Adam din adamıdır. Fetullah Gülen gibi vasat bir vaaz da değildir. Okumuş yazmıştır. Akademisyendir. Eserleri vardır. Fıkıh âlimi olarak bilinir.
Bilgilidir, görgülüdür, zekidir, entelektüeldir.
İktidarın en fazla itibar ettiği din âlimlerinden birisidir.
Hatta Müslümanların birliğini, bütünlüğünü ve bir aradalığını savunmaktadır. Bu yönü itibarıyla da ümmetçidir.
İsmini yazmıyorum. Zira şahsıyla hiç kimsenin hiçbir sorunu yoktur.
Esas olan ismi değil ayrımcı fikirleri ve zehirli zihniyetidir.
‘Müslümana gâvur muamelesi yapılsın’ diyor!
Dinle hiçbir ilgisi olmayan referandum gibi bir konuda verecekleri oylara göre Müslümanları bölüyor!
Türkiye’de devletin yönetim biçimi ya da hükümet sistemiyle ilgili olarak yapılacak olan referandumla ilgili aynen şunları yazıyor:
“Müslümanlar Yahudilere, Hristiyanlara ve diğer din mensuplarına aralarında, kendi toplumlarında yaşama hakkı tanıdıklarına, onlarla ‘iyilik ve adalet çerçevesinde’ ilişkiler kurduklarına göre kendi insanlarından olup zaman içinde değerlerine, öz medeniyet ve kültürüne yabancılaşmış parçalarına bunu tanımayacaklar mı? Elbette tanıyacaklardır. Referandum sürecinde ‘Hayır’ cephesinde yer alan insanların büyük çoğunluğu işte bu ‘…yabancılaşmış parçamızdan’ oluşuyor. Biz bu parça ile fikirde ve fiilde derin ayrılıklarımıza rağmen müştereğimizin azamisini temel kılarak birlikte, barış içinde yaşamak durumundayız.”
Teolog değil zoolog zihniyeti!
Bu ilahiyat profesörü özü itibarıyla referandumda “Hayır” diyerek “öz medeniyetine ve kültürüne yabancılaşmış” olduğunu kanıtlayanlara Müslüman olmayanlara uygulanan muamele uygulansın, diyor.
“Hayır” diyenlerin tümünü imha etmek, saf dışı bırakmak mümkün olmadığının farkında olarak şöyle diyor; “fikirde ve fiilde derin ayrılıklarımıza rağmen… barış içinde yaşamak zorundayız”.
Lütfediyor da ‘tümü imha edilsin’ demiyor.
Dinini siyasileştirmiş, siyasetini de dinleştirmiş bir anlayış.
Bu zihniyetin bırakın İslamiyet’i, insaniyetle de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Bu Hizbullah’tan ileride DAEŞ’ten de bir adım geri bir anlayıştır.
İslam’a yapılan en büyük kötülük!
Ülke yönetimiyle ilgili teknik bir konu olan referanduma “Hayır” diyenleri “yabancılaşmış parça” olarak görmektedir.
Ülkenin ve İslam’ın sahib-i aslisinin “evet” diyenler olduğu “hayır” diyenlerin bunlara monte edilmiş tali unsur olduğu iddia edilmektedir.
Bu sözler had aşmanın da ötesinde tehlikeli bir zihniyetin dışa vurumudur.
Müslümanı Müslümana düşürecek kadar tehlikeli ve rezilcedir.
Bunun adı resmen mevcut iktidara mesaj vermek için Müslüman’a gâvur muamelesi yapmaktır.
Bir inanca ancak bu kadar kötülük yapılabilir!
“Yolsuzluk hırsızlık değildir!”
Kendi alanının dışına çıkınca cahilleşen bu adam referandumda hayır diyenleri “değerlerine, öz medeniyet ve kültürüne yabancılaşmış” olarak niteliyor.
Bu tür adamların misyonu, İslam’ı iktidarın siyasi ihtiyaçlarına uydurmaktır.
Yolsuzluk operasyonunun yapıldığı, ayakkabı kutularından dolarların dışarı taştığı sırada da bu zat-ı muhterem durumu “yolsuzluk hırsızlık değildir” türünden garip bir ifadeyle kurtarmaya çalışmıştı!
İslam dininin kirli siyasetlerin aracı, vahşi ticaretlerin meta’sı ve istikballerin manivelası olarak kullananlar İslam’a en büyük kötülüğü yapmaktadır.
En üst düzey ilahiyatçılarının bile “Hayır” diyenleri Müslüman saymadığı bir yerde Müslümanlar arasından DAEŞ’in, Hizbullah’in, FETÖ’nün vb. bu kadar çok eleman devşirmesine kimse şaşmasın!
Kâbe’de “evet” için dua ettirmek!
Diyanetin bir başka din görevlisi umre için Kâbe’de bulunan vatandaşlara dua ettirirken referandumdan evet çıkması için âmin dedirtiyor.
O kutsal mekâna siyasetin kirini bakın nasıl boşaltıyorlar. “FETO’culara karşı evet diyoruz Ya Rabbi. Allah’ım senin yolunda olmaya evet diyoruz.”
Kutsal mekânlarda dini kıyafetler içinde ibadet yerine siyaset yapıyorlar.
Siyaseti din edinenler ile dinini siyasete alet edenlerin her iki dünyada büyük günahların altına girmişlerdir.
Allah (cc) onları affetsin!
