Okulları Silahla Savunun Emri ve Gazi Binbaşı Aluçlu!

Yok! “Güneydoğumuzdaki ardı ardına yakılan okullar için bu emir!” diye düşündüyseniz, hayır!

Emri dağdaki cani elebaşı Karayılan, bölücü terör örgütünün devleti hiçe sayarak yapıp açtığı başkaldırı okullarını savunmak için, teröristlere verdi. Telsizle, ihanet okullarının silahlı olarak savunulmasını isteyerek, “İnsanın Lice’yi koruması lazım, yani düşmanın (Güvenlik güçlerinin) Lice’ye yönelmesi mümkündür” talimatını veriyor.

*

Eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte, güneydoğumuzda okullar peşi sıra yakılırken, ihanet, terk edilmişliğin cenderesinde vücut bulup, yakıyor yıkıyor kül ediyor. Hiçbir devlet kurum ve görevlisinden ilgi emaresi yokken, cılız birkaç demeç bile, aymaz çığırtkanlara çok gelir olmuş, ateş püskürüyorlar. Aynı zamanda İmralı’daki caninin “beklemeyin- yapın” talimatı ile PKK’nın günlerdir yapıp, hazırlayıp, açtığı (hiçbir müdahale olmadan) üç okul öğrenci kayıtlarını da yapmış törenle “eğitime” başlamıştı. Oldu bitti sonrası okul şarlatanlıklarına “lütfen” mühür vurulmuş, hemen ardından da BDP’liler marifeti ile mühürler kırılmış, başkaldırıya sahip çıkılmıştı.

Şimdi de Karayılan gecikmeden sahne alıp, okulları silahla savunun diyerek, güvenlik güçlerimizi “düşman” ilan edecek küstahlığı, arsızlığı, pervasızca sergilemekte.

*

Çözüm süreci ile başlayan çözülmede iyice şımaran teröristler, güneydoğuyu terk eden devlet otoritesi yerine kendi tahakkümlerini her şekilde tesis etmekte zorlanmadılar. Bölgenin, Devletine sahip çıkan vatandaşlarının sahipsiz bırakılışı, yalnız bırakılışı, en az bölücü ihanet kadar alçakça bir durumun ta kendisiydi!

Nitekim suikastlar, infazlar kahramanca mücadele etmiş değerlerimizi bir, bir vurur oldu. Kaçırılan insanlar, indirilen, yakılan bayraklar, dağa kaldırılan çocuklar, kapatılan yollar, kimlik kontrol noktaları, alınan haraçlar, şehir merkezinde öldürülen güvenlik görevlileri,  alenileşen uyuşturucu tarlaları artık kanıksanmış, olağan gündem konularımız olarak tescillendi.

*

Tüm bunlar olurken iktidar toplantı üstüne toplantı yapıp, “neyi, nasıl, ne zaman verir kurtulur uzun” peşinde anlı şanlı sözlerle çözüm sürecini kutsayıp, bir yandan da ihanetin alt yapı düzenlemelerini bir, bir hayata geçiriyordu.

Nitekim; TCK’nın 263’üncü maddesi, “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da karar verilir” şeklinde iken, 2013’teki 4. Yargı Paketiyle de bu madde tümüyle kaldırılıvermişti. Birçok alanda bölücülerin lehine, devlet millet bütünlüğünün aleyhine düzenlemeler gibi…

*

Ne hazindir ki;

Bu alçaklıkların gündemi ele geçirdiği gün ülkemizde Gaziler Gününü kutluyorduk.

İmralı’daki cani başının semirmiş pozlarıyla direktifler yolladığı, kandildeki elebaşının koltuğunda yayılmış tehditler savurduğu gün, gözleri ve ellerini mayın patlamasında kaybeden ve kafatasının yarısı protezli olan Gazi Binbaşı Mehmet Bedri Aluçlu, söz alıp her birimizin vicdanını yerinden fırlatırcasına sarsıyordu.

Sakin, emin, kararlı haykırıyordu;

"Ne yazık ki bu toprak için canımızı verme şerefine eremedik. Fakat bu toprak için canını verme şerefine eren şehitlerimiz ile yan yana savaşma onurunu yaşadık. Bir elimize şehadet kapısının tokmağı dokunurken diğer elimizle geçip giden zamanın kapısının kolunu tutmaktayız. Belki de bu şehadet kapısının tokmağına dokunduğumuz için, ölümün nefesini soluduğumuz için, düşmanın hain suratını defalarca gördüğümüz için bu mücadeleyi, bu kana kan, göze göz, dişe diş mücadeleyi duymayanları, duyamayanlara, hissetmeyenlere, hissedemeyenlere duyurmak, anlatmak bize düşer. Biz Diyadin’de kurşun yiyen kardeşimizi de Saray’da şehit olan teğmenimizi de Abalı’da havalanan karakolumuzu da iliklerimize kadar hissettik. Günlerce açılmayan yollara, yakılan okullara ses çıkarmayan yöneticileri de gördük, duyduk ve ıstırabını çektik. Fakat biliyoruz ki görmeden ümit ettiğimiz bu vatan için ölürsek yazılsın kabrimize vatan mahsun, biz mahsun."

*


Onur günümüz zehir günüm oluyor.
Duyularını vatan için kaybetmiş Gazi Binbaşı Aluçlu, yüreğiyle yine vatanı için görüyor, ağlıyor, dokunuyor, sarıyor. Herkesin başı yerde iken o görmeyen gözleriyle ufku yırtarcasına başı dik duruyor.

Utanıyorum, eziliyorum, kahroluyorum.

Şehitlerimizin gazilerimizin huzurunda, ülkemizi teslim ettiğimiz teslimiyetçilerin karşısında çaresiz kalmışlığımızdan utanıyorum.

Atılan her ihanet adımının karşısında kahpe sessizliğin içinde haykırışımın duyulamayacak kadar çepeçevre kuşatılmışlıktan eziliyorum.

Gazi Binbaşımın olmayan eliyle sımsıkı tuttuğu vatanımın elimden kayıp gidişini görüp kahroluyorum.

Vatan, Millet sevgisi nedir bilmeyenlerin, Utanmayanların, Hissetmeyenlerin, gündemi şahsi hırs, ikbal, uğruna katledenleri, belirleyici ve güç kılan toplumun içinde savrulmaktan kahroluyorum.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!