Bu hafta Türk Milletinin unutulmaz evladı, tarihin kaydettiği en büyük komutanlardan, en az asker olduğu kadar büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü. Bu yazıyı da onu anmaya, onu anlamaya ve anlatmaya ayırmak vardı. Ama onun yolundan giderek devletin, vatanın ve istiklâlin üzerindeki tehdide dikkatlerimizi vermemiz gerekiyor. Tıpkı onun yaptığı gibi, “Söz konusu vatan” ve Türkiye Cumhuriyeti de onun bize emaneti. Ruhu şad olsun…
Geçen hafta egemenliğimize yönelen iki tehditten bahsetmiştim. Bunlardan birisi Siirt’te bir esnafın Meral Akşener’e söyledikleriydi.
Siirtli esnaf, “Dilimiz inkâr ediliyor, kimliğimiz inkâr ediliyor, ‘Kürdistan’ inkâr ediliyor. Biz buna karşıyız. Şu an sizin bulunduğunuz yer ‘Kürdistan’dır ama ne yazık ki Meclis’te bu ‘Kürdistan’ inkâr ediliyor.’ dedi.” Yazıda “Bu sözler doğru değil. Yanlış, çünkü Türkiye’de kimse birbirinin konuştuğu dilden asla rahatsız olmadı. Birlikte ağladı birlikte güldü. Yüzlerce yıl böyle devam edegeldi. Kardeş bile değildik, hep beraber ‘biz’dik.” demiştim.
Bu cümleler ben demiştim ukalalığı için değil. Zaten çok taze, yazılalı daha bir hafta oldu. Siirt’teki bu sözlerle Batman’da söylenenler arasındaki ilişkiyi dikkatlere sunmak gerekiyor, onun için hatırlattım.
Meydanlardaki siyaset
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mardin Dargeçit’te Ilısu Barajı ve Batman’daki açılış törenlerinde (6 Kasım 2021) konuştu. Türkiye’nin miting meydanından yönetilme alışkanlığı buralarda da devam etti. Konuşmaları aslında yirminci yılına giren iktidarın, özellikle, geçmişle ve egemenlik yapımızı ilgilendiren düşüncelerinin ve yaptıklarının bir özeti gibiydi.
Erdoğan’ın söylediklerinden bir kısmını alt alta yazarak değerlendirmek doğru olacak.
“Ne zaman ki ülkede ipler tek parti zihniyetinin eline geçti işte o vakit hep birlikte sıkıntı çekmeye başladık. … Ülkenin başına bir felaket gibi çöken bu zihniyete karşı milletin safında yer alanlar çeşitli bahanelerle ve darbelerle susturuldu.”
“Tek parti faşizminin yürüttüğü ret, inkâr ve asimilasyon politikaları bölgede hiçbir zaman huzuru ve güvenliği sağlayamadı”
“Bölgede yaşanan sıkıntıları çözemeyenler, özellikle de 1980 sonrası baskıyla, tehditle, işkenceyle, hak ve hukuklarını hiçe saydıkları insanları yerlerinden ederek sorunu daha da büyüttüler.”
“Burada benim Kürt kardeşlerim var. Kürt kardeşlerimizi biz ihmal edemezdik, etmedik ve onlara da bu eserleri kazandırdık. Bölgedeki yolları da daha yüksek standartlı bir şekilde yeniden yaptık.” (Ilısu Barajı töreni)
Bir günde söylenen bu sözlerle, Siirtli esnafın söylediklerini yan yana koyduğunuzda aralarında çok fark olmadığı görülüyor.
Geçmişte de benzerleri vardı “Mesela bugün söyleniyor, ‘kimlik’. Ret politikalarını biz kaldırdık, asimilasyon politikalarını biz kaldırdık, inkâr politikalarını biz kaldırdık, işte bunlar kimlik sürecidir, bunları getiren biziz.” (28 Şubat 2015, Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı üzerine)
Ve her zamanki cümle tekrar ediliyor. “Tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek vatan. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız. Hep birlikte Allah’ın izniyle zafere yürüyeceğiz”
“Benim dinimde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza, böyle bir ayrım var mı?”
Öncelikle Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı’nın inandığıyla değil Anayasa ile yönetildiğini hatırlatmak gerekiyor. Anayasamız da “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.” diyor.
AKP Genel Başkanı geçmişteki yanlış uygulamaların terör örgütlerinin zemin bulmasına yol açtığını da söyledi. Ama bunda haklıydı (!), çözüm (!) süreci denen PKK açılımıyla hendek mücadelesinde 1000’e yakın şehidimiz böyle verilmişti. İktidar boyunca yanlış politikalar sürdürüldü, konuşmalarında Batman ve Ilısu Barajı’ndaki sözlerin benzeri yüzlerce kez tekrar edildi. Devamlı ayrılıklara, farklılıklara vurgu yapıldı. Hep “Kürt kardeşlerimizin ihmal edildiği (!)” vurgulandı. Hâlen de devam ediliyor.
Yine yol göründü açılıma…
2003 sonrasında yaşadıklarımız hem hafızalarda hem de daha fazlası dosyalar hâlinde arşivlerde, açılacağı günleri bekliyor. Ancak Batman konuşması çok ilginç ipuçlarını da taşıyor.
Mesela AKP Genel Başkanı “Batı’nın kendileri için ‘Sessiz devrim yaptı’” dediğini söyledi. ABD’nin 9 Ekim 2019 tarihli hakaret dolu mektubunu da terör örgütü PYD(PKK)-YPG’ye verdiği desteği de bu cümleyle birlikte düşünmek gerekiyor. Hiç dilden düşmeyen beka probleminde de Batı’nın parmağı olduğu biliniyor. Peki, bu referans ne anlama geliyor? İkisi birden doğru olabilir mi? Olamaz değil mi? Peki, hangisi yanlış? Ama Türk Milletinin engin ferasetiyle bunu cevaplayacağı günler gelecektir.
En ilginç cümleler çözüm (PKK açılımı) sürecinin, her türlü riski göze alan her türlü tenkidi göğüsleyen samimi (!) bir süreç olduğunu söyleyen cümlelerdi! Konuşmanın devamındakiler daha dikkat çekici ve bugüne aydınlatma fişeği gibiydi… “Bizzat terör örgütü yöneticileri, Avrupa’daki kimi çevreler başta olmak üzere, dışarıdan kendilerine çözümü reddetmeleri, çatışmayı yeniden başlatmaları konusunda yoğun baskılar yapıldığını söylüyor.”
Bu cümlelerde işaret edilen geçtiğimiz hafta basında yer alan terörist Duran Kalkan’ın verdiği röportajda söyledikleri. Ama bunları Erdoğan’ın, “…terör örgütü PKK’nın şimdi de Kuzey Irak’ı ve Suriye’yi karıştırmaya çalışıyor. Kuzey Irak’taki meşru yönetime bile saldıracak kadar gözü dönen bu azgın ve sapkın güruhun devri artık sona ermektedir.” sözleri ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekir.
Geçtiğimiz günlerde PKK/PYD-YPG’nin başındaki Mazlum Kobani kod adlı teröristin alınıp yerine başkasının getirildiği haberi internette çıktı (4 Kasım 2021). Uzun süreden beri PKK/PYD-YPG ile IKBY (Barzanistan) arasındaki görüşmelerden sonuç çıkmayınca yapılan değişime benziyor. İnsan ister istemez, 4 Haziran 2018’de Washington’da yapılan Türkiye ve ABD Dışişleri bakanları toplantısından bir gün sonra Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Münbiç için dörtlü bir iş birliğinin olacağını’ … bu dörtlü de ‘Türkiye, ABD, Bağdat ve Erbil.” açıklaması ile Barış Pınarı Harekâtı sonlandırılırken ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmaları hatırlıyor.
Başka bir aydınlatma fişeği, Türkiye’de kur(dur)ulan “Kürdistani İttifak(!?) “Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye [KDP-T (Bakur)]” adıyla Barzani taraftarlarının HDP ile yapılan ittifaka izin verilmesi. Türkiye’de böyle bir parti yok ama şu ana kadar görevden alınmayan bir belediye başkanlarından birisinin bu partinin temsilcisi olduğu internette açıkça yer almıştı.
Birleştirilmiş parçalar büyüme demektir
Gidiş IKBY ve Suriye’nin kuzeyinde kurulmuş fiilî devlet yapılanmasının birleşmesine doğru. Bu Türkiye için hayati derecede tehlikelidir. Buna taraf olunması bir yana kesinlikle mâni olunmalıdır. Uluslararası tanınırlığa kavuşan yapıyı tekrar eskiye döndüremezsiniz. Onlarla mücâdele savaş anlamına gelir. Terörle mücâdele ise uluslararası hukuk açısından bir haktır.
Bütün bu açıklamalardaki ironik olan ifadeler, terör örgütünün Suriye ve Irak’ı karıştırmak istediğine dair cümleler. Irak Arap Cumhuriyeti’ni, Arap-Kürt Federasyonu hâline getiren 2005 referandumuna “siyasi sürecin gerçek anlamda doğal zeminine kavuşmasına yardımcı” olacağını söyleyen de bu ifadelerin sahipleri. Suriye’de her türlü uyarıya rağmen izlenen politikada devam edilmesi.
En önemlisi de Türkiye’nin en önemli gücü içeride birliğin sağlanması olacaktır. Miting meydanlarında açığa vurulan gerçek niyetlerle ve “Kürt kardeşlerimize yapılan en büyük zulümlerin altında imzası olan partiyle” diyerek Atatürk dönemine de göndermelerle birlik sağlanmaz.
Haddizatında 19 yıllık dönemde hiç vazgeçilmeyen bu yaklaşım millî birliğimizi büyük tehlikelere sürüklemektedir. Bundan sonraki aşama “Millî birliğimizi tesis edebilmek için anayasamızı değiştirmeliyiz” olacaktır. Ki yaratılan fiilî durumu hukukileştirmek yine devreye girer. Anayasanın 66. Maddesindeki Türk tanımının kaldırılarak kimliksiz, nötr bir anayasa yapılmasını getirir. Bu da tam anlamıyla ayrılığın başlangıcı olur.