Geçen haftaki yazımda Türkçemizle ilgili olup küçük görünen büyük cinayetlere bir giriş yapmış ve Güncel Türkçe Sözlük’te yer alan sözcüklere örnek olarak verilen cümlelerin özellikle Fetö artığı Elif Şafak ve Türkçe fakiri Ahmet Ümit gibi yazarlardan seçilmesindeki ihanetten söz etmiştim. Beni arayıp, hiç dikkat etmemişiz, gerçekten özellikle mi bu yazarlar seçilmiş diye soranlar oldu. Durum bundan da vahim. Örnek: TDK Türkçe Sözlükte (1988) “esna” sözünün cümle içinde kullanışı ile ilgili olarak R. N. Güntekin ve S. F. Abasıyanık gibi Türkçeyi güzel kullanan iki dev yazardan cümleler alıntılanmış. Güncel Türkçe Sözlükte ise bu örnekler kaldırılıp yerine Elif Şafak konulmuş. “öfke” için M.Ş. Esendal örneği kaldırılmış Ahmet Ümit cümlesi konmuş. Daha önceki sözlükte açıklamalı olmayan tüm sözlere yeni sözlükte E. Şafak, A. Ümit vd. konulmuş. Kısacası, birileri Türkçe zevkimizi öldürmek, Türkçemizi yok etmek için Türk’e ve Türkçeye yar olmayan yazarları örnek yazar, onların sıradan cümlelerini de örnek cümle olarak beynimize kazımak istiyor. Eserlerini İngilizce düşünüp yazan, Türkçeye çevirileri de kupkuru olan bir yazarı, alın sizin örneğiniz bu, diye gözümüze sokuyorlar. İhanete baştan sona çalışılmış vesselam. Bu iktidar döneminde bunu da yaşadık. Şimdi gelelim TDK’nun Yazım Kuralları konusuna.
Biliyorsunuz, Allah insanları milletler halinde yarattı, hikmetini de birbirinizi tanımanız için böyle yarattım diye Kur’an’da açıkladı. Birbirini tanımak başka milletlerin her şeyini tanımakla olur; düşüncesi, davranışı, dili, dini, medeniyeti… Bazı milletler kendilerini daha çok tanıtma imkânına sahiptirler ama bazı milletlerde de başkalarından aldığını kendine mal etme gücü fazladır. Milletler içinde belki başka milletleri daha yakından tanımaya en yatkın millet Türklerdir. Hiç gocunmadan başkalarından öğrendiğimiz güzellikleri kendi kültürümüzle yoğururuz. Yalnız bu konuda bir kusurumuz var. Bugün olduğu gibi, zayıf zamanlarımızda içimizden közkamanlar çıkıyor; başkalarını tanımakla kalmıyor, tanıdığı milletin kültürünü, sözlerini de benimseyiveriyor. (Bu garipliği açıklamaya da bin türlü bahane bulurlar.) Tabii bu benimseme öyle birdenbire olacak iş değildir. Yavaş yavaş, yedire yedire dış ve iç etkiler birbirine karışır ve milletin dili, kültürü değişmiş olur. Bunlar küçük adımlarla olur. İngilizce eğitimle, yabancı tabelalarla, yazım kurallarıyla vs. olur. Evet, TDK’nun “Yazım Kuralları”ndan bazıları, bizi özellikle İngilizcenin egemenliğine sokmaya çalışanlarca düzenlenmiştir. Bilinçli olarak yapılan bu ihanete yakından bakalım:
“Latin Harflerini Kullanan Dillerdeki Özel Adlar
1. Latin harflerini kullanan dillerdeki özel adlar özgün biçimleriyle yazılır: Beethoven, Byron, Cervantes, Chopin, Eminescu, Grimm, Horatius, Molière, Puccini, Rousseau, Shakespeare; Bologna, Buenos Aires, Iorga, Ile-de-France, Karlovy Vary, Latium, Loire, Mann, New York, Nice, Rio de Janeiro, Vaasa, Wuppertal vb. Ancak Batı dillerinde kullanılan adların okunuşları ayraç içinde gösterilebilir: Shakespeare (Şekspir) vb.
2. Eskiden dilimize yerleşmiş bazı Batı kökenli kişi ve yer adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Napolyon, Şarlken, Şarl (Demirbaş Şarl); Atina, Brüksel, Cenevre, Londra, Marsilya, Münih, Paris, Roma, Selânik, Venedik, Viyana, Zürih; Hollanda, Letonya, Lüksemburg vb.
3. Yabancı özel adlardan türetilmiş akım adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Dekartçılık, Epikürcülük, Kalvenci, Kalvencilik, Kalvenizm, Kartezyenizm, Lüterci, Lütercilik, Marksçılık, Marksist, Marksizm vb.
4. Ait olduğu dilde ayrı yazılan yer adları Türkçede de ayrı yazılır: Buenos Aires, Frankfurt am Main, Freiburg im Breisgau, Hyde Park, Mont Blanc, New Orleans, New York, Rio de Janeiro, San Marino, Wiener Neustadt, Titov Veles vb.
Arapça ve Farsça Özel Adlar
Kökeni Arapça ve Farsça olan kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılır: Ahmet, Bedrettin, Fuat, Mehmet, Necmettin, Nizamettin, Ömer, Rıza, Saadettin; Cezayir, Fas, Filistin, Mısır, Suudi Arabistan; Bağdat, Cidde, Erdebil, Halep, İsfahan, İskenderiye, Medine, Mekke, Şam, Şiraz, Tahran, Tebriz, Trablusgarp vb.
Yunanca Özel Adlar
Yunanca adlar yazılırken Yunan harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Homeros, Herodotos, Euripides, Pindaros, Solon, Sokrates, Aristoteles, Platon, Venizelos, Karamanlis, Papandreu, Onasis vb.
Ancak Herodotos, Sokrates, Aristoteles, Platon, Pythagoras, Eukleides adları dilimize Herodot, Sokrat, Aristo, Eflatun, Pisagor, Öklid biçimlerinde yerleşmiştir.
Rusça Özel Adlar
Rusça özel adlar yazılırken Rus harflerinin ses değerlerini karşılayan Türk harfleri kullanılır: Bolşevik, Brejnev, Çaykovski, Çehov, Dostoyevski, Gogol, Gorbaçov, İlminskiy, İlyiç, Katayev, Klyaştornıy, Malov, Mendeleyev, Prokofyev, Puşkin, Şolohov, Tolstoy, Yeltsin; Moskova, Omsk, Orenburg, Petersburg, Volga, Yenisey vb.
Uzak Doğu Dillerindeki Özel Adlar
1. Çince adlar, Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Huangho, Kanton, Nankin, Pekin, Şanghay.
Çincede soyadları küçük adlardan önce gelir. Soyadları çoklukla tek hecelidir, küçük adlar ise bir veya iki heceden oluşur. Bu adlar büyük harfle başlar; heceler arasına çizgi konur: Sun Yat-sen, Lin Yu-tang. Yalnız Konfüçyüs gibi yaygınlık kazanmış adlar bitişik yazılır.
2. Japonca adlar da Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Tokyo, Hiroşima, Nagazaki, Osaka, Kyoto; Hirohito, Kayako Hayashi, Sbuishi Kato, Masao Mori.
Türk Devletleri ve Topluluklarındaki Özel Adlar
Türk devletleri ve topluluklarındaki kişi ve yer adları Türkçede yerleşmiş biçimlerine göre yazılır: Azerbaycan, Özbekistan; Taşkent, Semerkant, Bakü, Bişkek; Abdullah Tukay, Abdürrauf Fıtrat, Bahtiyar Vahapzade, Baykonur, Cafer Cebbarlı, Cemal Kemal, Cengiz Aytmatov, İslam Kerimov, Muhtar Avazov, Osman Nasır vb.”
Uzun oldu ama karşılaştırma yapılabilsin diye Kuralları olduğu gibi yazıma aldım. Bazı bölümlerin siyah olduğu dikkatinizi çekmiştir; siyah yazılmış kurallar yeni eklenen kurallardır! Bunları görünce şu soruları sorma ihtiyacı hissettim: Neden Latince ve Yunanca adlara, diğer dillerden alınan adlara uygulanan kurallar uygulanmamış da özel kurallar uydurulmuş acaba? Neden bütün dillerden alınan adlar, Türkçe okunup söylendiği, Türkçeye yerleştiği şekilde yazılır, yazıldığı gibi okunur denmemiş? Ya da örneğin, bütün dillerden alınan adlar, kendi dillerindeki gibi yazılır, kendi dillerinde okunduğu gibi okunur, denmemiş? Neden Latinceye, daha doğrusu günümüzdeki temsilcisi İngilizceye ve Yunancaya bu ayrıcalık tanınıyor? Kim yapıyor bu işgüzarlığı? Bir kişi mi, bir kurul mu? Söze geldi mi dünyanın en matematiğe uygun dilini, böyle dünün dili ingilizce gibi bin türlü istisnai kurala boğan dilcilerimizi merak ediyorum. Bu kurallardaki ikili uygulamayı geçtim, çelişkileri bir yana bıraktım, şunu öğrenmek istiyorum; Kendi dilini dilim dilim parçalamak pahasına İngilizce ve Yunancaya uşaklık eden kim?
Yazım kılavuzundaki bu bölüm, ya bizi hiç tanımayan, bilmeyenler ya da bizi zayıf bir millet olarak göstermek isteyenlerce yazılmış olmalı. Türk milletinin en iyi yaptığı şey ad koymak, koyduğu adı yaşatmaktır. Kendinde yoksa onu başkalarından alır ama kendi kalıbına koyar, yoğurur. Bu özelliği de yazımdaki kuralların nasıl olması gerektiğini açıklar. Yazım Kılavuzundaki bu kurallar düzeltilmelidir. Binlerce yıllık Türkçeyi güçsüz, Türk milletini sıradan bir millet olarak görme ve göstermeye kimsenin gücü yetmez.
Kaynak: Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu