Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Türk Milliyetçilerinin TSK’ne Bakışlarına Eleştirel Bir Yaklaşım

Türk Ordusu’nun sistematik olarak M.Ö. 209 yılında Mete Han tarafından kurulduğu kabul edilir. Mete Han’ın ordusunu onluk sistemle tasnif etmesi Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihidir. O tarihten bugüne Türk devletleri hep orduları ile ön plâna çıkmışlardır. Osmanlı’nın son döneminde Batılı ordulara benzer düzenli ordular kurulasıya kadar eli silah tutan herkes asker sayıldığı için Türk Milleti’ne “ordu-millet” denmiştir.

Osmanlı’da “batılılaşma” hareketlerinin itici gücü ordudur. Batı Türk Hakanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nden önceki dönemleri olan Selçuklu-Türkiye Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Silahlı Kuverlerin ana yapısı profesyonel askerlerden oluşmamıştır. Selçuklu ve Osmanlı toprak düzenine bağlı olarak oluşturulan ordu eli silah tutan Türk tebaadan oluşmaktadır. Subayları da okullu değil, rütbeleri savaş sahalarında elde edilmiştir. O yüzden yaşayışı ve dünyayı algılama biçimi asker olmayan diğer tebaadan farklı değildir.

Osmanlı’nın son döneminde klasik ordu sisteminin yerine ikame edilen “sekban-ı cedit”, “nizam-ı cedit”, “asakir-i mansure-i muhammediye” vb. kurumlar Batılı ülkelerin orduları örnek alınarak yapılandırılmıştır. Batılı modelle kurulan askeri okullarda yetişen Osmanlı zâbitleri de Batılı fikirlerle yetişmişlerdir. O yüzden 19. ve 20. yüzyılda Türk toplumunda Batılılaşma hareketlerinde öncü güç ordu olmuştur. Türk subayı vaktiyle dünyaya eskiden toplumu ile aynı bakış açısından bakarken zamanla farklılaşmış, Batılı bir bakış tarzını kabullenirken, Batılı tarzda bir hayat tarzını da kendisine yaşama biçimi olarak seçmiştir. Bu değişime rağmen Türk toplumu tarihî ordu-millet yapısını zenginleştiren İslâm’dan gelen “gazilik” ve “şehitlik” kavramları ile çocuğunu davul ve zurnalarla “peygamber ocağı” bildiği askerlik hizmetine gönderdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Ordusu tarafından zaferle sonuçlandırılan bir millî mücadele tarafından kurulmuş olması Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar TSK’nin kendisini devletin sahibi olarak algılamasına neden olmuştur. “Demokrasi” batılı toplumlarında batılı toplumların derebeylere karşı yıllarca süren kanlı savaşlarının sonucunda elde ettikleri bir değerdir. O yüzden batılı toplumlar “demokrasi”yi bireysel olarak özümsemişlerdir. Türk toplumu için “demokrasi” cumhuriyet ile gelen bir “üst yapı devrimi”dir. Atatürk kendisini padişah olarak ilân etse bile itiraz edecek bir toplum yapısı mevcut değildi.

Cumhuriyeti kendisi kurduğunu kabullenen TSK, otomatik olarak kendisini cumhuriyetin kuruluşundaki devrimlerle şekillenen “rejim”in ve “devlet”in vasisi olarak hissetmiştir. TSK “rejim”in muhafızlığını çıkarılan yasalarla hukuk sistemine dahil ettirmiş, bu uğurda pek çok kez Türk demokrasisine müdahale etmiştir.

Türk Milliyetçileri ve özellikle onların ideolojik ve siyasal kanadını temsil eden “Ülkücü Hareket” TSK’ni “devlet-i ebed müddet”i ayakta tutan güç olarak gördükleri için uzunca yıllar askere karşı hep saygılı olmuşlardır. Türk Milliyetçileri için TSK “peygamber ocağı”dır, “Turan” kuracak askerî güçtür. Bunların yanı sıra Alparslan Türkeş, Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ ve Ahmet Er gibi ideolojik ve siyasal önderlerin asker kökenli olmaları; gençlik teşkilatlarının askerî bir hiyerarşi ile yapılanması Türk Milliyetçisi Ülkücü gençlerin TSK’ne sıcak bakmalarına neden olmuştur.

TSK ile Ülkücü Hareket’in ilişkilerinde ilk şok “12 Eylül 1980”de yaşanmıştır.  12 Eylül Cuntası “Devletin ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kurşun” felsefesi ile son Türk devletini ayakta tutmak için yaralanan, şehit olan Ülkücü Gençliğin üzerinden bir dozer gibi geçmiştir. Ülkücü Genç kendisi ile aynı safta olduğunu zannettiği Türk subayı ve askeri tarafından işkenceye maruz kalmış, onların kurduğu mahkemelerce haksız olarak idam cezalarına maruz kalmıştır. Ülkücü Hareket’in hafızalarından Albay Nurettin Soyer’in, Albay Hamdi Sevinç’in, Albay Raci Tetik’in silinmesi mümkün değildir.

TSK’nin “28 Şubat Post-Modern Darbesi”nden sonraki yanlış uygulamaları ve Türk insanının inanç sistemini rencide eden pek çok kararları TSK’ya karşı tavır alma açısından pek çok mütedeyyin Türk vatandaşı gibi Türk Milliyetçilerini radikal İslâmcıların safına itmiştir.

Türk Milliyetçilerinin TSK karşısında takındıkları konjonktürel tavır Türk Milliyetçiğini kurumsal olarak zedelemektedir. Peki, Türk Milliyetçisi ne yapmalıdır?

1. Türk Milliyetçileri ideolojilerinin tabiatı gereği Türk milletini oluşturan bütün değerleri korumak ve geliştirmek mecburiyetindedir. TSK da bu değerlerden birisidir. Gerekiyorsa TSK’nde görev yapan subaylar en sert şekilde eleştirilmeli, ancak kurumsal olarak TSK yıpratılmamalı, TSK’nın kurumsal yapısına karşı açılan kurumsal savaşın içinde yer alınmamalıdır.

2. Türk Milliyetçileri dönemsel olarak TSK’yı temsil eden bazı komutanların ilân edip, uygulamaya çalıştıkları “steril laiklik” anlayışını kabul etmediklerini açıkça ortaya koymalı, bu konuda milletin emel ekseninin safında yer almalıdırlar.

3. Türk Milliyetçiliği sivil bir ideolojidir. O yüzden her Türk Milliyetçisi “askeri yönetime çağıran” gruplardan uzak durmalı; tavrını sivil demokrasiden yana koymalıdır.

4. Türk Milliyetçisi ne askerî vesayeti, ne de TSK’nın tamamen etkisizleştirildiği sivil darbe vesayetini kabul eder. Türk Milliyetçisi ordu-siyaset ilişkilerinde birbirlerine müdahale etmeyi bir görev olarak görmeyen bir kurumlar arası uyum düzenini savunur.

Sonuç olarak şunu da belirtelim ki dünya üzerinde hiçbir devlet yoktur ki, ordusu rejimlerini korumakla mükellef olmasın. Türk Ordusu da tabii ki Türk Devleti’ni ayakta tutan rejimi koruyacaktır, ama demokrasiden şaşmadan.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!