Aşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım” türküsünü bilmeyende yoktur, sevmeyende…Her birimiz o uzun ince yollarda gündüz gece yürüdük. O yollardan herkes kendince nasibini aldı. Bazen anladık, bazen anlamadık, bazen anlamak işimize gelmedi.
O yol hayat yoluydu…
Bazılarımıza göre kader yolu…
Bazılarımıza göre de feleğin karşımıza çıkardığı yol…
Yola çıktık çıkalı diye anlatırlar ya hani…
Yolun halini, yolcunun halini…
Ömür biter yol bitmez diye de oldukça manidar yaklaşırlar meseleye
İnsan yola çıkar, bir süre sonra yol nihayete erer. Ancak, o sürede yaşayacağını yaşar, göreceğini görür.
Kendimizi bildik bileli yolla ilgili neler dinlemedik neler…
Sonra bir de baktık ki, yollara düşmüşüz…
Ya da zaten o yolun üzerinde olduğumuzun yeni farkına varmışız.
Yola çıktık çıkalı; evin yolu, okulun yolu, işin yolu, evliliğin yolu, kazancın yolu derken ne çok yolu aynı anda bazen bir arada yürümüşüz var mı haberi olan?
Yollarda dost biriktirmişiz, hatıra biriktirmişiz, sarsılmaz arkadaşlıklar biriktirmişiz.
Aradan yıllar geçmiş, araya dağlar girmiş, araya başka-başka yollar girmiş, ayrılıklar girmiş, nedenler girmiş, niçinler girmiş, setler, engeller girmiş…
Gel demişler…
Gelen olmamış…
Görüşelim demişler…
Mesajlar atılmış belli belirsiz…
İçinde gelirim yok, yarın oradayım babında bir ifade yok…
*****
Hani “yollar uzak gelemedim” türküsü var ya, anlayana, anlamayana…
Demişler ki, arkadaş yollar uzak demiş…Gelemedim, gelemem demiş…
Daha ne desin?
Ne söylesin?
Anla artık!
Gönlü olsaydı, isteseydi, yakınlaşırdı o uzak dediği yollar, mesafeler …
İstemedi mi, işte böyle bir saatlik yer binlerce kilometre oluverir kendiliğinden…
Ne geçti aranızda?
Küs müsünüz?
Dostluğu kardeşlikten ileri olanlar küser mi hiç?
Küsebilir mi?
Küserse dostluğa karşı ayıp olur?
Kardeşliğe de…
Bu işe en çok yol üzülür!
Üzülmekle kalmaz kahrolur!
Biz sevgiyi hangi ara kaybettik?
Biz var ya biz, yazıklar olsun o bize…Hâkim değiliz kendimize…Ne elimize ne dilimize…
*****
Yollara yollar eklendi. Ne beklendiyse beklendi. Sonra her şey yeniden şekillendi.
Araya arabozanlar, oyunbozanlar, kafa karıştıranlar, akıl yarıştıranlar girdi, yetmedi hasetlik, fesatlık ve kıskançlık girdi…Çekememezlik işin tuzu biberi oldu.
Sonrasında, “Yola çıkmış arıyorum” diye düşüldü yollara…
Aranan bulunamadı.
“Biz ayrılamayız” dendi olmadı…
Eskiden seslendiğinizde bir duyan olurdu…
Buradayım derdi içten bir ses…
Duydum derdi çıkar gelirdi tanıdık bir yüz…
Beş dakikaya ordayım derdi kardeşim dediğiniz insan.
Ya da duymadım sanma, bırak sonra geleyim diyenler olurdu, kırgınlığından…
İstese de küsemezdi o dönemlerde o insanlar.
Şimdi duyan da yok, uyanda…
Ya hatır-gönül?
Orasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim…
*****
Garip bir durum var herkesin üzerinde…
Herkeste bir kucak dolusu sebep…
Yarım asırdır birikmiş biriktiği kadar.
Gönül seferberlikleri gerçekçi olsaydı, bunların hiçbiri kalmaz, o gür sesler, o hür sesler inim inim inletirdi Anadolu Coğrafyasını.
Burukluk o yüzden…
Hüzün istisnasız bütün gözlere yansımış…
Gönül umduğu yere küser denmiş, insanlar yakasına küsmüş…
O hal, o manzara, o hayal kırıklığı kırık kalpler sokağından taşmış, sokağı aşmış, yola dönüşmüş vaziyette…
Yol şarkıları, yol türküleri, hele uzun ince bir yoldayım gibi olanları duman ediyor insanları…Bam tellerinden vuruyor!
Yatağına kırgın ırmakların geçtiği yolları, yürüdüğü yolları bilen bilir.
Bilmeyene Yunus vermiş cevabı, “Bilmeyen ne bilsin bizi/ Bilenlere selam olsun”