Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Türk Milliyetçiliğinin Güç Kaynakları 2: “Türk Devleti”

      Arapça asıllı bir kelime olan “devlet”, sözlüklerde toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık olarak tanımlanır. Kısacası devlet milletin teşkilatlanmış halidir.

Hukukî terminolojide devlet, “Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.”. Devletin oluşabilmesi için insan(millet), toprak(ülke, vatan) ve egemenlik(siyasî ve askerî otorite) unsurlarının üçünün de bir arada olması şarttır. Bu unsurlardan birisinin dahi eksik olması devlet oluşumunu engeller. Devlet, insan zekâsının bulduğu, medeniyetin gelişmesine en çok yardım etmiş olan siyasi bir organizasyondur.

Türk’ün “devlet” kavramı ile tanışması tarihi kadar eskidir. Yazılı tarih belgeleri devleti olmayan bir Türk topluluğundan bahsetmezler. Ebu’l Gazi Bahadır Han, “Türk’ün gitmediği, gidip de devlet kurmadığı mekân var mıdır?” derken bir gerçeği ifade etmektedir. Tarihî Türk devletlerinin büyük bir bölümü kendi coğrafyasının gereği olarak Avrupalının anlamakta güçlük çektiği bir devlet ve kültür anlayışını temsil etmiştir.

Yusuf Has Hacib’in 1070 yılında kaleme almış olduğu i”Kutadgu Bilig” de, ideal devletin nasıl olması gerektiğine dair görüş ve tavsiyelerini Avrupalılar yaklaşık 600 yıl sonra gündeme getirmişlerdir.

Türk; muhtemelen “devlet” teşkilatını ilk geliştiren millet olması hasebiyle devlet anlayışına bir “kutsiyet” de atfetmiştir. İslâm öncesi dönemlerde Türk hakanı devleti Tanrı’dan aldığı bir “kut” ile yönetirdi. Bu düşünce tarzı İslâm’dan sonraki dönemlerde “ulû’l-emr” anlayışı ile devam etti.

Türk devlet geleneği gücünü ve kurallarını “Türk Töresi”nden alan köklü bir devlet felsefesidir. Bu felsefe gücünü “adalet”ten alır. Tarihe ait yazılı ve sözlü kaynaklar Türk devlet adamlarının halkı büyük ve gelişmiş bir adalet duygusuyla yönettiklerini yazarlar. Türk devletini yöneten hakanlar İslâm öncesinde de, sonrasında da hakanlığın ilâhî bir güç olduğuna inandıkları için adaletten uzaklaştıklarında bu gücün de ellerinden gideceğini düşünürlerdi. Devletleri “millet” için yönetirler. Halbuki Batı toplumlarında “millet devlet içindir.

Konu Türk devlerinden açıldığında çok tartışılan bir konu vardır: “Tarihte kaç adet Türk devleri kurulmuş, bunlar nasıl kurulup, nasıl yıkılmışlardır?

Türk Milliyetçileri için Türk Devleti bir “Türk Devletleri Tarihi” değil, “Türk Hanedanları Tarihi”dir. Tarihi gerçekler de bu görüşü doğrular. Her yeni Türk hanedanı içinde yaşadığı Türk devletini yöneten hanedan zayıflayınca ortaya çıkmış ve Türk’ün “devlet-i ebed müddet”ini devam ettirmek için yönetimi ele almıştır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’ni yıkarak kurulmuş olsaydı, onun Batılı ülkelerine olan borçlarını üstlenir ve öder miydi? Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti pek çok Osmanlı kurumunu olduğu gibi devam ettirmiş, Osmanlı’dan kalan pek çok kanunu yürürlükte tutmuştur.

O halde Türk Milliyetçileri için tarihte iki Türk devleti vardır:

1. Anadolu,  Avrupa, İran, Ortadoğu, Rusya, Kafkasya, Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasında hüküm sürmüş olan “Batı Türk Devleti”;

2. Asya kıtasının hemen hemen her yerinde hüküm sürmüş olan “Doğu Türk Devleti”.

Bugün Türkiye, KKTC, Azerbaycan ve Rusya’nın Avrupa coğrafyasında bulunan özerk Türk cumhuriyetleri “Batı Türk Devleti”nin, Asya’daki Türk cumhuriyetleri ise “Doğu Türk Devleti”nin devam eden parçalarıdır.

Tarihe böyle bakınca, tarihî olaylar karşısındaki tavrımızı da değiştirmemiz gerekmektedir. Bir Anadolu Türkü olarak, örnek vermek gerekirse, Timur-Yıldırım Bayezid, Fatih-Uzun Hasan, Yavuz-Şah İsmail mücadelelerinde taraf olmayı bir kenara bırakarak olayı Türk hakanlarının karşılıklı şahsî mücadeleleri olarak görmemiz gerekmektedir.

Türk Milliyetçilerinin içine düştükleri bir başka hata da “devlet-i ebed müddet” bildikleri kutsal “devlet” kavramı ile “yaşayan devlet”i karıştırmalarıdır. Kutsal olan devlet, korunması gereken, uğruna ölümün göze alındığı, tarihî deyişle, “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” denilen devlettir. Yaşayan devlet ise devleti o an idare eden ekip ile müteşekkildir. Atatürk’ün deyişiyle, “memleketin içinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyânet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, istilâ edenlerin siyasi emelleriyle birleştirebilirler.”

Bunlarla mücadele ederek “Türk Devleti”ni bu hainlerin elinden kurtarmak da her Türk Milliyetçisinin en birinci görevidir. Çünkü devletsiz millet, milletsiz devlet olmaz.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!