Dolmabahçe’de PKK’nın sivil uzantılarıyla T.C’nin Başbakan Yardımcısı ve İç İşleri Bakanının huzurunda açıklama yapıyor. Sırrı Süreyya, terörist başı Öcalan adına T.C hükümetinin yapması gerekenleri on madde halinde sıralıyor. T.C’nin bakanları bir çeşit ültimatom niteliğinde olan ve kendilerine dikte ettirilen şartları büyük bir huşu içinde dinliyor.
HDP’liler Öcalan’ın, “Baharda silahsızlanma konferansı başlatın” çağrısını okuyor. Öcalan, “bu davet, silahın yerini siyasetin alması için niyet beyanıdır” diyor.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, silahsızlanma çağrısıyla ilgili olarak, “silahın devre dışı kalması, demokratik gelişime hız katacaktır” diyor.
Bu manzara 1. Dünya Savaş sonrasında Agamemnon zırhlısında Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey ile İngiliz amiral Galthorp arasında İngiliz Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalan Mondros ateşkes anlaşmasına benziyor. Mondros’ta şartları dikte ettiren Amiral Galthorp’tu, Dolmabahçe’de dikte ettiren de Öcalan adına Sırrı Süreyya’ydı.
Hükümetin ve PKK’nın uzantılarının Dolmabahçe’de Türk Milletine karşı verdikleri fotoğraf kabul edilemez, utanç verici ve aşağılayıcıdır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu manzarayı aşağıdaki biçimde tarif ederken hiç de haksız değildir. Bahçeli Dolmabahçe’de Öcalan’nın dikte ettirdiği görüşler için şunları söylüyor: “Bugün Türkiye’yi, vatanını satmış, topraklarını terk etmiş, milletini bölmeye azmetmiş bir sefiller grubu idare etmektedir…Bugün yeniden milli mücadele şartları oluşmak üzeredir…Başbakanlık ofisinde AKP-PKK şebekesi müşterek açıklama yapmıştır. 10 maddelik ihanet belgesi pişkince, mahcubiyet hali gösterilmeden ilan edilmiştir”.
Aslında Dolmabahçe’de söylenenler içinde yeni bir şey de yoktur. Demokratik Açılım adıyla başlatılan ve PKK’yı uçurumun kenarından çıkarıp, bölgeye hâkim konuma getiren çözüm sürecinde Öcalan çok daha ileri ve benzer açıklamalar yapmıştı.
Kaldı ki, Öcalan “silah bırakın” da demiyor. Yalnızca bunu görüşmek üzere toplanın diyor. Hatırlatalım 21 Mart 2013 Nevruz mesajında Öcalan şunları söylemişti:
“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor; silah değil siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.”
PKK, Öcalan’ın bu çağrısını asla silah bırakın talimatı olarak anlamamıştı. Bu açıklamadan iki gün sonra… Murat Karayılan, “Doğrudur, bize göre de silahın zamanı geçmiştir.” Karayılan silahın kullanım tarihinin dolduğunu vurguladıktan sonra “Ama dağa piknik yapmak için çıkmadık” demişti.
Anlaşılan o ki, PKK çekilme, AKP hükümeti ise PKK’nın taleplerini yerine getirme konusunda birbirlerine karşı taahhüt altına girdiklerini yaşanan olaylar kanıtlıyor.
PKK hükümete “adım at”, hükümet de PKK’ya ‘silah at’ diyor.
Diğer yandan gelinen aşamada PKK, ABD’den aldığı destek, kurduğu ilişki ile Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı verdiği mücadele sayesinde kendini tarihinde olmadığı kadar güçlü hissediyor. PKK ile Batı arasındaki ilişkiler gittikçe güçleniyor. PKK ve PYD, ABD ve AB nezdinde, terör örgütü değil IŞİD adlı canavarlar çetesine karşı savaşan bir kurtuluş ordusu olarak görülüyor.
PKK, İsrail’in en iyi dostlarından biri olma yolunda büyük mesafe almıştır.
Mevcut şartlar altında PKK, Türkiye’den silahlı mücadeleye gerek kalmadan da istediklerini alabilmenin hesabını yapıyor.
PKK, Türkiye tarafından resmen tanınmak ve silahlı olarak meşru bir yapıya dönmek istiyor. Kürdistan özerk bölgesini ilan etmek ve yönetmek arzusundadır. Örgüt bu isteklerini yeni bir anayasayı, yeni kanunlar, siyaset ve vatandaşlık kavramları çerçevesinde hayata geçirmek istiyor. On maddelik taleplerinin arkasında da bu amaç vardır. PKK “yeni Türkiye”yi kendisi yeniden kurmak istiyor.