Başbakan Erdoğan ve iktidarının, genelde dış politikada, özelde ise Suriye ve Mısır’daki gelişmeler karşısında sağduyu ve dengeyi büyük ölçüde kaybettiği gözlenmektedir. Başbakan Erdoğan, Mısır ve Suriye için ağlamaktan tehdide, sitemden Batılı ülkeleri müdahaleye çağırmaya varan tutarsız bir siyaset izlemektedir.
Tayyip Erdoğan, Mısır için ağlamayı ve sızlanmayı; Suriye için de öfkeli ve aşağılayıcı ifadeler kullanmayı diplomasisinin öznesi yapmıştır.
Öfkelenmek, tehdit etmek ya da müdahale goygoyculuğu yapmak sorunu çözmüyor. Sorunlar fevriliği değil ağırbaşlılığı, duygusallığı değil sağduyuyu zorunlu kılıyor. Çözüm için duygusal zafiyet değil, akılcı siyaset esas ilkedir.
Kapasitesini, sınırlarını ve imkânları dikkate almayan dengesiz bir siyaset sorunları küçültmez, büyütür. AKP hükümeti, BOP Eşbaşkanlığı bağlamında uzun süredir bölgede adeta küçük ABD rolü oynamaktaydı. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan kendisinin en fazla ihtiyaç duyduğu demokrasi ve laikliği bölge ülkelerine ihraç etmeye bile kalkışmıştı.
Suriye ve Mısır’da yaşananlar, Ortadoğu’da “oyun kurucu” olduğunu sanan AKP’yi sanal ve sahte uykusundan uyardırmış olmalıdır.
Suriye’de yaşanan insanlık, İslam ve ahlak dışı katliamlar elem vericidir. Bir insanın bırakın kendi vatandaşlarına, düşmanlarına bile yapmayacağı bir vahşet Suriye’de yaşanmıştır. Kimin işlediği konusunda rivayetler muhteliftir. Esat güçlerinin bu insanlık suçunu işlediği büyük ihtimaldir.
AKP topyekün Esat’ı cezalandırmak uğruna, Suriye’nin yıkımına neden olacak ABD müdahalesini hararetle talep ediyor. ABD/BM ya da Gönüllüler komisyonuna, “Gelin, yakın, yıkın, öldürün, yeter ki Esat gitsin” diyorlar.
Burada birkaç soru sormak gerekiyor:
- Suriye’ye atılacak bombalar Müslüman topraklarına, Müslümanların üzerine düşmeyecek midir?
- Bu bombalar kentleri, camileri, kümbetleri İslami dokuyu harap etmeyecek midir?
- Suriye’yi Esat için bombalatmak nasıl bir aklın işi olabilir?
- Modern ‘Haçlı İttifakı’sayılabilecek ABD’yi ya da ‘Gönüllüler Koalisyonu’nu Müslüman bir ülkenin işgali için göreve çağırmak nasıl bir Müslümanlık anlayışıdır?
AKP kurmayları başta Tayyip Erdoğan olmak üzere küresel güçlere; “Daha ne duruyorsunuz, bombalayın! Havadan bombalamak yetmez, karadan da vurun, işgal edin… Esat gidene kadar Suriye topraklarına füze yağdırın” diyorlar
Başbakan Erdoğan, açıkça sınırsız ve kalıcı operasyon istediğini söylüyor: “Sınırlı operasyon bizi tatmin etmez”. “Müdahale rejimi bıraktırma noktasına getirmeli”. “1-2 günlük vur-çık olmaz”. “24 saatte uğra çekil, bu olmaz”.
AKP’li Mehmet Ali Şahin, ABD tarafından planlanan “geçici müdahalenin Suriye’ye barış getirmeyeceğini” söyleyerek, kalıcı müdahale öneriyor.
AKP, Esat’ın gitmesi için, Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de kalıcı ve sonuç alıcı “işgal ve bombalama” yapılsın istiyor.
Bunun anlamı şudur:
- Esat gitsin de, bu bombalar ne kadar Müslümanı öldürürse öldürsün;
- Esat gitsin de, ne kadar Müslüman kadına tecavüz edilirse edilsin;
- Esat gitsin de, ne kadar Müslüman sakat kalırsa kalsın.
- Yeter ki Esat gitsin!
Suriye’ye müdahale edin -hem de sınırsız ve kalıcı bir biçimde- demek; toplu yıkımlar, kitlesel ölümler gerçekleştirin, milyonlarca sakat Müslüman meydana getirin, demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; mezhep, etnik ve bölgesel temelde Suriye’yi parçalayın/bölün demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; hiç bitmeyecek mezhep ve etnik çatışmaları başlatın, demektir.
Suriye’ye müdahale edin demek; Golan tepelerini altın tepside ebediyen İsrail’e sunun, demektir,
Suriye’yi sonuna kadar bombalayın demek; Büyük Kürdistan’ın Irak-Suriye-Akdeniz koridorunu tamamlayın, demektir.
Suriye’yi bombalayın demek; PYD’ye özerklik, El Nusra/Çihatçı/Selefi gurupları bölgede etkin kılın, demektir.
Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin, ucu nereye varacağı kestirilemeyecek sonuçları olacaktır. Sonuçları kestirilemeyen bir müdahale de aklını yitirmemişlerin talep edeceği bir iş değildir.