Acı biberi yalnız başına ikram ettiğiniz zaman, kimse kabullenmez ancak aynı biberi çeşni olarak bir yemeğin içinde, bir çiğ köftenin içinde ikram ettiğiniz zaman herkes büyük bir beğeniyle kabul eder.
Medyada son zamanlarda merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu’nun (International Crisis Group) “Irak ve Kürtler: Tetik Hattında Sıkıntı”(Iraq and the Kurds: Trouble Along The Trigger Line) başlıklı 8 Temmuz tarihli son raporuna dayanarak Iraklı Kürtlerin Türkiye’ye katılmak istedikleri haberleri yer almaya başladı.
Irak’ın kuzeyindeki sözde Kürdistan Parlamentosu’nun kabul ettiği Kürdistan Anayasası, Kürdistan toprakları olarak 1918’de İngiltere işgali altına girene dek Osmanlı Musul Vilayeti olarak bilinen coğrafyayı tanımlıyor.
Sözde Kürdistan yönetimine yakınlığı ile bilinen Cengiz Çandar “Irak’ta Kürtler Türkiye’ye göz kırpıyor mu?” başlıklı köşe yazısında(Referans, 10 Temmuz 2009) aynı konuyu dile getiriyor. Çandar, Kürtlerin, özellikle Barzani kanadının, ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra Irak’ın “bitebileceği” gibi bir kaygıya sahip oldukları ve gelecek senaryoları arasında kendilerine en yakın “ittifak ekseni” olarak Türkiye’yi gördükleri yorumunu yapıyor.
Uluslararası Kriz Grubu’nun raporuna göre Federal Kürdistan düşüncesi karşında Türkiye’de iki temel düşünce grubu oluşmuş:
“Kemalist-milliyetçi kurulu düzen mensupları, Türk Silahlı Kuvvetleri, bürokrasinin güçlü bir kesimi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi, KBY’yi ve onun temsil ettiği Kürt milli ideallerini varoluşsal bir tehdit olarak görmekteler. Onlara göre PKK’yı korumaktan vazgeçmeye zorlanması için KBY’ye karşı çok daha sert bir tavır sergilenmesi gerekiyor. Sonuç olarak bu çevreler, KBY’nin diplomatik olarak izole edilmesini, yetkilerinin 2003 öncesi oluşturulan hudutlarla sınırlandırılmasını ve ekonomik açıdan güçsüz bırakılmasını savunuyorlar. Avrupa yanlısı liberal çevreler, Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) hükümeti ve Kürt elitlerse daha farklı bir görüşü dile getiriyorlar. Onlara göre, çevre ülkeler arasında sıkışmış bir Kürt federe bölgesi, savunmasız durumdadır ve örneğin güçlenen merkezi Irak hükümetinden korunmak ve iktisadi kalkınma açısından Türkiye’ye güvenmekten başka bir seçeneği yoktur.”
Raporda, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani’nin özel kalem müdürü Fuat Hüseyin’in şu sözleri aktarıldı:
“Eğer (Iraklı) Şiiler İran’ı ve Sünniler Arap dünyasını seçerse, Kürtler de Türkiye ile ittifaka girmek zorunda kalacak. Türkiye’nin de bu kapsamda Kürtlere ihtiyacı olacak. Biz Türkiye ile birlikte olmak zorundayız ve Türkiye açısından bakarsanız Irak’ta bizden başka dost ya da ortakları yok.”
Raporda, Mesud Barzani ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında henüz görüşme yapılmamış olsa da Kürt yetkililerin üst düzey Türk yetkililerle birçok kez bir araya geldiği hatırlatıldı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün “İyi şeyler olacak” söylemiyle bir beklenti içerine giren ve Gül’den randevu bekleyen DTP, partili 98 belediye başkanının katılımıyla Diyarbakır İl Başkanlığı önünde basın açıklaması yaparak Türkiye’ye BASK modelini önerdi.
DTP, 4-5 Temmuz 2009’da Mersin’de yaptığı kampın ardından Kürt sorununun çözümü için önerilerini bir rapor haline getirdi. DTP, raporda demokratik özerklik projesinin hayata geçirilmesini öneriyor. Bu, eyalet sistemine geçilmesi, Türkiye’nin 7 bölgeye ayrılması önerisi olarak da dile getiriliyor.
Bu arada Kuzey Irak’ta görüşmelerde bulunan Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Bayram Bozyel, Abdullah Öcalan’ın 5 yıl içinde serbest bırakılacağını ileri sürdü.
Kürdistan İslami Birlik Partisi Politbüro Sekreteri Hadi Ali ve birçok Kürt parti temsilcileriyle bir araya gelen Bozyel, bu görüşünü ABD, Türkiye ve Irak’ın üzerinde konuştuğu “Çözüm Paketi”ne dayandırmakta. Yetkililerden bilgi aldığını iddia eden Bozyel’e göre sadece af ile sınırlı değil bu çözüm. Türkiye başta Siyasi Partiler Yasası olmak üzere, anadilde eğitim hakkı, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılmasına yönelik adımları atacak, eski yerleşim yerlerinin adları iade edilecek, Kürtçe isimlerin önündeki tüm engeller kaldırılacak, özel televizyon ve radyo kanalları açılabilecek.
Kürdistan Federasyonu her Türk’e sıcak gelen “Musul vilâyetinin yeniden Türkiye’ye bağlanması” söylemiyle Türk insanına yutturulmak isteniyor. Aynı anda başlayan bu stratejik psikolojik taarruzda iddia edilenler -Allah korusun gerçekleşecek olursa- Federal Irak Kürdistanı(!) ile Özerk Türkiye Kürdistanı(!)’nun birleşerek ileride devletleşmesini engellemek çok zor olacaktır. Bu, ABD’nin bölgede yeni yürürlüğe soktuğu “Yeni Osmanlılık” projesinin bir parçasıdır ve Türkiye’ye “Sevr”i bir acılı sosla hoşlandırarak ikram etmekten başka bir şey değildir.
Yabancılar Türkiye’de tarafları bizden daha iyi belirlemiş. Kendimizi hangi tarafta hissediyorsak orada yerimizi alalım. Unutmayalım ki, Atatürk’ün dediği gibi, “Tarafsız olan bertaraf olur”.