On yaşındaki bir çocuğu miting kürsüsüne çıkarıp rakibine hakaret etmesine izin
vermek demokrasi bir yana insanlık adına da incitici bir durumdur.
Bu durum siyasi iktidarın iktidarda kalmak uğruna her aracı –masum bir çocuğu bile-
kullanabileceğini göstermektedir.
Camide “dil koparmak”, kürsüde çocuk kullanmak, rakip olan her siyasiyi terörist/hain
ilan ederek şeytanlaştırmak toplumun önündeki siyasetçilerin yapacağı iş olamaz!
Atılan köprüler, yıkılan duvarlar ve “rakipler için yaşasın cehennem” diyen sloganlarla
barış, demokrasi ve huzur inşa edilemez!
Sıkılmış yumruklar, kenetlenmiş dişler, bağırtılı seslerle siyaset değil yapılsa yapılsa
ancak kavga yapılır.
İktidarını daim kılmak için baskıyı, şiddeti, yasaklamayı, karalamayı doğal gören bir
tehditle Türkiye demokrasisi karşı karşıyadır.
Dava, ideal, din, ahlak gibi yüce değerlerle yola çıkanların zaman içinde geldiği yer
hiçte arzu edilen bir yer değildir.
Demokrasiyi gerektiğinde binilen zamanı geldiğinde de inilen bir tren, milli görüşü
gerektiğinden giyilen zamanı geldiğinde de çıkarılan bir gömlek, kefeni ya da papaz
cübbesinin bile iktidar uğruna giyilebilen anlayış zehirli ve tehlikelidir.
Bu tür anlayışlara karşı demokrasinin ya da barışın garantisi ve sigortası yoktur.
Bu anlayışın siyaset literatüründeki ilkesi “amaç her türlü aracı meşru kılar”dır.
Gelinen yer siyasetin Makyavelistleşmesidir.
AK Parti’nin yirmi yıllık tek başına olan iktidar sürecinde geldiği bu yeri görünce
Lord Acton’ın “iktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar” sözünü hatırlamamak
mümkün olmuyor.
Devlet yönetimini yirmi yıldır tek başına elinde tutan AK Parti zihniyeti süreç sonunda
iktidarlarını sürekli kılabilmek için başlangıçta savundukları amaç ve ilkeleri terk etmişlerdir.
Düşünün bir kez yasaklar, yolsuzluklar, yoksullukla mücadele için yola çıkanlar
yolsuzlukta ülke rekorunu defalarca kırmış, yoksulluğu kitleselleştirmiş, yasakların her
çeşidini de toplumsallaştırmıştır.
Gelinen yerde iktidar sahipleri ülkede bir kendilerinin bir de diğerlerinin olduğunu
düşünmektedir. Ellerine geçirdikleri iktidarı kaybetmemek, sosyal, siyasal ve ekonomik
imtiyazlarını daim kılmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaya karar vermiş
görünüyorlar. AK Parti için iktidar, yönetimlerinin sürekliliği ile birlikte ayrıcalıklarının
garanti altına alınması demektir.
Bir yanda her şeyi olanlar diğer yanda da zincirlerinden başka kaybedecekleri bir
şeyleri kalmayanlar var.
En tehlikeli kamplaşma budur!
Siyasetin onca kışkırtması, tahriki ve provokasyonuna karşı Türkiye’de yaşayan
insanların arasında etnik, mezhep, kılık/kıyafet, laik/dindar çatışması çıkarılamamıştır.
Bunun nedeni halktaki olgunluktur.
Farklı düşünce ve yaşam tarzları halk arasında kavga sebebi değildir. Halk farklılığı
zenginlik ve güç olarak algılarken siyaset ayrıştırma, çatıştırma ve istismar alanı olarak
görmektedir. Kindar/dindar, baş örtülü/başı açık, laik/fanatik, hain/kahraman söylemleri halka
değil siyasete aittir.
Halk geçim derken siyaset seçim diyor, halk siyaseti iyilerle daha iyiler arasında
yapılsın derken siyaset iyilerle kötüler arasında yapıldığını söylüyor.
Siyaset karşıtlıklardan, ötekileştirmelerden, kitleleri birbirine karşı kışkırtmaktan
beslenirken halk birlik, bütünlük ve beraberlik duygusundan beslenmektedir. Toplumdaki
sosyal olgunluk siyasette yoktur. Bu yüzden Türk halkı siyasetin kışkırtmalarına, tahriklerine
ve teşviklerine rağmen birbirinin gırtlağına değil eline sarılmaktadır.
Halktaki olgunluk, hoşgörü, tevazu siyasette yoktur. Halktaki olgunluğa ve gelişmeye
siyaset gecikerek uymaya çalışmaktadır.
Bu gün siyasette yaşananlar iktidara giden her yolu, her aracı meşru gören Makyavelist
zihniyetin sonucudur.
Haa…Siz bakmayın bu ülkede 1839 Tanzimat, 1856’da Islahat, 1876’da Meclisi
Mebusan, 1876’da ikinci meşrutiyet ilan edilmesine ya da 1921’de TC’nin ilk Anayasası ve
16. Mayıs 1950’de çok partili hayata geçilmiş olmasına.
Siyaset Türkiye’de hala on yaşındaki çocuktur.