Bu nedenle, toplumun kendisinin intiharların nedenlerini ve çözüm yöntemlerini tartışması elzem olmuştur.
Elbette ki, intiharların tartışılması ve önlenmesi aslen psikiyatri, psikoloji ve bir noktada da sosyologların işidir. Bu anlamda, bu kıymetli meslek alanlarında çalışan insanlardan daha çok bilemeyeceğimi, katkıda bulunmak isteyenlerin her zaman tarafımla iletişime geçebileceğini bildirmek isterim. Ancak bir hukukçu olarak, toplumla doğrudan temas ederek çalışan bir vatandaş olarak, bu konu hakkında araştırmalar yapmadan, bu konu hakkında neler yapılabilir değerlendirmeden rahat edemiyorum.
Yıllar önce gündeme gelmiş bir tartışma mevcuttur. Bu tartışma intiharın toplumsal nedenlerle mi olduğu, yoksa kişilerin kendilerine has özelliklerinden mi kaynaklandığı yönündedir. Bu konuda en önemli yazar sosyolog Durkheim’dır. Durkheim, intiharların tamamen toplumsal olduğunu, herhangi bir ırk, cinsiyet gibi kavrama ya da kişilerin “cinnet” geçirmesine veya “deliliğe” bağlanamayacağını söylemektedir. Bunun yerine kolektif bir aklın intihar etmede etkin bir rol olduğunu savunmaktadır. Örneğin, bencil intihar türünde insanlar toplumda ırk, din, siyasi topluluklar tarafından yeterince kabul edilmediğinde intihar etmektedir. Protestanlarda ölüm oranı Katoliklere göre daha yüksektir. Durkheim’a göre bunun nedeni, Katoliklerin inancına daha sıkı sıkıya bağlı olması, buna karşılık Protestanların dini inançlarına daha az bağlı olmasıdır. Bu açıdan Protestanlar, inançlarını bilim ve bilgi ile desteklemek zorundadır ki intihar etmesin. Bir başka şekilde, İslam dininden dolayı Türklerde intihar oranı daha düşük seyretmektedir. Bunların nedeni ise insanın toplum tarafından kabul edilişi ya da bir insanın siyasi inancını, dini inancını, ırkını ne kadar kabul ettiğiyle alakalıdır. Anomik intihar türünde ise kişi toplumsal bunalım sonucu intihar etmektedir. Ekonomik kriz sonucu kişilerin fakirlikten intihar etmesi ise bu kategoride bir intihar türüdür.
Günümüzde Türkiye’de meydana gelen intiharların Durkheim’ın tespit ettiği gibi daha çok “bencil ve anomik intiharlar” olduğu söylenebilir. Bu açıdan bakıldığında, bir aile babasının veya annesinin ailesini geçindiremediği için intihar etmesi anomik; çalıştığı kurumca benimsenmeyen bir polisin uğradığı mobbing neticesinde intihar etmesi ise bencil intihar olarak değerlendirilebilir. Ama intiharın türü ne olursa olsun, intihar etmenin sadece toplumsal nedenleri olmadığı değerlendirilmesinin de yapılması gerekmektedir. Bu açıdan Durkheim, kişilerin inançlarının yanına bilgi eklemesi gerektiğini belirtmesi, aslında intiharın kişisel bir yönünün olduğunu da göstermektedir.
Toplumsal sorunlar, kolektif akıl elbette kişilerin ruh sağlığının bozulmasında büyük bir etkendir. Fakat, toplumsal sorunların çözümü bambaşka bir yazının, hatta kitabın konusu olabilecek niteliktedir. Fakat bir kişi, ruh sağlığı yahut toplumsal sorunlarla ilgi bilgilendikçe intihar etme olasılığı elbette ki düşmektedir. Bu açıdan, kişilerin çocukluk yaşlarından itibaren ruh sağlığını koruma konusunda bilgilendirilmesi elzemdir ve bu doğrultuda, çocukluktan başlayarak insanların aile hekimliği gibi aile psikologluğunun sıkı denetimden geçmesi gerekmektedir. Hatta aile psikologluğu, aile hekimliğinden daha aktif bir görev üstlenerek doğrudan kendisine bağlı bulunan kişilerle iletişime geçmeli, bu kişilerin ruhsal durumlarını belli periyotlarla takip etmeli, gerekli önlemleri almalıdır. Bu konuda takipten kaçınan kişinin ise bir cezai müeyyideye tabi olması gerekir. Bu çerçevede, toplumsal ruh sağlığının iyileşmesi sağlanacaktır. Bu durum yalnızca intiharları değil, toplumda meydana gelen bazı suçların da engellenmesinde büyük fayda sağlayacaktır.
Türkiye’de intihar sayısında vahim bir artış olduğu gerçektir. Bu durdurulamaz intiharların engellenmesi için vatandaşlar olarak bizlerin uzmanlarla birlikte siyasetçiler üzerinde gerekli baskıyı yaparak, hükümetin belirttiğim çözümler yahut farklı çözümleri getirmesi zorunlu hale gelmiştir.
Toplumun kanayan yarasına parmak basılmış teşekkür ederim