Zafer Partili Şeymanur Aklan: “Cezaevlerinde Toplumun Adını Bilmediği Kimse Kalmadı”
Zafer Partisi Gençlik Kolları Sözcüsü Şeymanur Aklan 2025 yılının sonunda gerçekleştirdiği basın toplantısında ele aldığı ulusal güvenlik ve toplumsal adalet konularını ele aldı. Aklan, terörle mücadelede verilen kayıplara değinirken, kontrolsüz tahliyelerin yol açtığı şiddet olaylarını ve kamu güvenliğindeki zafiyetleri sert bir dille eleştirmektedir. Konuşmada, toplumun yakından tanıdığı isimlerin tutukluluğu ile suç makinelerinin serbest bırakılması arasındaki hukuki tutarsızlıklara dikkat çekilmektedir. Ayrıca, bebek ölümlerine neden olan çeteler, kadınlara yönelik tacizler ve üniversitelerdeki liyakat eksikliği ile şaibeli atamalar metnin ana odağını oluşturmaktadır. Sözcü, mevcut iktidarın politikalarını sorgulayarak, vatandaşın huzur bulacağı güvenli ve adil bir gelecek inşa etme kararlılığını vurgulamaktadır. Toplantı, Türk gençliğinin hak ettiği yaşam standartlarına kavuşması temennisiyle sona ermektedir.
Gençlik Kolları Sözcümüz Şeymanur Aklan, Türk gençliğinin gündemine ilişkin haftalık basın toplantısında konuştu. Aklan’In açıklamaları şu şekilde:
ŞEHİTLERİMİZE BAŞSAĞLIĞI
“Genç arkadaşlarım, Türk kamuoyu ve kıymetli basın mensupları,
2025 yılının son basın toplantısında sizlerle bir aradayız. Bugün tarih 30 Aralık 2025, Salı. Yıl bitiyor ama acılarımız, kayıplarımız, ülkemize yönelik tehditler ve içimizi yakan olaylar ne yazık ki bitmiyor. Ne yazık ki yine bağrımıza ateş düştü. Al bayrağın rengi solmasın diye bu vatanın evlatları can verdi.
Yalova’da IŞİD’li teröristlerle girilen çatışmada şehit düşen kahraman polislerimiz İlker Pehlivan, Turgut Külünk ve Yasin Koçyiğit’e Allah’tan rahmet, ailelerine, sevenlerine ve aziz Türk milletine başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizin ruhları şad, makamları âli olsun. Yaralanan polislerimize de acil şifalar diliyor, en kısa sürede ailelerine ve sağlıklarına kavuşmalarını ümit ediyorum.

CEZAEVİ TAHLİYELERİ VE SOKAKTAKİ GÜVENLİK SORUNU
Geçtiğimiz haftayı hatırlatarak başlamak istiyorum. Toplantı sonunda şöyle seslenmiştim: ‘Canımızı koruyun diye yalvarmamız mı gerekiyor? Bir şey yapın artık’ Gerçekten de bir şey yaptılar, 50 bin kişiyi cezaevinden salıverdiler.
Bu hafta yaşanan bir olay geçtiğimiz hafta ne söylemeye çalıştığımın bir kanıtı niteliğinde. Uyuşturucu ticareti suçundan tutuklu olan ve tahliye edilen bir şahıs tahliye olur olmaz dini nikahlı eşini arayıp ‘Seni öldürmeye geliyorum’ demiş. Tahliyesinin üstünden sadece üç gün geçiyor. Üç gün içinde dediğini yapmış ve cinayet işlemiş. Biz basın toplantılarımızda sürekli dışarıdaki suç makinelerine dikkat çekmeye çalışıyoruz, gündem yaratmaya çalışıyoruz. Sokaklar güvenli olsun, Türkiye tertemiz olsun diyoruz ancak içerideki kriminaller de artık dışarıda. Bundan sonra ne gibi güvenlik önlemleri almamız gerektiğini de rica ederim siz söyleyin. İçerdeki cezaevi profiline baktığımızda ise toplumun neredeyse ismini bilmediği kimse kalmadı. Belediye başkanları, gazeteciler, siyasiler, akademisyenler ve daha niceleri. İronik bir şekilde içerisi dışarıdan daha görünür hâle geldi.

NÜFUS POLİTİKASI VE YENİDOĞAN ÇETESİ DAVASI
2025’in aile yılı ilan edildiğini hepimiz biliyoruz, sık sık da dile getirilen bir konuydu. Doğum oranlarımızın düşüşü komisyonlarda, bakanlıklarda, televizyon programlarında da dile getiriliyor. Dile getirilmeli de çünkü Türk milleti genç ve güçlü bir nüfusa sahip olmak zorundadır. Fakat soruyorum: Bir anne, çocuğunu koruyamayacağını düşündüğü bir ülkede nasıl yeniden can dünyaya getirmeye cesaret eder? Bir baba evladının başına ne geleceğini düşünerek her gece uyuyamıyorsa, bu ülkede nüfus politikasını nasıl konuşacağız?
Hepimiz biliyoruz, Yenidoğan Çetesi davası hafızalarımızda hâlâ taze. El kadar bebeklerin canı üzerinden para kazanan, vicdanını şeytana satan karanlık bir yapılanmadan bahsediyoruz. Ve bu hafta o davada tahliye edilen doktorlar, hemşireler oldu. Yani o çete de tekrar sokağa karıştı. Sağlık Bakanımız Kemal Memişoğlu geçtiğimiz haftalarda doğum oranlarının düşüşünden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Bu yoruma katılıyoruz çünkü biz de aynı endişeyi taşıyoruz. Ancak Bakanımızdan, Yenidoğan Çetesi’ne dair daha önce verdiği demeçleri hatırlamasını ve bugün yaşanan tahliyelerle ilgili de aynı rahatsızlığı açıkça aynı şekilde ifade etmesini bekliyoruz. Vatandaş ile güven bağını önemsediğinizi bu açıklamayla gösterebilirsiniz.
KADIN GÜVENLİĞİ VE TOPLUMSAL TEHDİTLER
Sadece aile değil, kadın güvenliği de ne yazık ki ülkemizde büyük bir yara. Kocaeli’de bir şahıs ‘yardım topluyoruz’ diyerek binalara girdi, koridorlara ‘kadınlar iyi’ yazıp işaret koydu. Bu yalnızca bir ahlaksızlık değil; bu kadınlara yönelik açık bir tehdit, psikolojik şiddet ve fiili saldırı hazırlığıdır. O yazıyı duvardan silebilirsiniz, kameraları görünce arkanızı dönebilirsiniz, o binadan hızlıca kaçabilirsiniz. Ama bilin ki biz sizi de o zihniyetinizi de hafızamızdan silmeyiz. Kadınların güvenliğini tehdit eden, sokaklarda kadınlara korku salan, geceleri uyutmayan bu zihniyete lanet olsun. Bu toplumun kadınları, çocukları, aileleri yalnız kalmayacak. Zafer Partisi olarak biz buradayız, konuşacağız, gündeme getireceğiz, bu zihniyetle mücadele edeceğiz. Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ında daha önce de ifade ettiği gibi Zafer Partisi iktidarında gece yolda bir kadınla karşılaşan kişi ‘iyi akşamlar hanımefendi’ dışında bir şey söyleyemeyecek. Kadınlarımız korkmadan yaşayana kadar da sözümüz söz, susmayacağız bunları gündeme getirmeye devam edeceğiz.

ÜNİVERSİTELERDE LİYAKAT VE YÖNETİM SORUNLARI
Eğitim kurumlarımız da kirlenmiş bu düzenin gölgesinden kurtulamadı. Boğaziçi Üniversitesi rektörü, öğretim üyeleri için hazırlanan yılbaşı hediye kutusunu eşine dostuna hediye diye dağıtmış. Yine rektörlük kişisel çıkar alanına dönüşmüş. Pamukkale Üniversitesi’nde ise bir öğrencinin Türkleri aşağılayan paylaşımları ortaya çıktı ve soruşturma başlatıldı. Üniversite; fikirlerin, bilimin ve üretimin yuvası olması gerekirken hele ki bu üniversiteler Türk devletinin bir yapısıyken milletimize, kimliğimize yönelik bu küçümseyici ve provokatif söylemleri de dikkate alacağımızı, mücadele edeceğimizi yinelemek istiyorum.
Ve yine şaibeli bir atama ve yine başrolde Özlem Zengin var. Sayın Zengin’in erkek kardeşi Tokat Üniversitesi Hastanesi’ne başhekim olarak atanmış. Ülkemiz nüfusunda atayacak başka bir liyakat sahibi kişi kalmadığı için Özlem Zengin’in kardeşini atamışlar. Zira atamanın üniversite yönetiminin kurul kararı doğrultusunda yapıldığı açıklandı. Özlem Hanım’ın yeğeni, kardeşi kimi varsa kamuda iş sahibi oldu, maşallah diyelim de liyakatlerine nazarımız değmesin. Onlar utanmıyorlar hatta gurur duyuyorlar biliyoruz ama vallahi biz söyleyecek bir şey bulamıyoruz artık.

GELECEK VİZYONU
Genç arkadaşlarım,
Bu yılın da bu haftaki toplantının da sonuna geldik ama umutlarımızın sonuna gelmedik. Hiçbir zaman da gelmeyeceğiz. Dileğimiz odur ki: Türk gençlerinin hak ettikleri imkanlara kavuştuğu, emeğinin karşılıksız kalmadığı, fikrini korkmadan söylediği, düşman ceza hukuku anlayışının son bulduğu, adaletin, vicdanla ve hakkaniyetle yoğrulduğu, sokakların güvenli, ailemizin huzurlu olduğu bir Türkiye’ye ve yıla erişelim. Biz sadece bugünün sesi değil, yarının yankısıyız. Ve biz biliyoruz ki yarın sustuğumuzda değil, konuştuğumuzda değişir.”