Baba ve Oğlu – 2

Kamil öğrenciyken memleketinden,  liseli bir  kıza gönlünü kaptırmıştı. Belgin uzun boylu, alımlı, nefesleri kesecek kadar güzel, ela gözlü, bembeyaz tenli, o yıllarda biraz da hoppa bir kızdı. Kamil onun geçen yıllar içinde  eskisinden çok farklılaşmış, olgunlaşmış olduğunu düşünüyordu. Kamil’in  Amcası hatırı sayılır kişilerdendi. Amcasına rica ederek Belgin’nin adliyede memur olmasına yardım etmişti. Belgin de Kamil’i sevdiğini söylüyordu. Beş yıldır birbirlerini sevdiklerini söylüyorlar, günde beş, altı kez telefonda görüşüyorlar, Kamil ayda iki kez hafta sonları bir şey bahane edip sevdiğini görmeye gidiyordu. Bir ay önce evliliklerini konuşmuşlardı.  Derken on beş gün önce Belgin’nin nişanlandığını duydu. Başından kaynar suların döküldüğünü, vücudunun gerildiğini, kalbinin çiftliklerindeki su motorunun sesine benzer “pat pat” attığını hissetti. Gelen bu telefon haberinden sonra evdeki koltuğa yığıldı, bir zaman öylece donuk bakışlarla kalakaldı. Soğuk, soğuk terlediğini, ihanetin iliklerine kadar işlediğini fark etti. Halbuki hergün telofonla konuşuyorlardı ve on beş gündür hiç belli etmemişti. Bu nasıl olurdu? Hiç vefa yok muydu? Telefona sarıldı, memleketindeki arkadaşlarını aradı. Haber doğruydu, hatta üç aydır görüşüyorlarmış, üç hafta önce söz kesmişler. Belgin’i aradı, hala ona yalanlar uyduruyordu. Gözyaşları içinde telefonu kapattı.

 

Cemal gelir gelmez durumu ona anlattı.

 

        Aşk ve sevgi yalan kaldırmaz. Sen onun gönlünün Yusuf’uydun. Yusuf’un kıymetini ancak Yakup bilir.  Yusuf’ unu yine kuyuya attılar. Gözündeki perde kalktığında bunu anlayacaktır. Atını sürdüğü yerde su olmadığını, görünenin serap olduğunu varınca anlar. Onun gibi çokları o yana at koşturdular, oraya ulaştıklarında su olmadığını gördüler. Binek susuzluktan helak oldu, binen de Basra yıkılmadan dizgin kasmak gerektiğini anladı. Bunu bilselerdi bütün ahmaklar dizgin kasarlardı. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi  bunu anladığında böyle bir yokluğa hazır olmadığını da görecektir. Ancak iş işten geçmiş olacaktır. Bundan sonra kendini toparlaman gerekiyor. Kalk biraz dolaşalım.

 

Dışarıda birkaç saatlik yürüyüşden sonra  eve döndüler. Zaman geçmiyordu, küflenmiş yemek gibi kokuyordu Gecenin ilerleyen saatlerinde bir uyku hapı alıp üç saat kadar uyudu.

 

Sabah visitinden  on dakika sonra Erhan’ın, hemşirelerin acı feryatları ve koşturmalarıyla bir önceki larenks Ca hastasının odasına can havliyle girer girmez, eline gelen tamponla, açılan petrol kuyusunun fışkırması  derecesinde tavana kadar sıçrayan ana damarın üzerine kuvvetle bastırarak, bağırdı:

 

         –   Karotis rüptürü (Şah damarının patlaması)! Hemen ameliyata alıyoruz!

 

Hasta ameliyathaneye yetişemeden vefat etti. Oysa öğleye doğru patoloji raporu gelir gelmez, ameliyata almayı planlamışlardı.

 

İki gün sonra saat dörde yaklaşırken Yahya, Durmuş Amca’nın tetkiklerinin, patoloji raporunun hazır olduğunu söyledi. Durumu Haluk Bey’e bildirdi. Sabah mı yoksa hemen mi ameliyata alacaklarını  tartıştılar, hemen ameliyata almaya karar verdiler. Baba ve oğluna anlattılar, onlar da itiraz etmeden kabul ettiler. Hasta en son sabah, az kahvaltı yapmıştı.

 

Durmuş Amca  ameliyathanenin  steril olmayan ilk giriş bölümünde sedyede yatıyor, yanında da oğlu bulunuyordu. Anestezi  uzmanı hastayı muayene ettikten sonra akciğerlerinin çok kötü olduğunu, masada kalabileceğini söyledi. Haluk Bey önceki hastayı anlatarak ameliyat olmazsa hastanın her an ölebileceğini, masada kalma ihtimali olsa bile kurtulma şansının daha fazla olduğunu belirterek ısrar etti. Durmuş Amca “masada da kalsam beni ameliyat edin”  dedi. Anestezi uzmanı ameliyat sırasında hastanın kaybedilebileceğini ayrıntılı olarak bir kağıda yazdı, altını hasta, oğlu ve ameliyata girecek doktorlar imzaladılar, sorumluluğu alıyoruz dediler. Durmuş Amca ameliyata girmeden önce abdest aldı, oğluyla gözyaşları içinde helalleşerek ayrıldılar. Oğlu, sedyeye alınmasını tabuta uzanıyormuş, üstündeki beyaz ameliyat elbisesini de sanki kefeni gibi hissetti.

 

Yedi saat sonra ameliyathane kapısında Dr. Kamil Bey’i hüzün ve ümitlerin karıştığı, merakla, sıkıntılı bir suratla bekleyen oğlu sevinçli haberi aldı. Babası kurtulmuştu, hıçkıra hıçkıra  ağlamaya başladı. Minnet ve şükran duygularını açıkça belli eden,  ağlamaklı bir yüz ifadesiyle,  ameliyattan çıkan doktorların ellerini öpmek için davrandı, öpemedi. Ameliyat sonrası hastayı yoğun bakıma almışlardı.

 

Kamil eve geldiğinde gecenin ikisiydi, telefonunda, Belgin’nin yirmi beş cevapsız  aramasını gördü, telefonunu kapattı, uyku hapını aldı, yatağına uzandı. Elini yüzüne götürdü, yüzü yanıyordu. Derin bir uykuya hasret çeker olmuştu. Gecenin sessizliğinden, yalnızlığından,  karanlığından, sabahın aydınlığına, hayatın gürültüsüne ve koşturmacasına kapıp götürecek uykuya hasretti.  Hapın etkisiyle üç-dört saatlik uykusuna daldı.

 

Durmuş Amca iki gün sonra yoğun bakımdan servise alındı. Gözlerinde yeniden dünyaya gelmiş gibi anlatılamaz bir sevinç vardı. Bir hafta sonra da iyileşerek taburcu oldu.

 

Belgin ile zaman zaman küçük tartışmalar yaşamamış değillerdi. Bunlar incir çekirdeğini dolduramazdı. O hep Belgin’nin freniydi, onu sakinleştiren, yanlıştan döndürendi. Belgin onun yakınındakileri hep rakip olarak görür, günlerce başının etini yerdi. Halbuki gerçeklerle yüzyüze gelince gönlündeki kızın en büyük rakibinin, sevdiği olduğunu anladı. Evet, evet Belgin’in en büyük rakibi, yine Belgin idi… Gönlündeki ise onun sadece bir parçasıydı. Gönlündekini hiçbir şey yıkamamıştı da, gerçeği yıkmıştı. Buna rağmen hala onu seviyordu. Bu kararıyla artık Kamil’in mevcut olmadığını görsermişti, yani bir hiç yerine koymuştu. Hiçin karşısında da hiç bir mesele kalmazdı…  

 

İki ay sonra Belgin’nin evlendiğini duydu. Altı ay sonra ihtisasını bitirdi. Bu arada Cemal de evlenmişti. Ramazan Bayramında  cep telefonu çaldı; telefonun ucunda Durmuş Amca vardı. Bayramını kutluyordu. Artık her Ramazan ve Kurban Bayramında Durmuş Amca arıyordu, helallik alıyordu. On dört sene boyunca her bayram hiç sektirmeden aradı. Soğuk bir kış günü oğlu, babasının kalp krizinden vefat ettiğini bildirdi, tekrar helallik istedi. Kamil ruhuna bir Fatiha okudu,” gerçekten vefalı adammış, gerçek dost, vefanın bozacı anlamından önce başka anlamı olduğunu bilir” dedi… Henüz sözlü bile değilken idamla yargılanan sevdiğini, on yıl bekleyen Salih Ağabey’in  hanımını ve Salih Ağabey’i hatırladı. Gözünden iki damla yaşı sildi, yine hatıralarına daldı, gitti…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!