Yandı Yürekler Yandı

 

Üsküdar’dan başımı semaya kaldırdığımda dün gördüğüm ayın parlaklığını bugün göremiyorum. Hâlbuki olduğum yer aynı, gören göz aynı, mevsim aynı.

Tarih, evet, haklısınız tarih farklı…

Bugün 4 Nisan oldu değil mi?

20 yıldır her 4 Nisan’da içimde fırtınalar kopuyor.

Yer fark etmiyor. 20 yıldır Ermenek’te yanıyordum.

Şimdi Üsküdar’da yanıyorum.

Hani diyor ya Osman Öztunç:

Ellerin buz, yüzün soğuk

Sesin boğuk, rengin kaçmış

Kar mı yağdı sokaklara

Üşüdün mü ah Üsküdar….

Üsküdar, Üsküdar, Üsküdar yanıyor

Üsküdar yanıyor…”

20 yıl önce bir Cuma günü babamın gözyaşlarını gördüğüm gün başladım yanmaya.

Bir evlat, ana babasını ağlarken görür mü hiç?

Ben gördüm.

Akşam olmuş, evde her zamanki gibi babamla bizim ufaklığın, bizim Hilal’in, yaramazlıklarıyla uğraşıyoruz. Saat 23.00 dolaylarında evin telefonu çalmaya başladı. Biz alışkınız, geç saatlerde çalan telefona, gece gelen misafirlere…

Ama bu çalan telefon başkaydı.

Babamda büyük bir şaşkınlık, üzüntü, heyecan, aynı zamanda büyük bir sessizlik yarattı. Kapkara geçti adam. Gözleri kıpkırmızıydı.

Annem soruyor: “Hayırdır, ne haberi aldın Ali, arayan kimdi?

Babamda çıt yok.

Biz de korkmaya başladık. Akrabalardan birine bir şey oldu herhalde ya da bizim kamyon kaza yaptı, diye düşündük, ilk başta. Fakat buna benzer haberler daha önce de gelmişti. Babamın böyle bir duruşunu, tavrını, bitmişliğini hiç görmemiştik. Bu farklı bir şeydi.

Ama neydi?

Biraz bekledi, durdu. Hemen telefona yapıştı. Bir yerleri arıyor, ama nereyi aradığının farkında değil. Bir yerlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Köyden, kentten birçok kişi arıyor, bir şeyler soruyor. Babam cevap veremiyor: “Ben öğreneyim, size haber veririm.” diyordu.

Babamın sessizliği, bitkinliği devam ediyordu. Sanki dünya başına yıkılmıştı. Ben 10 yaşındaydım. Bazı şeylerin daha yeni yeni farkına varıyordum. Sonra televizyona baktık ki babamın halini o an anladık.

Hepimiz yıkıldık.

Eve büyük bir sessizlik çökmüştü. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Sanki olanları anlamış gibi 2 yaşında olan Hilal’in de sesi hiç çıkmıyordu.

Birbirimizin yüzüne bile bakamıyorduk. İçimizden dua ediyorduk, eminim: “Doğru değildir, inşallah, Allah’ım ne olur bir şey olmasın diye…” Sonra babama bir baktım ki…

Çok şaşırmıştım. Babamı hiç böyle görmemiştim. Babam ağlıyordu. Babam da ağlıyormuş. İnanamıyorum, babamın gözyaşları varmış. İlk defa babamı ağlarken görmüştüm. Ne bileyim, babam ya! Bir gün bile babamın ağlayacağı hiç aklıma gelmemişti. Biz gözyaşlarımızı saklarken babam zaten ağlıyordu.

Allah’ım bu nasıl bir geceydi!

Hayatımda geçirdiğim en kötü geceydi. Buz gibi kesilmiştik. O gün gerçekten kötü bir gündü. Evimize kara bir bulut çökmüştü. Telefon susmak bilmiyordu. Hiçbirimizin telefona bakmaya hali yoktu. Babamın hiçbir şey yapmaya takati kalmamıştı.

Babam bir çocuk gibi köşeye geçmiş sessizce ağlıyordu, kapkara geçmişti.

 Annem hıçkırıklarını tutamıyordu.    

Yandım, yandım, salonumuzun başköşesinde asılı duran tabloya baktım ve ben de başladım ağlamaya…

Bahar gelmişti. Çiçekler açmıştı.

Televizyonda izlediğim manzarayı hiç unutmuyorum. Nisanın dördündeydik. Nisan ayında kar yağıyordu, inanabiliyor musunuz?

Sokak çeşmelerinden su akmıyordu. Sular donmuştu. Abdest alacak yer bulmakta zorlanmıştık. Sokaklar karınca gibi adam kaynıyordu. Her sokaktan:

Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” sesleri geliyordu. “Hava beyaz incilerini döküyordu, milyonlara karşı. Rüzgârlıydı. Sert bir nisan günüydü…”

O günü anlatanlardan hep bu cümleleri duydum.

Ankara’yı anlatıyorlardı.

1997’nin 4 Nisan’ını…

Bugün Beştepe’ye milyonlar gidecek biliyorum. Türk Cumhuriyetlerinden, Musul’dan, Kerkük’ten, Kayseri’den, Kıbrıs’tan, Kutsal yerlerden topraklar gelecek.

Türk Dünyasının son Başbuğu Alparslan Türkeş, Başbuğ’um anılacak.

Bir kez daha mirasına sahip çıkmak yeminler edilecek, Bozkurtların uluyacak Beştepe’den Tanrı Dağlarına…

“Kurtlar puslu havada

Toplandı Ankara’da

Giden heybetli çınar

Milyonlarsa arkada

Yandı yürekler yandı

Yağan kar ile sönmez

Milyonlar bir ağızdan

Diyor Başbuğlar ölmez

Başbuğlar ölmez …”

Rahmet ve minnetle anıyorum.

Elbet seninle kavuşacağım Başbuğ’um, elini öpüp hayır duanı alacağım…

Kim bilir, belki müjdeli haberlerle gelirim, Kızılelma’mızdan, Turan’dan bahsederim, kim bilir…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!