Tarih: 06 Haziran 2018…
Günlerden Çarşamba’ydı.
O gün, AKP Hükümeti bir kanun çıkardı.
“Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” Kanunu.
Kanun numarası 30443 idi.
Şu hepimizin bildiği, meşhur “İmar Barışı” Kanunu.
AKP çıkardığı bu kanunla, ne yazık ki millete karşı büyük bir cinayet işlemiş oldu!
Üstelik, etkileri onlarca yıla yayılacak, zincirleme ve çoklu bir cinayet!
Nasıl mı?
Mesela bu kanunla, ülkemizdeki mevcut yapıların deprem dönüşümü büyük oranda frenlenmiş; ilim, fen ve sanat kurallarına aykırı / kaçak yapıların ayakta kalmasına müsaade edilmiş ve tabiri caizse, bütün pisliklerin halının altına süpürülmesinin önü açılmıştır!
Mesela, parayı verenlerin; çürük, projesiz, eksik, kaçak ve kusurlu binaları, birden legal hale gelivermiştir!
Mesela, imar barışından faydalanan binalardaki yarık ve çatlaklar güzelce sıvanıp boyanarak, sanki sağlam bir binaymış gibi kullanılmaya devam edilmiştir!
Takip edenler hatırlayacaklardır.
İmar Barışı Kanunu çıkarıldıktan bir süre sonra, Kartal Cevizli’de bulunan 7 katlı bir bina, 6 Şubat 2019’da kendiliğinden çökmüş ve tam 14 canımızı yitirmiştik!
Söz konusu bina; 3 katı kaçak ve zemin katında da ruhsatsız bir tekstil atölyesi bulunan sorunlu bir binaydı!
Deve misali neredeyse her yeri eğri bir yapıydı!
Üstelik bu bina için; biraz para ödeyerek bütün eğrilerini en azından kağıt üzerinde doğru gösterebilmek amacıyla imar barışı başvurusu bile yapılmıştı!
İşte bu binanın çöktüğü ve acısının da çok taze olduğu günlerde yayınladığım “Çöküş” başlıklı yazımda demiştim ki:
“Çöken bina neyin habercisidir biliyor musunuz?
İmar Barışı ihaneti ile uyandırılan habis ruhlu bir devin, şehirlerimiz üzerinde attığı ilk adımın habercisidir!
Durun siz, o dev daha ne adımlar atacak!
O her adım attığında ya çöküşün çatırtılarını duyacağız ya da ayaklarının altında ezildiğimizi hissedeceğiz!
İlme, fenne, sanata, fizik kurallarına, mühendisliğe, dürüstlüğe, çevreye ve adalete meydan okuyarak PARA ve OY devşirmenin adı, medeni memleketlerde İHANET, Türkiye’de ise İMAR BARIŞI olmuştur!
Nasıl ki, nedamet getirmeden ve rehabilite edilmeden, genel afla salınan katiller dışarıda yeniden can alıyorsa; ilim, fen ve sanat kurallarına göre yapılmadığı halde, imar barışı ile affedilen yapılar da aynı o katiller gibi can alacaktır!
İşte şimdi o binalar var ya… İşte o binalar, şimdi bütün ülke sathına dağılmış milyonlarca sinsi birer katil gibi, can alacakları günü bekliyorlar!”
İşte o dev, dün İzmir’de yeniden ortaya çıktı ve yine canlarımız yitti!
Mesela, Bayraklı’da yıkılan binalardan birisi, alt katta kolonları kesildiği halde, resmi olarak kullanılmaya devam eden bir binaydı!
Yine can, yine kan, yine gözyaşı!
İyi de geldiğimiz noktada bütün suç bu İmar Barışı Yasası’nın mı?
Başka hiçbir suç veya başka hiçbir ihmal ve kusur yok mu?
Olmaz olur mu?
Elbette var.
O kadar çok suç, kusur ve ihmal var ki, hangi birisini dile getirsem bilemiyorum.
Malum, her şey parayla dönüyor.
Mesela biz, 1999 Marmara Depremi’nin hemen ardından, ülkemizin depremle ilgili sorunlarını çözebilmek adına Deprem Vergisi koymadık mı?
Peki ne oldu o paralara, nereye gitti bu deprem vergileri?
Mesela, yine o zaman oluşturulan bir Deprem Konseyi vardı. Nerede şimdi o konsey, sizce neden lağvedildi?
Mesela, mevcut yapı stoğumuzun depreme dayanıklılık durumunu ortaya koymak ve yapılacak olan ana planlara veri altyapısı oluşturmak üzere başlatılan bir proje vardı…
Bu proje %16’lık bir ilerleme sağlandıktan sonra neden durduruldu?
Yeni yapılardaki en hayati konulardan biri, doğru ve etkili bir yapı denetimi değil mi?
Evet…
Öyleyse yapı denetimindeki sorunlar, tam 18 yıldır tek başına iktidar olan bir hükümet tarafından, neden çözülmedi?
Hala daha, herhangi bir yapının denetimini yapacak firmayı veya kişiyi, müteahhit seçmiyor mu?
Yapı denetim firmasının veya görevlisinin ücretini kim ödüyor, altına arabayı kim veriyor, yerine göre önüne yemeğini kim koyuyor?
Müteahhit!!!
Öyleyse geçmiş olsun!
Denetimi falan unutun gitsin!
Çünkü eskiler derler ki, “Kimin ekmeğini yiyorsan onun kılıcını sallarsın“.
Sizce 1999’dan bugüne kadar, hasarlı binalarımızın yüzde kaçını güçlendirebildik?
Peki ya yüzde kaçını sıvayıp boyayıp, tabiri caizse allayıp pullayıp kullanmaya devam ettik?
Mesela, İzmir’de yıkılan o binalardan biri de; 1999 depreminde hasar gören ve sözde güçlendirme işlemi yapılarak, kullanılmaya devam edilen bir binaydı!
Diğer yandan, deprem toplanma alanlarını imara açıp, üzerlerine AVM’ler, iş merkezleri ve rezidanslar dikmedik mi?
Mesela, İstanbul gibi bir şehirdeki 493 deprem toplanma alanının 416’sı imara açılıp yapılaşmaya gidilmedi mi?
Hala daha Hükümet tarafından, “Kanal İstanbul” gibi çok büyük çevre felaketlerine neden olabilecek çılgın projeler, halka dayatılmaya devam edilmiyor mu?
Evet, enkazlara süratli ve doğru müdahale önemli, enkazların süratle kaldırılması önemli, fakat binalarımızı doğru yerlere, ilim, fen ve sanat kurallarına göre inşa ederek, enkazların oluşmasını önlemek çok daha önemli.
Evet, depremin oluşması Allah’ın takdiridir.
Fakat depremin verdiği zararlar, bir kaderden ziyade; bir tembellik, bir ihmalkarlık, bir yokluk ve yoksulluk sorunudur!
Daha da çok, yoksulun sorunudur!
Siz hiç villası veya malikanesi çöken bir zengin duydunuz mu? Ya da enkaz altında kalan veya enkazdan çıkarılan bir zengin gördünüz mü?
Ne yazık ki deprem: Aynı zamanda bir cehalet, bir ahlaksızlık, kuralsızlık ve kanunsuzluk sorunudur. Çünkü hala daha, hiç düşünmeden biraz daha geniş alan kazanmak uğruna, binalarımızın alt katlarındaki kolonları kesmeye devam ediyoruz!
Çünkü hala daha İmar Barışı Kanunu gibi sözde kanuni cinayetleri işlemeye devam ediyoruz!
Evet, bir deprem oldu. Fakat bir de bir salgın gerçeği var. Dün ekranlardan hep birlikte canlı izledik. Bir Bakan olay yerindeydi ve bir enkazın tam da üzerindeydi. Fakat ne başında bir kask ne de yüzünde bir maske vardı!
Her neyse olanlar oldu!
Oldu da bundan sonra ne olacak?
Hemen söyleyeyim:
Eğer biz bu kafayı değiştirmezsek; şimdiye kadar meydana gelen bütün depremler gibi, bir süre sonra bu deprem de unutulacak!
Çok büyük bir ihtimalle, bu depremde de yıkılmayıp, hasarlı olarak ayakta kalan binaların çok büyük bir bölümü yine sıvanıp, boyanıp, üzeri giydirilip; yani yine, allanıp pullanıp kullanılmaya devam edilecek!
Bizler yapılarımızı ilim fen ve sanat kurallarına göre yapmayıp, denetletmeyip, pislikleri halının altına süpürmeye devam ettikçe ve cahilce kolonlarını kesmeye devam ettikçe, Azrail de bizim biletlerimizi kesmeye devam edecektir!
Son sözüm ise AKP Hükümeti’nedir.
Evet, her şey çok kötü değil.
Evet, yapılan güzel işler de var.
Evet, depremden sonraki arama ve kurtarma çalışmaları ile yardım faaliyetleri başarılı.
Evet, hassasiyet gösterdiniz ve şimdi bütün bakanlarınızı İzmir’de topladınız.
Evet bütün bunlar çok iyi şeyler…
Fakat sizler deprem konusundaki temel sorunları çözmedikçe, sorunların çözümünü ihmal edip erteledikçe ve sırf rant ve oy uğruna cinayet gibi yasalara imza atmaya devam ettikçe; bırakın bakanlarınızı, Meclisi bile İzmir’de toplasanız boş!