Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Türk Milliyetçiliğinin Güç Kaynakları 1: “Türk Milleti”

Biz, Türk Milliyetçilerine göre “milliyetçilik”, çağı ve tarihi şekillendiren ideolojidir. Tarih milletler mücadelesinden ibarettir. Milliyetçilik ideolojisinin temel ekseninde ise “millet” ve “milliyet” kavramları yer almaktadır.

Modern anlamda millet kavramının sosyolojik olarak kullanılması 1879 Fransız İhtilâli’nden sonra ortaya çıkan “milliyetçilik” cereyanları ile ilgilidir. Ancak Türk fikir hayatında millet, Batı dillerindeki karşılığıyla “nation” olarak kullanıldığı gibi, siyasal İslamcı fikir çevrelerinde “ümmet” karşılığında kullanmaktadırlar. Bugün Türkçü gibi görünen, ancak Türk Milliyetçiliği ile tabanda pek çok fikrî ayrılığı olan, eski sosyalist “ulusalcı”ların “millet” kavramını karşılamak için kullandıkları “ulus” kavramı ise sosyolojik olarak millet kavramından daha çok hukukî bir kavram olan “vatandaşlık” ile örtüşmektedir.

Peki, o halde “millet” nedir? Nasıl oluşur? Hangi değerleri bünyesinde taşır?

Milletlerin oluşumu konusunda sosyologlar ikiye bölünmüştür. Bir gurubuna göre milletler insanların doğuşundan itibaren vardır ve genetik bağ, dil, din, ortak tarih gibi bir takım kültürel ortak elementler milletleri birbirinden ayıran ögelerdir. Bir gurup sosyologa göre ise milletler tarihsel sürecin görece daha geç döneminde ortaya çıkmış bir olgudur; ayrıca kapitalizmin ortaya çıkışı, sömürgecilik, modern devletin yapılanması ile yakından ilgisi vardır. Başka bir deyişle, milletin oluşumu insan toplumunun ortaya çıkmasıyla birlikte ortaya çıkmış bir olgu değildir. Toplumsal gelişimin belli bir safhasında meydana gelmiş bir üründür. Herşeyden önce bir milletin oluşumundan önce bir milliyetçilik akımının ortaya çıkmış olması gereklidir.

Bütün dünya milletlerine küresel bir gözle bakıldığında bu iki görüşün de doğru olan ve olmayan tarafları vardır. Biz bir Müslüman olarak Allah’ın insanları, Kur’an’da belirtildiği gibi, “kavim kavim yarattığına” inandığımız için “millet”lerin yaradılışla var olduğuna inanırız. Türk Milleti özelinde konuyu ele aldığımızda da, 19. yüzyıldan çok önce, Göktürk hakanı “Bilge Kağan”ın sosyolojik olarak bugünkü anlamda bir Türk Milleti inşa etmeyi başardığını görürüz. Ancak doktriner anlamda milliyetçiliğin gelişmesi ve bir ideoloji olarak çerçevelerini belirlemesi 19. yüzyıldan sonra olmuştur.

Milliyetçi ideolojilerin dünyayı algılama biçimleri “millet” kavramına yükledikleri anlam ile çok yakından ilgilidir. Millet kavramını ırkî temellere dayayan Alman ve İtalyan ideologlarının Alman ve İtalyan milliyetçiliklerini nasıl “Nazizm” ve “Faşizm”e dönüştürdükleri hepimizin malûmudur.

Yusuf Akçura, Gaspıralı, Hüseyinzâde ve Ziya Gökalp çizgisinde ideoloji haline dönüşen “Türk Milliyetçiliği” Atatürk ile devlerin kuruluş felsefesi haline getirilmiş; Alparslan Türkeş ile “siyasî ideoloji” haline dönüşmüştür. Bu ideolojik çizginin hiçbir yerinde “millet” kavramı “etnik” olarak tanımlanmamıştır.

Türk Milliyetçilerinin “millet” kavramına yükledikleri anlam Fransız Ernest Renan’ın yapmış olduğu millet tanımı ile örtüşür.

Renan’a göre millet bir “ruh”, bir “manevî” ilkedir. Renan etnik olarak milleti tanımlamak mümkün değildir demektedir. Renan, halkların, toplum ve toplulukların tarihsel olarak farklı sebeplerden dolayı içiçe geçtiğini ve bundan dolayı da kimin geçmişte hangi etnik kökene ait olduğunu veya hangi kanı taşıdığını ispat etmenin mümkün olmadığını savunur.

Renan’a göre milleti tanımlayan en önemli unsur “ortak irade”dir. Bu iradî ilkenin iki boyutuna vurgu yapar: a) geçmiş b) gelecek. Yani geçmişe dair ortak zengin bir mirasa sahip olmak ve geleceğe dair birlikte yaşama isteği, arzusu ve iradesine sahip olmak, milletin ortaya çıkması için vazgeçilmez kriterlerdir.

Atatürk de Renan’a benzer bir millet tarifi yapar. Atatürk’e göre, her millete uyabilecek bir tarifi şunlardır:

“a) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan;

b) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimî olan;

c) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.”

Sonuç olarak, Bir topluluğun “millet” olarak adlandırılabilmesi için;

* Toplulukta ortak bir dilin konuşulması,

* Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması,

* Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması,

* Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması,

* Toplulukta kültürel ortaklık bulunması gereklidir.

Bu tanımlar ışığında Türk Milliyetçileri “Türk Milleti”ni bir “ırk” olarak değil, temelini “Türk Kültürü” ve “Türk Tarihi”nden alan sosyolojik bir kültürel oluşum olarak ele alırlar. Türk Milliyetçilerine göre “Türklük” etnik bir bağdan daha çok aidiyetten ibarettir.

Bilge Kağan kitabelerde etrafındaki boy ve aşiretleri yenerek onları “Türkleştirdiğini” belirtir. Ziya Gökalp ise Türk Milliyetçiliğinin üç şiârını “Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Muasırlaşmak” olarak açıklar. Atatürk de “Ne mutlu Türk olana!” yerine “Ne mutlu Türküm diyene!” demiştir.

O halde, Türk Milleri;

a) Kendini Türk hisseden, Türklüğe aidiyet duygusuyla bağlı,

b) Türk Kültürü ve Türk Tarihini kendi kültür ve tarihi olarak kabullenen,

c) Bulunduğu zamanda ve gelecekte bir arada yaşama arzusu içerisinde bulunan

d) Türk devleti ve vatanı için ölümü göze alabilen,

yüksek karakterli insanlar topluluğudur.

 

NOT: Elektronik postama bir mektup göndererek, geçmiş yazılarımla ilgili güzel duygularını ileten değerli kardeşimi Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Afşin Selim’e teşekkür eder aynı duyguları misliyle kendisi için taşıdığımı belirtir, yazı hayatında başarılar dilerim.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!