Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

İki Kadın, Bir Gezi

featured

Biz bu yıkım ve göçüğün altından ancak aklımızı kullanarak, cesur davranarak kalkacağız. Alacağız elimize avadanlıklarımızı; meyve, sebze, tahıl, ağaç, vs. yetiştireceğiz. Atalarımızdan kalan tarlalarda üretim olacak. Sarp dağları bile yeşerteceğiz. Bunu yapmazsak ne yurdumuz ne neslimiz ne namusumuz kalır. Kendi topraklarımız boş dururken Somali’ye patates ekmeye gitmek deliliktir. Güneydoğu Anadolu Bölgemize İsraillileri sokmak, parayla vatandaşlık vermek hainliktir. Körfez ülkelerinde bile borç para dilenmek rezilliktir.  Millî irade egemen olacaksa, alan el değil, veren el olacağız.

 

Yıl 2009 veya 2010. Bir arkadaşımla Konya’nın Güneysınır ilçesine bağlı bir köyden geçerken, “burada bakımcı kadın var, çok şey bilir” dediler. Arkadaşa gidip görelim dedim, eve girdik. Üç beş cümleden sonra kadın: “Tarlalarımız ekilmiyor. Atam Karamanoğlu Mehmet Bey kızıyor. TÜRKİYE YANIYOR” gibi ekonomik eleştiriler yapınca beynim sallanmış, bu kadının yaptığı iş ne konuştukları ne diyerek toparlanmış, anlattıklarını dikkatle dinledikten sonra evinden ayrılmıştım.

Ağustos 2019’da Hacıbektaş Veli’yi ziyaret için Hacıbektaş ilçesine gitmiştim. Dergâhın avlusuna girince, “deli” görünümlü bir kadın önüme geçti; “Hünkâr’ın huzurundasın, ellerini arkandan indir, adaplı ol” dedi. isteneni yaptım. Ziyaretten çıkarken o kadının etrafına toparlanan insanlara konuştuğunu gördüm. Yaklaştım, biraz dinledim. Şu sözler o konuşmadan:

İsrail büyük düşman! İsrail’e toprak satıyoruz. Tehlikedeyiz…”

Bu anılardan sonra, 8-12 Ağustos 2023 günleri arasında Bozkır ve Hadim’in bazı köylerine yaptığım gezi ve gözlemlerimi anlatmayı sürdüreyim.

Bozkır, Hadim gibi ilçelerimiz dağlıktır. Eskiden dağ köylüleri taşlık, kıraç, küçük olan arazilerini el aletleriyle ekip biçerler, hayvanlarını otlatırlar, kendi yağlarıyla kavrulurlardı. Herkes onurlu ve hür yaşardı. Tahıldan sebzeye, yünden barınağa kadar ne varsa, hepsi emek ürünü idi. Hayvanlarımızı yayla ve dağlarda otlatır, topladığımız otları kurutup kışın hayvanlarımızı doyururduk. Yumurta, et, süt gibi gıda maddelerine para vermezdik. Her yer canlıydı, ses verirdi.

Şimdi baktım, o eski hayat kaybolmuş, her yer savaş alanına dönmüş. Gençler kahvelerde oyun oynuyorlar, yaşlılar dulların dibinde sabahtan akşama kadar oturuyorlar. Ekmek, yumurta bile ilçeden, ilden geliyor.

Ya perdenin öbür yüzünde ne var?

Türkiye Afrika’dan dövizle kömür getiriyor, paramız yurt dışına gidiyor, bütçemiz açık veriyor, hayat pahalılığı artıyor. Tembellik bedensel ve ruhsal hastalıklarımızı artırıyor. ANAP, AKP gibi iktidarlar kadınından erkeğine, yaşlısından gencine varıncaya kadar, oy almak için çalışabileceklere dahi para, gıda yardımı yapıyor. İnsanlarımız çok tembelleştirildi oyunu (aslında kendini) satıyor. Herkeste bir beyin ve onur kaybı var. AKP, ekonomik açığı kapatmak için ANAP’ın başlattığı “Türkiye’yi satma, dış ülkelerden para dilenme” politikasını süratlendirdi. Bu ekonomi politikası ahlâkî ve kültürel değerlerimizi de tüketiyor.

İnsan düşününce çıldırıyor. Bizde ve yukarıdakilerin birkaçında hiç değilse, biraz olsun onur ve düşünce kalmalı değil miydi? Güneysınır’daki bakıcı kadının yıllar öncesindeki tespiti doğruymuş; Anadolu’muz, insanları ve coğrafyasıyla birlikte yanıyor! Hacıbektaş’taki mecnun kadın, tehlikenin en büyüğüne dikkatimizi çekmiş; yurdumuz İsrail vb. sömürgeci devletlerin ortak mülkü oluyor! Biz (memur, bürokrat, vekillerimiz, tepemize oturttuğumuz kişilerle birlikte); anlattığım şu bakıcı ve mecnun kadınımız kadar akıllı ve öngörülü olmayacak mıyız? O iki kadın bizden akıllıymış. Keşke bizi onlar yönetseydi, çünkü onlar bizden çok ileri görüşlülermiş.

Bozkır’ın Ulupınar Köyünde Halil Şimşek adındaki bir hemşerimizle tanıştım. Günümüzün Karacaoğlan’ı, Nasreddin Hocası, Evliya Çelebi’si gibi bir insan. Şiir, fıkra ve deyimlerini “Aşkın Gözyaşları” adlı kitabında toplamış. “Bülbül Perişan” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde, herkesin yaşadığı acıları bakın nasıl anlatıyor:

“Bozulmuş bağlar bülbül perişan,

Dökülmüş yaprağı bağlar perişan,

Mihrican değmiş, rengi sararmış,

Dalında duran diller perişan.”

Halil Şimşek ilkokulda üç yıl okuyabilmiş. Kitabını okuyunca, Anadolu ne üretken ve bereketli bir ANA imiş dersiniz. Yazımı toparlayayım.

Biz bu yıkım ve göçüğün altından ancak aklımızı kullanarak, cesur davranarak kalkacağız. Alacağız elimize avadanlıklarımızı; meyve, sebze, tahıl, ağaç, vs. yetiştireceğiz. Atalarımızdan kalan tarlalarda üretim olacak. Sarp dağları bile yeşerteceğiz. Bunu yapmazsak ne yurdumuz ne neslimiz ne namusumuz kalır. Kendi topraklarımız boş dururken Somali’ye patates ekmeye gitmek deliliktir. Güneydoğu Anadolu Bölgemize İsraillileri sokmak, parayla vatandaşlık vermek hainliktir. Körfez ülkelerinde bile borç para dilenmek rezilliktir.  Millî irade egemen olacaksa, alan el değil, veren el olacağız.

Yöneten ve yönetilenler olarak toptan bir çalışma seferberliği başlatırsak, emperyalizmin boyunduruğundan çıkarsak; 15-20 yıl sonra düzlüğe çıkarız.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!