Her zaman söylerim ya! Bir garip ülke olup çıktık. Bazen kendi ayağımıza kurşun sıkar, bazen kendi kalemize gol atar hallere düştük.
Bizi bu hallere düşüren nedir Allah aşkına?
Kendi kültür ve tarihimize mi yabancılaştık?
Kendi insanımıza, kendi kahramanımıza, kendi değerlerimize mi güvenmemekteyiz?
Atatürk bir sohbetinde, “Ben üç başkanlık kurdum. Bu başkanlıklar durduğu ve bozulmadığı sürece ne bu millet ne bu devlet nede bu İslam tarih olur!” demiş.
Bu başkanlıklar, Genel Kurmay Başkanlığı (Bugünkü hali içler acısı), Türk Tarih Kurumu
Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı (Son yılda iyice siyasallaştı, cemaatleşti-Basından öğrendiğim kadarıyla)
Ben bugün Diyanet İşleri Başkanlığımızdan bahsedeceğim. Bu başkanlık, İslam Dinini, uydurulmuş İslam’dan kurtarıp, indirilmiş İslam’a göre bu aziz millete öğretecekti.
Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra her kurumda başlayan bozulma burada da başlamış. İslam’ın amel kısmını, sünnet kısmını öğretmiş. Gel gör ki elzem olan iman kısmı ile çalışma kısmını es geçmiş. Geçmiş ki toplumun geldiği nokta ortada. Sakal, cemaatleşme( Rum-32, Enam-159 ayetlere bakınız lütfen) İslam diye bu millete belletilmiş. Oysa İslam, “İki günü eşit olan, Ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk eden ziyandadır.”, “İlim Müslüman’ın kaybedilmiş malıdır, nerede bulursa alır.” “Düşmanın silahı ile silahlanın.” Şartı terk ettirilmiştir.
Televizyonlarımız, radyolarımız, yazılı medyamız, Ramazan boyunca programlar yaptılar, iftar ve sahurda bilim adamlarını, İslam adamlarını (Güya) konuşturdular. TRT başta olmak üzere hemen hemen hiçbir kanal, Atatürk’ten bahsetmedi. Elbette Atatürk, Ramazan’ın olmazsa olmazı değildir. Ama insaf ve vicdan diye de bir kavram vardır.
Ramazan’da Atatürk’ten bahsedilmedi. Zafer Bayramı kutladık yine Atatürk’ten tık yok.
Be kardeşim bu kadar da insafsızlık olur mu? 31 Mayıs’ta imamlar hutbede Çanakkale ve M.Akif’ten bahsediyorlar da Atatürk’ten inadına bahsetmiyorlar.
Durup düşündüm, acaba nedendir diye? Zaman zaman” Allah’ım bu coğrafyayı bize vatan yapan: G. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına, aziz şehitlerimize minnet ile şükranlarımızı sunarız. Mekânları cennet, ruhları şâd olsun” desek acaba İslâm’ın neresine ters düşer?
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmasaydı acaba bu ülkenin hali ne olurdu?
“Hilafet neden kaldırıldı?” diyor bazı sözde bilim adamları. Be kardeşim HİLAFET’in bir yaptırıcı gücü olsaydı; Osmanlı yıkılır mıydı acaba?
Elbette melekler, Hz. Muhammed’in “Türkler İslam’ın askerleridir.” Dediği bir ırka yardım edeceklerdir. Bu melekler, evliyalar, şıhlar neden, “Filistin’e, Afganistan’a, Irak’a, Cezayir’e, Suriye’ye yardım etmiyorlar? Yoksa haritada oraların yerini mi bilemiyorlar?
“Düşünmez misiniz, düşünenlerden olmaz mısınız?!?” (Ayet meali)
İnsanda biraz insaf olur. Atatürk’ün kurduğu başkanlığın koltuğunda oturacaksın ve Atatürk’ü ihmal edeceksin. (Aslında ihmal değil yapılan düpedüz düşmanlıktır ya!) Bu, insafa, imana, insanlığa ve İslam’a yakışır mı?
Korkmayınız! Atatürk’ü yaptıklarıyla (tek kelime ilave etmeden) anlatınız yeter. Elmalı’lı M. Hamdi Yazır’a yaptırdığı Kur-an-ı Kerim mealini, Sahih Buhari Şerhini anlatınız, Balıkesir Zağnos Paşa camiinde vaaz eden tek cumhurbaşkanı olduğunu filan söyleyiniz kâfidir. Bu millet, bunu anlayacak feraset sahibidir. Siz duyarsız olmayın yeter.
Eğer bugün Atatürk için, en fazla kimler dua ve şükretmelidir diye sorarsanız; Şak diye Türk KADINI ile Diyanet İşleri Mensupları derim. Çünkü Türk kadınına kadınlığını vermiş. O’nu “Cennet Anaların Ayakları Altındadır” takdirine taşımış, erkeğin “BOŞ” ol sözü ile iki yanında iki yavrusuyla gözleri yaşlı baba evine yollanmasından kurtarmıştır. Din adamlarını da, maaş ve statüye bağlayarak; köylerde kırk teneke buğday’a dilenmekten, ağanın ve muhtarın himmetinden kurtarmıştır.
Bilmem anlatabildim mi?
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı