Başarının yüzde ellisi rakibi tanımak, niyetinin farkında olmak ve uyguladığı stratejiyi anlamaktan geçmektedir. Bu noktada anlamak yarı yarıya başarmak demektir. 1 Kasım seçiminin sonuçları bu yönü itibarıyla yargılanmayı değil algılanmayı hak ediyor. Bu bağlamda 1 Kasım seçimlerinin tek galibi olan AKP’yi anlamak seçim sonuçlarını anlamak demektir.
Seçimleri AKP üzerinde okumak gerekir. AKP’nin, Türkiye’nin en esnek, en kıvrak partisi olarak müzakereden mücadeleye, milliyetçilikten muhafazakâr demokratlığa, oradan da liberalliğe süratle savrulduğu herkesin malumudur. AKP’nin dün doğru dediğine bugün ‘yanlış’, bugün yanlış dediğine yarın çok rahat bir biçimde ‘doğru’ derken sahip olduğu unutturma, uyutturma ve ikna gücü ise inanılmazdır.
AKP ‘önce demokrasi’ dediğinde de ‘önce kamu düzeni ve güvenlik’ dediğinde de kendisini alkışlatabilen tek partidir. “Milletin adamı” olmayı da devletin adamı olmayı da halka kabul ettirebilmektedir. Sarayı savunurken de gecekonduyu savunurken de insanlardan alkış alabilmektedir.
AKP’nin siyasette başarının dışında kendisini bağlı gördüğü hiçbir ilke yoktur. Fetullah Gülen’i hasretle büyük din âlimi olarak ilan eden de O’nu haşhaşi ilan ederek nefret kusan da AKP’dir. AKP, hem sempatisine hem de nefretine halk arasında ciddi miktarda müşteri bulabilmektedir.
Türkiye’nin gördüğü en hızlı U dönüşü yapan siyaseti uygulamaktadır. İşin bu yönünden çok daha önemlisi AKP’nin hem liberallik hem de muhafazakârlık yaparken halkı ikna edebilmesidir!
Terörle mücadele edilmesini savunanları “kandan beslenenler” olarak savunan AKP’dir. Terör örgütünün kamplarını bombalayan da AKP’dir. Daha açıkçası PKK’lıların Oslo’da ellerini sıkan da Gara’da kafalarına sıktıran da AKP’dir. “Kardeşim Esat” diyen de AKP’dir, “Kalleş Eset” diyen de AKP’dir.
“Çözüm” adlı süreci başlatan da buzdolabına tıkan da AKP’dir. Birbirine zıt bu iki tavrı AKP halka nasıl kabul ettirebilmektedir? Birbirine zıt her iki politikaya da halk nasıl ikna edilebilmektedir? 1 Kasım seçimlerinin analizini yapanlar her şeyden önce AKP’nin bu olağanüstü yeteneğinin farkında olmaları gerekir.
1 Kasım seçimlerinde AKP’nin aldığı %50 oyu genetiği değişmiş seçmen profili ile açıklayanlar gerçeğin önemli bir kısmını ıskalayanlardır. AKP’nin karşısındaki muhalefetin zayıflığı ya da siyaset dışı tutumları da ortaya çıkan tabloyu açıklamaya yeterli değildir.
Şöyle düşünelim: AKP 2011 genel seçimlerinde %49 civarında oy almıştı. 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde % 40 oy aldı. Dört yıllık AKP iktidarının icraatları sonucunda AKP’den % 9 civarında seçmen kopmuş ve diğer partilere gitmişti. 1 Kasım 2015’de yapılan erken genel seçimlerinde ise AKP’den kopan seçmen geri dönmüştür. Burada sorulması gereken soru da dört yılda bir partiden kopan insanların beş ayda nasıl geri döndürüldüğü sorusudur. Dahası AKP, -eğer bu hata ise- dört yıllık hatasını beş ayda nasıl telafi ettiği ve kendisini terk eden seçmeni nasıl ikna ettiği sorulması gereken hayati sorudur.
İşin bir başka yönü daha vardır: AKP yöneticileri halka dün söylediklerini bugün unutturabilir ve bugün uygulamaya koydukları netameli siyasetleri konusunda da halkı ikna edebilirler. Ancak kendi vicdanlarını bu konu da nasıl ikna ettikleri de üzerinde durulması gereken bir başka ahlaki konudur.
PKK ile Oslo’da, lideriyle İmralı’da ve örgütün siyasi uzantısı olan HDP ile başbakanlıkta, TBMM’de ve Dolmabahçe’de görüşen hatta birlikte TBMM’den çözüm süreci yasalarını çıkaran, izleme komisyonlarını kuran AKP’nin 7 Haziran seçimleri sonrası bütün bunlar hiç olmamış gibi nasıl davranabilmiştir? Bu da AKP yöneticilerine has bir yetenek olsa gerek.