Makale, Türkiye’nin yönetim, ekonomi, eğitim ve tarım gibi stratejik alanlarda derinleşen bir “küçülme süreci” yaşadığını ve bu durumun bir “Alacakaranlık Siyaseti” ortamı yarattığını iddia etmektedir. Yazar, iktidarın bu gerçeği “büyüme” söylemiyle perdelemeye çalıştığını; ancak hem ekonomik verilerin makyajlanarak sunulması hem de ülkenin egemenlik alanlarında yaşanan belirgin aşınmaların bu illüzyonu kırdığını öne sürmektedir. Ayrıca, devletin liyakat sistemini kaybetmesi nedeniyle kaynak yönetiminde adaletsizlikler yaşandığı ve özellikle tarım sektöründe stratejik tasfiye kararlarının alındığı vurgulanmaktadır. Metinde, 3-6 yaş eğitimindeki devlet boşluğunun dini yapılarca doldurularak sessiz bir toplumsal dönüşümün gerçekleştiği ve muhalefetin ise bu çöküş tablosuna karşı vizyon yerine retorik tartışmalara odaklandığı belirtilmiştir. Bu bütüncül çöküşe karşı, Zafer Partisi’nin “Demir Güvercin” eylem planının eleştiri ile çözüm önerisini birleştiren tek alternatif olduğu ifade edilmektedir. Tüm bu faktörlerin birleşimiyle Türkiye’nin büyütülüyormuş gibi gösterilerek zayıflatıldığı sonucu çıkarılmıştır.
Türkiye bugün bir süredir fark edilmeden ilerleyen ama artık gizlenemez hale gelen bir küçülme süreci yaşıyor. Bu küçülme, ekonomik verilerde, kamu yönetiminde, eğitim sisteminde, devlet aklında ve hatta ülkenin egemenlik alanlarında kendini gösteriyor.
İktidar, bu tabloyu “büyük Türkiye” söylemiyle perdelemeye çalışıyor; fakat büyüme söylemi, küçülme gerçekliğini gizleyemiyor.
Türkiye uzun zamandır görmediği kadar yoğun bir alacakaranlık döneminin içinden geçiyor.
Ne tam gece, ne tam gündüz…
Gerçek ile illüzyon arasındaki sınırın bulanıklaştığı bir ülke.
Siyasette,
Ekonomide,
Eğitimde,
Tarımda
Devlet düzeninde,
Muhalefet cephesinde
aynı tablo var:
Türkiye büyüyormuş gibi gösterilip küçültülüyor.
Güçleniyormuş gibi yönetilip zayıflatılıyor.
Dönüşüyormuş gibi sunulup dağıtılıyor.
Ve bütün bunlar olurken toplumun sinir uçlarıyla oynanıyor.
1. SİYASETTE BÜYÜYORUZ İLLÜZYONU
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son çıkışı:
“Özgür ve yeni Türkiye’yi herkes kabullenecek.”
Bu ifade bir vizyon değil; bir itaat çağrısı.
Tam o sırada ülke şu görüntülerle karşı karşıya:
İstanbul’da Papa ayin yapıyor,
Doğu’da Barzani gövde gösterisi yapıyor,
ABD Büyükelçisi “Ruhban okullarını açacağız” diyor,
Yunanistan, Ayasofya’da sirtaki gösterisi organize ediyor,
İmralı’daki teröriste yeniden heyetler gidiyor.
Ve tüm bunlar olurken iktidar aynı şeyi söylüyor:
“Türkiye büyüyor, güçleniyor.”
Oysa gerçek tam tersi:
Türkiye büyüterek küçültülüyor.
Genişletiyoruz denilen her hamle, Türkiye’yi başkalarının krizine eklemliyor.

Barzani’nin Cizre ziyareti!
Adı “sempozyum”, ama görüntü egemenlik aşınması.
2. EKONOMİDE BÜYÜYORUZ YALANI: RAKAMLAR PARLAK, GERÇEKLER KARA
Ekonomi yönetiminin anlattığı tablo:
“Ekonomi büyüyor.”
Evet, rakamsal büyüme var. Ama içi nasıl?
Gelir dağılımı bozulmuş,
İç talep yanlış yerden soğutulmuş,
Dış ticaret açığı patlamış,
Vergi + ceza yağmuru bütçeyi taşıyor,
Gerçek refah küçülüyor.
Dünya Bankası bu duruma bir isim koydu:
“Kalıcı kopuş.”
Tüketerek büyüyen Türkiye, tükettiği tükenince kendisi de tükeniyor.[1]
Bu, büyüme değil:
Büyüme makyajıyla yönetilen bir küçülme.
3. EĞİTİMDE YAVAŞ, SESSİZ VE DERİN DÖNÜŞÜM
Bugün Türkiye’de en az konuşulan ama geleceği en çok belirleyen alan: 3–6 yaş çocuk eğitimi.
- Özel kreşler pahalı.
- Devlet kreşleri yok denecek kadar az.
- Çalışan annelerin alternatifi sınırlı.
Bu boşluğu kim dolduruyor?
Diyanet ve tarikat/cemaat yapıları.
Bağımlılık şöyle kuruluyor:
Aşama 1
Kreşler pahalı → Aile “Hiç olmazsa cami altı sınıfa gitsin” diyor.
Aşama 2
3–6 yaş dini eğitim ile şekilleniyor.
Masallar, ritüeller, ezberler…
Bu, pedagojinin en kritik dönemine ters.
Aşama 3
İlkokul–ortaokul çevresi dini sosyal ortama bağlanıyor.
Aşama 4
Lise sonrası zaten yönlendirilmiş bir gençlik…
Bu, yıllara yayılan yumuşak bir dönüşüm.
Kimse konuşmadığı için de en tehlikelisi.
4. Tarımda Tasfiye: Türkiye’yi Küçültme Projesinin En Çarpıcı Örneği
Tarım Kredi’nin ari statüsünü kaybetmiş bir tesisi düzeltmek yerine doğrudan satması, tek başına tarihi bir kırılmadır. ( https://x.com/tarimdanhaber/status/1995891526421946496?t=NRQjkqt01mPQgkqcEKKUXg&s=19)
Normalde yapılması gereken bellidir:
biyogüvenlik güçlendirilir,
sürü taranır,
hastalıklı hayvanlar ayrılır,
tesisin statüsü geri alınır.
Yani devlet( iktidar) yönetir.
Ama bugün ne oluyor?
“Yönetemiyoruz, uğraşmıyoruz, satıyoruz.”
Bu, tarımın devlet eliyle tasfiye edilmesidir.
Bu, üretimin yerine ithalat modelinin yerleştirilmesidir.
Bu, Türkiye’nin stratejik alanlarda kendi kendine yetme yeteneğini kaybetmesidir.
%12,7’lik tarım küçülmesi de bu sürecin izahıdır.
Tarım çökerse:
gıda güvenliği çöker,
fiyat kontrolü çöker,
bağımsızlık çöker.
Bu karar “ekonomik” değil, açık bir stratejik intihardır.
5. MUHALEFETTE ÇÖKÜŞ, PROGRAMSIZLIK VE KAVRAM SATIN ALMA
Muhalefet ne yapıyor?
CHP’nin yeni ekonomi programı yayımlandı ama tartışılan şey ne?
“Türk milleti” kavramının yerine “yurttaşlık” konması.
Bu, sadece bir retorik değil, stratejik bir gaf.
PKK’nın kavramsallaştırdığı “eşit yurttaşlık” söyleminin programa girmesi ayrı bir kriz.
Dış politikada ise bir yokluk var:
“CHP programının dış politikası yok.”
İktidar adaylığı iddiasında olan bir parti,
— ekonomi vizyonu
— dış politika çerçevesi
— güvenlik doktrini
sunmadan nasıl oy alacak?
Üstüne BBP lideri Mustafa Destici’nin çağ dışı, absürt önerisi ekleniyor:
“Evli olmayanı memur yapma.”
Bu söz gerçekten “ülke yönetimi ciddiyetinden tamamen kopmuş bir zihniyetin” ifşası niteliğinde.
- Devlet memurluğu kriteri “evlilik” olamaz
Devlet kadroları liyakat, yeterlilik, hak ediş, eşitlik temelinde verilir.
“Evli olanı tercih edeceksin” demek:
Anayasa’ya aykırı
Kamu Personel Kanunu’na aykırı
Eşitlik ilkesine aykırı
İnsan haklarına aykırı
Bu kadar açık.
- Asıl trajikomik olan: “27 yaşına kadar evlenmeyeni memur yapmayacaksın” demesi
Bu, artık bir skala değil, anayasal düzeni tiye almak demek.
Şu soruları sormak lazım:
27 yaşında evlenmeyen biri neden memur olamasın?
Bekâr olduğu için kim ne kaybeder?
Bu nasıl bir devlet aklı?
Bu kafaya göre: boşananı ne yapacağız? Evlenip 6 ay sonra ayrılanı?
Peki ya evlenemeyen ama ailesine bakan milyonlarca genç?
Bu yaklaşım ortaçağ lonca kuralına yakın, modern devlete değil.
“Allah’ım, Türkiye kimlere emanet?
Bu söz, vatandaşı korumakla görevli devletin
vatandaşa nasıl baskı kurabileceğini gösteriyor.
Devlet:
Evlenene iş veririm
Evlenmeyeni dışlarım
Şu yaştan sonra sakın bekâr kalma
Evlenmeyene çalışma hakkı yok
diyemez, dememeli.
Bu artık siyaset değil, toplumsal mühendisliktir.
- Dahası: Bu ülkenin gençlerinin neden evlenemediği ortada
Bir siyasetçi önce şuna baksın:
✔️Kiralar uçmuş
✔️Gelir yetersiz
✔️Enflasyon boğuyor
✔️İş güvencesi yok
Gençler tek başına bile zor geçiniyor
Bu koşullarda gençler evlenemiyorsa,
sorun gençlerde değil, devleti yönetenlerde.
Evlenmeyi teşvik:
Gelir artışıyla olur,
Sosyal konutla olur,
Kreş desteğiyle olur,
İstihdamla olur.
Ama “evlenmeyeni memur yapmam” tehdidiyle olmaz.
- Bu sözün özeti: “Cehalet + otoriterlik = sosyal politika”
Bu teklif hem komik, hem tehlikeli hem de çöp.

Bu tablo, “Türkiye kimlere emanet?” dedirten bir siyasi çöküş.
6. DEVLETTE ADALETSİZLİK: 30 BİN TL’LİK ZAM
TBMM Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçen düzenleme:
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı’nın “SPK’da, BDDK’da, kritik kurumlardaki uzmanlar kaçıyor, sistem tıkanmak üzere” açıklaması aslında tek bir şey gösteriyor:
Devlet insan kaynağını yönetemiyor.
Türkiye’de yalnızca uzman değil:
doktor,
mühendis,
hemşire,
polis,
teknisyen,
öğretmen,
usta,
memur
hiçbir meslek grubunda nitelikli insan tutamıyoruz.
Bu bir maaş sorunu değil;
devlet kapasitesinin ve liyakat sisteminin çökmesi sorunu.
İktidar ise çözümü “30 bin kişiye zam” gibi pansumanlarla arıyor.
✔ Yönetici ve kariyer personeline 30 bin TL seyyanen zam
✘ Milyonlarca memur, işçi, emekliye hiçbir şey yok
Bu ülke böyle yönetilmez; idare edilir.
Ve Türkiye şu an tam olarak idare edilen bir devlet.
7. ALTERNATİF: ELEŞTİRİ + ÇÖZÜM DENGESİ (DEMİR GÜVERCİN)
Bugün Türkiye’de tek eksen üzerinden değil;
ekonomi → gençlik → çete → terör zinciri üzerinden bütüncül çözüm sunan tek yapı Zafer Partisi / Demir Güvercin Eylem Planı.
Siyaset biliminin söylediği şey nettir:
Sadece eleştiren → çaresizlik verir
Sadece proje anlatan → halktan kopuk
Eleştiri + çözüm → güven ve güç
Demir Güvercin tam bu boşluğu dolduruyor:
✔ Ekonomide gerçekçilik
✔ Gençlikte güvenlik ve eğitim reformu
✔ Devlette liyakat
✔ Terörle kesintisiz mücadele
✔ Devlet kapasitesini yeniden inşa
Bu yüzden “umut veren alternatif” çizgisini oluşturuyor.
8. BÜTÜN TABLONUN SONUCU: ALACAKARANLIK da TÜRKİYE
Bugün yaşadığımız fotoğraf budur:
Papa ayini
Barzani gösterisi
ABD’nin ruhban okulu gündemi
Ayasofya’da sirtaki
İmralı trafiği
Ekonomide çöküşün makyajı
Eğitimde sessiz dönüşüm
Muhalefette kavramsal dağınıklık
Devlette adaletsizlik
Toplumda karanlık bir yönelim
Tüm bunların toplamı:
Türkiye büyüyormuş gibi yönetilerek küçültülüyor.
Bir alacakaranlık kuşağında tutuluyor.
Çözüm?
Gerçek devlet kapasitesi, gerçek ekonomik program, gerçek eğitim reformu ve gerçek millî güvenlik stratejisi.
Yani eleştiren değil, düzeltebilen bir siyaset.
[1] https://www.ekonomim.com/amp/kose-yazisi/tarlaya-ektim-sogan-bitmedi-yedi-dogan/859060