AKP ve BDP ya da siyasetin kimyası

Referandum, siyasetin seviyesini iyiden iyiye düşürdü. Tehditler, şantajlar, blöfler birbirini kovalıyor. Siyaset alanlarında “taraf-bertaraf”, “Bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız” tehditleri havada uçmaktadır. Bir siyasi sorumlunun, hele hele devlet adamının asla ağzından çıkmaması gereken “alçaklık”, “şerefsizlik”, “çukurluk” kelimeleri sıradan söylemler haline gelmiştir.

Siyasi üslup seviyesindeki düşüklük AKP iktidarı döneminde iyiden iyiye kurumsallaştı. Yüksek seviyedeki hakaret, bağırma ve suçlama siyasi propaganda aracı oldu. Dinleme, izleme, görüntüleme ve servis etmek suretiyle siyasi sonuç elde etmek Türkiye siyasetinde giderek gelenek halini almaya başladı.

Çelişki siyaseti ve AKP

Siyasi seviyesizlik Türkiye’de başından bu yana sorundu. AKP’nin siyasette etkin bir aktör olmasıyla kalitesizlik, kibir ve hakaret ile bütünleşti. AKP’nin iktidar için her yolu mübah gören anlayışı sayesinde siyaset tamamen çığırından çıktı. Muhalif siyasi parti liderinin “annesinin etnisitesi”yle, “soy”uyla uğraşmanın AKP zihniyetindeki karşılığı siyasettir. AKP’liler yaptıklarını ya da söylediklerini başkaları söyleyince, onları “ırkçı-kafatasçı” ilan ediyorlar, ancak kendileri yapınca bunun adı “açıklık” ve demokrasi olmuş oluyor. Bir itirafçı/ajan sözde itirafta bulunuyor. Bunun üzerine onlarca insan tutuklanıyor ve suçlanıyor. AKP’li siyasetçiler bunu kanıt olarak kullanarak askeri ve yargıyı yerden yere vurmakta kullanıyor. Kendileri için benzer türden meydana gelen olayları “teröristin söylediğine de inanıyorlar” diyerek geçiştiriyorlar. “Boy” ile ilgili tartışmayı AKP’nin kurmayları ortaya atıyor. “Önemli olan boy değil soydur, soy!” diyen de yine bir başka AKP’li oluyor. Çelişki denilen şey tamı tamına budur.

Terör örgütüyle pazarlık!

Terör örgütünün “eylemsizlik” kararının ardından hem İmralı’dan Abdullah Öcalan hem de Kandil’den diğer terörist başı Murat Karayılan devlet ile görüşmeler yapılarak eylemsizliği kararlaştırdıklarını açıkladılar. Karayılan, “tek taraflı ateşkes” kararının devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu alındığını, “Talep üzerine önderliğimiz yeniden devreye girip hareketimize mesaj gönderdi” diyerek ortaya koydu. Kaldı ki, günlerce İmralı’ya tekne arızası yüzünden gidemeyen terörist başının avukatları bir anda Adalet Bakanlığı’nca kiralanan bir tekne ile Öcalan ile buluşuyorlar. Öcalan’dan aldıkları “eylemsizlik” ve “tek taraflı ateşkes” kararıyla da geri dönüyorlar.

Hem pazarlık yapıyor hem de yapmamış gibi yapıyor!

Yetkililerin hiç olmadığı kadar heyecan ve acele içinde tekne kiralamalarının nedeni de böylece anlaşılmış oluyor. Olan bitenin ardından yapılan yorumlara Başbakan “kanıtlayamazsınız” diyerek tehdit kokan cümleler kuruyor. Aynı tavrı, “açılımlar”, BOP eşbaşkanlığı ve Dubai anlaşması konusunda sergiliyorlar.

Haham taslağı Tuncer Günay’ın söylediklerine itibar edenler, itirafçı/ajan katillerin iddialarını gazetelere manşet yapan ya da yaptıranlar söz konusu kendileri olunca “alt tarafı terörist, bunların sözlerine inanıyorlar” diyerek konuyu geçiştiriyorlar. İktidar yetkilileri hem pazarlık yapıyorlar hem de yapmamış gibi yapıyorlar. Türkiye’de bugün yalnız AKP’nin değil tümüyle siyasetin kimyası bozulmuştur. İktidar partisi iktidardan gitmemek için canhıraş bir şekilde muhaliflere saldırıyor. AKP, iktidarda kalmak için değil İmralı’yla, şeytanla bile işbirliği yapmaya hazır bir görüntü veriyor. BDP ve Kandil, iktidar partisinin bu zaafını çok iyi keşfetmiş durumdadır. Bu nedenle de BDP, 3 Eylül’de Başbakanın Diyarbakır mitinginde söyleyeceklerine dikkat kesilmiş durumda. O konuşmadan sonra gizli ve sözlü mutabakatın varsa şifrelerini okumak mümkün olacaktır.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!