AKP/BDP zihniyeti ve demokrasi

Garip ama gerçek, Türkiye’de demokrasi, kendisine en yabancı olanların en çok kullandıkları siyasi araçtır. Bir yanda birisi biat kültürünün, diğer yanda ise diğeri şiddetin ürünü olan AKP ve BDP’nin dilinden “demokrasi” kelimesi düşmüyor. Meğerse her iki zihniyet de yıllardır mücadeleyi, Kürtçülük ya da İslamcılık adına değil demokrasi adına veriyorlarmış. Cemaat bile son tahlilde “demokrasi” için mücadele ettiğini en yetkili şahsının ağzından açıklamış oldu.

BDP, halkın bir kısmını, ülkenin bir bölgesini, milletin bir parçasını siyasetine araç ediyor. “Etnik sayım yapalım” diyor. Söylemlerini Kürt, Kürt halkı, bölge ve etnisite üzerine oturtuyor. Demokrasinin en büyük düşmanı olan “teröriste terörist demem” diye tutturuyor. Molotof kokteyli ile insan yakmayı, araç kundaklamayı, yol kapamayı, küçücük çocukları toplayarak güvenlik güçlerine taş attırmayı demokrasinin gereği olarak görüyor. “Bölgecilik”, “etnikçilik”, “Kürtçülük”, “mezhepçilik”, “eyaletçilik” peşinde koşan bir siyasi parti görünümündeki örgütün bütün bunları yapması çok da garip görünmüyor. Bu siyasi örgütün yadırgatan tarafı demokrasiyi söylemlerine alet etmesidir.

 

AKP’nin demokrasi anlayışı!

Başbakan, ana muhalefet liderine yönelik olarak “önemli olan soydur soy” diyor. Aynı Başbakan, “İslam’da kavmiyetçilik yoktur” da demekte “bunlar kafatasçıdır” diye rakip siyasi parti yöneticilerini suçlayabilmektedir. Diğer yandan Başbakan Erdoğan, TÜSİAD’a yönelik olarak “Bitaraf olan bertaraf olur” diyerek resmen bu sivil toplum kuruluşunu referandumda iktidardan yana taraf olmaya çağırmakta ve hatta tehdit etmektedir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ni de “Evet’lere katılmazsanız tarih sizi affetmez” diyerek suçluyor. Şu vahim konuşma da Başbakan’a aittir: “Bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız”. Bütün bunları söylemeyi Sayın Başbakan kendisi için bir hak olarak da görmektedir. Böylece Başbakan (oy=hizmet) denklemini kurduğunu kamuoyuna alenen ilan etmiş oluyor.

Kuşkusuz konu yalnızca Başbakan’ın söylemlerinden ibaret de değildir. AKP’nin Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek de Ana Muhalefet partisi CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu için “Annesi Ermeni ama TC vatandaşı ise sorun değil. Kimse ırkını mezhebini gizlemesin” diyor. Başkaları bu tür bir değerlendirme yaptığında demokrasi adına kıyametleri koparanlar, sıkışınca aynı yönteme başvurmaktan çekinmemektedir.

Eski bir AKP milletvekili ise “Eskiden onlar bizi fişliyordu, şimdilerde biz onları fişliyoruz  diye ilave etmişti. Demokrasi, söz söyleme özgürlüğünü, adaleti ve hakkaniyeti yalnızca kendi yandaşları arasında sağlamayı düşünmek de bir siyasi parti için yöntem olabilir. Ancak bu demokratik bir yöntem olamaz. Aksine yaşananlar demokrasiyi, demokrasi adına çiğnemek olarak nitelendirmeyi hak etmektedir.

 

“Kendi düşen ağlamaz”

Olan biten dikkatlice takip edildiğinde iktidarın ya da BDP adlı partinin demokrasi diye bir sorunu olmadığı görülür. Aslında her iki partinin de demokrasiyi birer araç olarak kullandıkları anlaşılmaktadır. Bu siyasi parti liderlerinin jargonunda demokrasinin her kapıyı açan bir maymuncuk olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu nedenle bütün konuşmalarını demokrasi söylemi üzerine oturtmaktadırlar.

Sonuçta 12 Eylül tarihi itibarıyla referanduma sunulan anayasa böyle bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyetin demokrasiyle ilgisi bulunmadığı gibi ne denli sorunlu olduğunu da iktidar yandaşlarının konuşmalarındaki kibirden çıkarmak mümkündür. Türk milletinin önünde Başbakanın tabirini kullanarak yazalım “BDP ile ruh ikizi olan” bir zihniyet var. Anayasa değişiklikleri değil bu zihniyet.12 Eylülde bu zihniyete “evet  ya da “hayır” denilecektir. Takdir elbette yüce milletindir. Bize düşen ise uyarmaktır. Zira  kendi düşen ağlamaz” …

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!