Milli eğitim bir milleti var veya yok eder. Bir ülkenin yetkilileri beceriksiz veya bilinçsiz iseler o millet sürünür. Bir ülkenin baş sorulmuşu milli eğitim ile yatıp kalkmazsa, poz verme (gösteriş) hastalığına tutulursa, milletini millet yapan çağdaş düşünce ve yatırımlara öncülük etmezse, o ülke 21. yüzyılın değil, 5. yüzyılın ülkesi olur.
Türkiye’de yaşarken, ilgilileri dinlerken bunları düşünüyorum.
28 Şubat 2021 günü Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u dinleyince, yukarıdaki başlık ve aşağıda yazacaklarım geldi aklıma. Ziya Selçuk Cüneyt Özdemir’in sorularına verdiği yanıtlarda dedi ki:
“Pazartesi günü yapılacak sınavı erteledik. Bakanlar kurulu pazartesi günü toplanacak, verilere göre karar alacağız. COVİD 19 hastalığı sürecinde iyi çalıştık. İlkokul, Ortaokul, Lise çocukları tabletleriyle, canlı yayınlarla eğitim-öğretimlerini sürdürdüler. Her yerde internet var. Çocuklar derslerini takip ettiler. Olduğum yerden bunu takip ettim. Bundan sonra Valiler karar verecek. Dünyada en iyi Türkiye…”
Ziya Selçuk’u dinlerken, yapacağı işlerde, alacağı kararlarda M.E.B.’nın eğitim yöneticileri, psikolog ve sosyologlar ile yeterince bilgi alışverişinde bulunmadığı, kendi elemanlarına göre değil, yukarıdan gelecek direktiflere göre hareket ettiği kanaatine vardım.
Ziya Selçuk İlkokul birinci sınıf öğrencisine de “Çocuk” diyor, Lise son sınıf öğrencisine de “Çocuk” diyor. Yakışıksız bir üslup. İlkokul öğrencisine “Çocuk” derseniz olur ama Lise öğrencisine “Çocuk” derseniz olmaz. İnsan biraz eğitim-öğretim diliyle konuşur. Liseliler “Çocuk” değildirler; gençtirler. Psikoloji ve pedagoji dilini konuşmayan bir kişi öğrenci ve öğretmenlerinin gözünde saygınlık kazanamaz.
Ziya Selçuk, COVİD 19 hastalığında “tablet, internet, canlı yayınlar ile eğitim-öğretimi iyi sürdürdük. Her şey önümde, görüyorum. Başarılıyız” derken gerçeği konuşmadı, “aldatıcı, avutucu” oldu. Her öğrencimizin tableti, her evin interneti yok ki! Tabletini açan her öğrenci dersi dinlemedi ki. Öğrencilerin bir bölümü tabletini açtı, öğretmenini atlatarak başka şeylerle meşgul oldu. Bulundukları yerde internet olmadığı için başka yerlere internet için giden Doğu illerimizdeki çocuklarımızı izledik.
İmkanlarımız yetersiz olabilir, bunu anlayışla karşılarız. Aldatılmayı anlayışla karşılayamayız. “Eğitimle ilgili sürece (okulların açılıp kapatılması gibi) bundan sonra valiler karar verecek” düşüncesi, mahalli şartlar açısından doğru olabilir ama tamamen doğru olamaz. Böylesi bir adım eğitim-öğretimde fırsat, imkân, hizmet eşitliğini bozar, üniversite sınavlarına hazırlanma, bu sınavlarda başarılı yahut başarısız olma gibi noktalarda haksızlıklara neden olabiliriz. Devletsen, Milli Eğitim Bakanı isen ülke çapındaki dengeleri bozmadan zorlukları aşacaksın.
Cüneyt Özdemir ile Sami Selçuk’un program yaptığı kapalı alanı görünce de olumsuz etkilendim, Ziya Selçuk’a olan güven ve saygım azaldı. Program açılınca baktım ki yanlarında bir yazı tahtası, 8-10 öğrenci sırası var. Bir öğrenci sınıfından yayın yapıyorlar, ne güzel derken baktım ki orası sınıf değil; Selçuklu yahut Osmanlı saraylarından birisinin kabul salonu gibi bir yer.
Konu eğitim-öğretim ise, bize o havayı teneffüs ettirecekseniz, bir sınıfı düzenletir, yayınınızı oradan yaparsınız. Eğitim-öğretim alanı olmayan bir yerden, sıralar göstererek bize bir şey anlatacaksan, sen yapmacıksın, inandırıcı değilsin. Ne demek saray-salon yapılı bir yerden eğitim-öğretimi anlatmak? Gösteriş, lüks ve saraycılık sizinde mi ruhunuza işliyor? Eğitimcilik gerçekçi olmayı zorunlu kılan bir meslektir.
Böylesi Dönemlerde Akıl ve Çare
Olağan dışı dönemlerde insan aklını daha çok yormalı, teknolojiyi kullanarak eğitim-öğretimi aksatmamalıdır. Mesela?..
Mesela TRT’nin (Devletin) birçok TV kanalı var. Bu kanalların birkaçı milli eğitimimize ayrılır. Şöyle ki, Anaokulları (Yahut Okulöncesi eğitim) için 1, ilköğretim için 2, (eski adıyla İlkokullar için 1, Ortaokullar için 1), normal Liseler için 1, Meslek Liseleri için 1 olmak üzere, toplam 5 TV kanalı sabah ders saatinin başlangıcından akşam ders saatinin bitimine kadar, her okulun kendi müfredatına göre eğitim-öğretime tahsis edilse, en başarılı ve en deneyimli öğretmenlerimiz bu TV kanallarından derslerini anlatsalar, öğrencilerimiz evlerinde derslerini öğrenseler, nasıl olur?
Bence iyi olur. Böylesi bir yol/yöntem öğrencilerimizi hiç öğretmensiz bırakmaz, eğitim-öğretimden koparmaz. Öğrencilerimiz yaş, yıl ve bilgi kaybına da uğramazlar. Bu durum Millî Eğitim Bakanlığı’na bir yük de getirmez.
Böylesi bir uygulamada öğrencilerimize tablet lazım olmaz, M.E.B. (Devlet) birçok para verip tablet satın almaz, öğrenci velileri internet parası vermez. Çünkü her evimizde elektrik var, birden çok TV aleti var. Niye yüz binlerce tablet satın alarak birilerine para kazandırıyorsunuz, anne-babalara internet parası ödetiyorsunuz? Bunu düşünmek zor değil ki.
Üstelik cep telefonları ve tabletlerin ekranları TV ekranlarından çok küçük. Öğrenciler, derslerini ekranı çok daha büyük TV ekranından izlesinler.
Benim aklıma ikiye bir TRT Diyanet geliyor. Devlet Diyanet için yıllardır bir TV kanalını Diyanet’e tahsis ediyor da milli eğitime etmiyor. Niye? Bu millete din lazımsa, okul da lazım.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitilip öğretilmesi sırf TRT ekranlarıyla değil, özel TV kanallarıyla da sürdürülmeli. Türkiye’de yayın yapan, halkımızdan kazandığı paralarla geçinen TV sahipleri eğitim-öğretimimiz için biraz özveride bulunmalılar. Bunu yapılmıyorsa, çıkarırsınız bir yasa; “Her kanal günde şu kadar süre şu eğitim-öğretim programını yayınlayacak” dersiniz, iş biter.
Bugün Türkiye’de birçok TV kanalı değil bizi eğitip öğretmek, aldığımız güzel ve milli eğitimi bozuyor. Bu konuyu ayrıca yazacağım.
Bunları düşünemeyen yöneticiler beyin ve bütçemizin kurdudurlar. Böyleleri aynı zamanda ÇAĞDIŞI olur. Ben ve benim gibi düşünenler böylesi önerileri önceleri dile getirdiler. Ama duyan yok. İnsan her şeyi düşünemeyebilir ama hiç değilse uygun olanları alır ve uygular.
Arayış içinde olunsun. Güzel düşünce ve uygulamalar M.E.B.’dan gelmiyorsa, Cumhurbaşkanlığı’ndan gelsin. Cumhurbaşkanlığı’nda çok sayıda danışman var. Onlar, politikanın günlük malzemesi olacakları yerde işimize yarayacak düşünce üretsinler.
Evet, ben Cumhurbaşkanı olsam, tıkanıklıkları açacak, milli eğitime nitelik kazandıracak düşünceler üretir, ürettirir ve hemen uygulamaya korum.