Bu kaynak, Yusuf Dülger’in “Milli Eğitimimiz Bulanık” başlıklı makalesinden yapılan alıntıları içermekte olup, Türkiye’deki eğitim sisteminin mevcut durumunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemektedir. Yazar, eğitimdeki “millî” kimliğin aşındığını ve Arapça kökenli terimlerin (örneğin “maarif”) kullanılması ve müfredat değişiklikleriyle Osmanlıcı ve dini eğilimli bir yapıya kayıldığını savunmaktadır. Özellikle, fen ve matematik derslerinin azaltılmasına karşın Kur’an-ı Kerim, Tezhip ve Osmanlı Türkçesi gibi dini ve sanatsal derslerin müfredatta ağırlık kazanması eleştirilmektedir. Ayrıca, İmam Hatip okullarının sayısının ve binalarının diğer okullara kıyasla orantısız biçimde artırılması, normal ortaokulların öğrencilerinin mağdur edildiği örneklerle gösterilmekte ve bu durumun toplumsal ayrışmaya yol açtığı iddia edilmektedir. Yazar, bu gelişmelerin Atatürk sonrası kazanımları erittiğini ve eğitim sistemindeki bulanıklığın ulusal kimlik ve bilinç için büyük bir tehlike oluşturduğunu belirterek, aklın ve dengenin İslam dininin temel prensipleri olduğunu vurgulamaktadır.
Arı, berrak, net, süzülmüş olmayan bir şeye bulanık deriz.
Türkler eskiden kendi dil, yazı, kültür ve gelenekleriyle yaşıyorlardı. Türkler Müslüman olduktan sonra Araplar kültürünü benimsediler. Öğrenim dilimiz Arapça oldu. Kılık kıyafetimizden düşünüş ve yaşayışlarına kadar her alanda kimliğimizi kaybettik.
Mustafa Kemal eğitim öğretimimizi millîleştirdi; dilimize uygun alfabemizi hazırlattı, Türkçe sözcükleri derletti. Taklitçi, uydu bir ulus değil, düşünen, üreten, ön alan bir ulus olmamız için büyük projeler hazırlattı, hayata geçirdi. Kısa süre sonra okur yazar oranımız çok arttı. Kimlik ve ulus bilincimiz arttı. Tarım, endüstri, sanayi, ulaşım gibi her alanda büyük başarılar sağlandı. Bu kazanımlar Atatürk’ten sonra durdu, son yirmi yılda erimeye başladı. Şimdi bulanık bir bilincimiz, kokmaya başlayan sosyal bir bünyemiz var. Birkaç örnek vereyim.
Millî Eğitim ve Maarif Sözcükleri:
Günümüzün Millî Eğitim Bakanlığı ve üst düzey kamu yöneticileri “millî eğitim” yerine “maarif” sözcüğünü kullanmaya başladılar. “Millî” sözü Arapçadır ama Türkçeleşmiştir. “Maarif” de Arapçadır ama çoğumuz anlamını bilmez. Ayrıca “maarif” eğitim öğretimden öte bir anlam taşır. Eğitim öğretimin Arapça karşılığı talim terbiyedir. Yetkililerin “millî eğitim” yerine “maarif” demeleri millet, milliyet, millî kültür gibi değerlere karşı ve Osmanlıcı oluşlarından ile gelse gerek.
Liselerin Müfredatı Çarpık:
Şimdi Millî Eğitim Bakanlığı’nın 22 Ekim 2024 gün ve 32700 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nden (Dört Yıllık Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Kurumlarında okutulacak zorunlu ve seçmeli derslerin ad, sınıf ve haftalık saat saatleri hakkında) şu bilgileri aktarıyorum:
9., 10. sınıflarda Matematik, Fizik yok, 11., 12. sınıflarda 2’şer saat var.
9., 10. sınıflarda 1’er saat Düşünce Eğitimi var, 8., 9. sınıflarda yok.
Her dört sınıfta 2’şer saat Kuranı Kerim,
9., 10. sınıflarda 1’er saat Tezhip (El yazması Osmanlıca kitapların kenarlarındaki süsler), Ebru (Su üzerindeki boyalarla kâğıt süsleme sanatı), Hüsnühat (Osmanlıca güzel yazı yazma sanatı), Fütüvvet (Tasavvufta bir akım, dini ve mesleki birlik) dersleri, 1’er saat Sanat Eğitimi,
11., 12. sınıflarda 1’er saat Sosyoloji var.
Dört yıllık Sağlık Meslek Lisesi müfredatında:
Her yıl haftada 2 saat zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi var.
Seçmeli dersler arasında:
Tüm sınıflarda haftada 2 saat Osmanlı Türkçesi,
2 saat İslam Bilim Tarihi,
2 saat Kuranı Kerim,
2 saat Peygamberimizin Hayatı,
2 saat Dini Bilgiler var.
İmam Hatip-Ortaokul Lise Yarışı:
Türkiye genelindeki eğitim sendikalarımızdan birisinin Konya şubesi 2018 yılının sonuna doğru Konya Valiliğine gönderdiği resmi yazısında:
Meram İlçesindeki bir okulun bahçesine Kız İmam Hatip Ortaokulu açılacağı duyumunun alındığını,
Konya’da, üç ilçenin merkezindeki Alâeddin Tepesi çevresinde 8 (sekiz) İmam Hatip Ortaokulu’na karşın 3 (üç) Ortaokul bulunduğunu,
Bu bölgede normal ilkokul ve ortaokul bulunmazken, 50’yi (elli) aşkın sınıf mevcutları ve ikili öğretimle eğitimin zorlaştığını,
Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi’ndeki bir okulun kademeli olarak boşaltılarak yan yana kız ve erkek İmam Hatip Okullarının açılacağı duyumlarının alındığını,
Okulların planlı, ihtiyaca göre, öğrencilerin ulaşım, güvenlik ve taleplerine göre açılmasının gerekli olduğunu, ortaokulu bulunmayan çevrelere ortaokul açılmasına işaret ettikten sonra, 4982 sayılı yasaya göre bilgi istiyor.
Valilik verdiği yazılı cevapta, okulların usulüne göre açıldığını belirtiyor.
Bölgeyi ve adı geçen yerleri gördüğünüzde ilgili yöneticilerin gerçekçi davranmadıklarını, normal ortaokullarda okumak isteyen çocukların “İmam Hatipler” adına mağdur edildiklerini görüyoruz.
Oturduğum mahallede (Selim Sultan, Karatay-KONYA) bir Hürriyet İlkokulu vardı. Sonra yanına bir de ortaokul açıldı. Daha sonra ilkokul uzak bir yere taşındı. Şimdi öğrenciler oraya servisle gidip geliyorlar. Hürriyet Ortaokulu binasına bir de İmam Hatip Ortaokulu açılınca bina yetmedi ki öğrenciler sabahçı ve öğlenciler. Bu durum başka bir yere servisle gidip gelen ilkokul öğrencileri, sabahçı öğlenci normal ve imam hatip ortaokul öğrencileri için işkencedir, hiçbir vicdanda yeri yoktur.
Hafızlık Adanı Çürütülen Millî Eğitim:
Çalışan bir öğretmen, Halk Eğitimlerde 1.000 (bin) lirayla “hafızlık için” ilginç bir iş yapıldığını söyledi. 29.09.2025 günü il merkezindeki Halk Eğitimlerden birine gittim. Bir yöneticiye, hafız olmak için izlenecek yolu sordum. Şunları söyledi:
“Amca Ortaokul öğrencileri olmaz, lisede okuyor olacak. Gidecek bir Kuran kursuna kayıt yaptıracak. Oradan aldığı öğrencilik belgesini bize getirecek. Açık öğretime kaydını yapacağız. Kuran kursunda hafızlığını yapacak. Sınav dönemlerinde gelecek, derslerinin sınavına girecek. Ama bu iş geçen hafta bitti, sen geç kalmışsın. Ancak Bakanlık geçiş süresini bir hafta uzattı ama işlemini ilçeye verdi. Git, kurstan belge al, paranı öde, kaydını yaptır. İlçe öğrencini bize elektronik usulle bildirir…”
Bakın, MEB “Açık lise” adıyla oturmuş öğretim sistemini bozuyor. Bilgi azalmış, disiplin kalmamış, umurunda değil. Bu hileli yol gençlerimizi ezberci ve mürit yapar. Bu hilede bazı tarikat ve cemaatlerin rolü olsa gerek. Öyle olmasa Bakan Yusuf Tekin, “hepsiyle ortak projeler hazırladık, buna devam edeceğiz” demezdi.
Nedendir bilinmez, normal geçiş sürecinde açık liseye geçişi halk eğitimler yaparken uzatma sürecinde “ilçe” üstleniyor. Konuyu 22 Ekim 2024 gün ve 32700 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan ilgili mevzuatı bulup okudum. Anladığım o ki, eğitimi yaygınlaştırma gerekçesiyle bayağı zorlanılmış, birilerine hizmet edilmiş.
Ya şu paralı kayıt neyin nesi, hani eğitim öğretim parasız idi. Halk eğitimler ve “ilçe” hangi emek ve masraf karşılığında bu 1.000 lirayı alıyor?
Normal Okullar ile İmam Hatiplerin Binaları
Ben hatırlarım, AKP hükümetlerinden önce normal okulların binalarını MEB, imam hatiplerin binalarını çokça dini duygusu öne çıkan kişiler, hayır amacıyla kurulan dernek ve vakıflar yaptırırdı. Bu yüzden de “devletin din ile ilgisi yok” gibi dedi kodular yapılır, T.C. suçlanırdı. Burada “şunlar suçlu bunlar değil, şunlar haklı bunlar haksız” tartışmasına girmeyeceğim. Günün bütçesini, toplumun gerçek istek ve ihtiyaçlarının neler olduğunu bilerek konuşmak gerekir. Diyelim ki devletin bazı eksiklikleri oldu, halkın bazı istekleri karşılanamadı, mağduriyetler yaşandı.
Günümüze gelince görüyoruz ki, benzeri eksiklik ve mağduriyetler ters ve değişik açılardan yine dile getiriliyor, yaşanıyor. AKP döneminde açılan imam hatiplerin binaları ve sayıları ile diğer okulların bina ve sayılarına bakın, çok farklı. İmam hatip binaları saray gibi, sayıları ihtiyaçtan fazla. Diğer okulların binaları sıradan ve yetersiz. Bununla yetinilmiyor, gerek görüldüğünde diğer okul (ve hatta ilkokul) binaları boşaltılıp imam hatip okulu yapılıyor.
Düşünüp sormak lazım: İmam hatipte okuyan öğrenciler bizim, diğerleri bizim değil mi? İmam hatipler dost diğerleri düşman okulları mı? İnsanlık ve dindarlık bu mu? Bir dönemden, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî eğitim sisteminden intikam mı alınıyor? İmam hatip çıkışlı yöneticiler, öğretmenler, Diyanet ve dini kurum ve kuruluşlar kötü bir sınav veriyorlar, milleti ayrıştırıyorlar. Düşünce ve işleri yanlışlarla dolu. İslam dini akıl, ölçü ve denge dinidir. Bunları bozmanın faturası ağır olur.
Yazımın ekine, mahalle ve yöremizde okul olmadığı için başka bir yere giden yahut sabahçı öğlenci olarak kalabalık sınıflarda okumak zorunda kalan çocuklarımız varken Kuran Kursu adıyla yapılmış ve yapılmakta olan binaların bir fotoğrafını ekliyorum. Bu heves ve faaliyetin ne kadar insani ve dini olduğuna siz karar verin.
İmam Hatip ve İlahiyatların Yüzkaraları:
İmam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinde okuyanların içinden:
ABD’nin 6. Filosunu kıble edinip namaz kılanlar,
“ABD’nin egemenliğinin zayıflamasından kaygı duyulmalıdır” diyen CİA ajanı “Muhterem Hoca Efendiler,
“Müslüman ve Hristiyan ümmetlerinin Hz. İsa’nın şahsiyetleri etrafında bütünleşerek hem kendilerini hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri hepimizin ideali olmalıdır” diyen Prof. Unvanlı tefsir hocaları,
“Tek umudumuz AB üyeliğinin bize getireceği büyük baskı gücü” diyen Müftü yardımcıları,
“ABD Başkanı başka dinden, ama bizimle ortak bir değere sahip” diyen, “rüşvet hırsızlık değildir” fetvasını veren Kahraman İlahiyat Profesörleri,
Hatay yazısındaki ilk A harfinin altı köşeli Siyon Yıldızı, T harfinin Hristiyan haçı olarak çizilmiş kompozisyonun önünde poz veren Prof. Diyanet İşleri Başkanları (fotoğrafı yazımın ekinde,
Amerika’nın 22 İslam ülkesini parçalama projesinde (BOP) görev aldığını övünerek ilan eden devlet adamları,
Türkiye Cumhuriyeti’ni “Kuran düşmanı” ilan eden, Atatürk’ün açtırdığı Diyanet İşleri Başkanlığı’nda “Başkan” sıfatıyla Ayasofya Camii’nde Atatürk’e lanet okurken, “Türk-Yunan Savaşı’nı keşke Yunanlılar kazansaydı” diyen bir vicdansızı şereflendirmeye kalkan adamlar çıktı.
Sonuçlar:
- Millî eğitimimiz bulandırılıyor. Bugün karşı karşıya olduğumuz tehlikelerin en büyüğüdür. Bu tehlikenin başını MEB çekiyor.
- Türkçemiz aşağılanıyor, Arapça ve Araplaşma hastalığı var. Bu hastalık “din, iman” reçetesiyle yaygınlaştırılıyor. Anlamlarını bilmediğimiz sözlerle avutuluyoruz.
- Normal ve meslek liselerimizin müfredatı Anayasamıza, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’muza aykırı; millî bilinci olmayan kuşaklar yetiştiriyor.
- Orta öğretim kurumlarımız işlevlerini kaybediyor, İdadilere dönüşüyor.
- Geçmiş yıllarda edindiğim bilgilere göre öğrencilerimiz bazı telkin ve oldu bittiler sonunda istedikleri dersleri seçemediler, seçmeli birden çok dini dersin etkisiyle düşünce üretme, yorum yapma alışkanlığından alıkondular.
- Öğrencilerimizin zaman ve emekleri kullanma alanı bile kalmamış seçmeli derslerle boşa gidiyor.
- Millî Eğitim Bakanlığı bilim ve teknolojinin verilerine göre değil, mistik, asılsız, katkısız varsayımlarla uğraşıyor, öncüler değil, ardıllar yetiştiriyor.
- İmam hatipler, ilahiyatlar ve Diyanet (genelde) Türkiye Cumhuriyeti ve kurucularıyla barışık değiller. Diğer okul ve kurumları rakip gibi görüyorlar. Yanlış düşünüyorlar. “Biz, hepimiz eğitim öğretimde, yaptığımız iş ve görevlerde rakip değil bir kadroyuz” diye düşünmeliler.
- Dün imam hatip ve ilahiyat öğrencileri için “azıcık bir imanlı gençlik, altın nesil” deniyordu. Azıcık olmalarına rağmen, yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı gibi, epeyce bir vicdansız, paslılar çıktı. Bugün bu okulların sayısı çok arttı. İçlerinden aynı oranda vicdansız ve paslılar çıkarsa çok kötü olur. Mesele herkesi imam hatip mezunu yapmak değildir; erdemli insan, iyi yurttaş yetiştirmektir.
- Bizim bir “ruhban sınıfı” yetiştirme zorunluluk ve ihtiyacımız yok; bizim sağ duyuya ve özgür iradeye ihtiyacımız var.
- Millî eğitimdeki bulanıklık, kirlilik ve zehirlenmeye sessiz kalamayız. Buna sessiz kalmak alçalmaya razı olmaktır.
Sonraki yazımın başlığı MİLLİ EĞİTİM NEDİR?
