Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aslan YAMAN yazdı:
Mlliyetçi Hareket Partisi’ndeki ülkücülerin düşüncesine bile tahammül edemedikleri Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması bir anda tahammül etmeleri gereken bir kabusa dönüşmüştü. Süreci kısaca hatırlayalım. Devlet Bahçeli durduk yere Başkanlık Sistemine geçiş önerisini ortaya atmış, önerinin neden ve niçinleri daha cevaplanmamışken anayasa değişikliği şaibeli bir şekilde kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi. Bu yetmezmiş gibi, en ağır hakeretleri saydıran AKP ve onun başkanı Tayyip Erdoğan ile bir anda işbirliği ortağı oluverdiler. Cumhur İttifakının kurulmasını Partililer ve ülkücüler uzun süre hem anlamakta hem de açıklamakta güçlük çektiler. Anlamakta güçlük çekenler partide kaldı, açıklamakta güçlük çekenler Partiden ayrıldılar.
Aslında AKP’nin iktidar MHP’nin muhalefet olduğu dönemde temel ideolojik çatlaklar, derin yarıklara dönüşmüştü. Çünkü, kısa bir süre önce Tayyip Erdoğan Türk Milliyetçiliğini ayaklarının altına almış üstünde tepinirken, Yasin AKTAY Türklüğü tamamen yok sayıp kanal kanal gezerek Türk olmadığını anlatıyordu. Varlığı ve 60 yılı aşan tarihi ile Türklüğün ve Türk Milliyetçiliğinin bayraktarı olan bir parti için böyle bir birliktelik nasıl mümkün olabilirdi.
MHP’deki Türk Milliyetçileri, nasıl ve neden gerçekleştirildiğini anlamadıkları bu birlikteliği daha kendilerine bile açıklayıp içlerine sindirmeden, pek çok senaryo ve açıklama geliştirmek zorunda kaldılar. Bir sürü akla ziyan açıklama arasında Cumhur İttifakına evet diyen Genel Başkan soyut bir beka sorununu öne çıkarırken, açıklama Partinin üst yönetimine bile çok inandırıcı gelmemiş olmalı ki onlar da bir başka senaryoyu “Tayyip Erdoğan yeniden seçilebilmek için HDP dahil her önüne gelenle ittifak kurabilir, bunu önlemek için de MHP’nin AKP ile ittifak yapmaya gitmesi gerekiydi” senaryosunu anlatmaya başladılar.
Tayyip Erdoğan ve AKP ileri gelenlerinin en akla ziyan söylemlerini bile tek vatan, tek bayrak, tek millet retoriğinin arkasına sığınarak içine sindirmeyi başarırken, çok köşeye sıkıştığı anlarda, Örneğin Mahir ÜNAL’ın zırvalamalarında olduğu gibi, ortaklık hukukuna dayanarak bir çözüm üretebilmeyi bile başarmıştı.
2108 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyu yüzbini geçmeyen BBP ile ittifaka girmesinin yanında başta tarikatler olmak üzere Cumhuriyete düşman odaklarla açık-gizli ittifaklara sesini çıkarmayan MHP bu kez yol ayrımına gelecek gibi görünüyor.Çünkü, Tayyip Erdoğan tüm çabasına ve tehditlerine rağmen halktan aldığı destek hızla erirken Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeni müttefikler arayışına da girdi.
Recep Tayyip Erdoğan son seçimlerde 50 binden biraz fazla oy alan HÜDAPAR’ı ittifaka katılmaya davet etti, HÜDAPAR’ın gollük pası kaçırmasına imkan var mı ? Tabii ki hemen kabul ettiler. Görüşmelerde neyin pazarlığı yapıldı belirsiz ama, HÜDAPAR anayasanın her kelimesine aykırı olan Türklük düşmanı Cumhuriyet düşmanı olduğunu programında ortaya koyduğu tüzel kişiliği ile ittifaka katılmaya davet edildiklerini tüm MHP’ye meydan okurcasına ilan ediyor.
Peki MHP buna ne diyecek, daha da önemlisi, kendi varlıklarını vatanın ve milletin varlığına feda etmeye her zaman hazır olan ülkücüler ne diyecek? Yoksa Sinan ATEŞ’in katledilmesini büyük bir sessizlik içinde seyrettikleri gibi sessizce izleyecekler mi ?
Şimdi bir yol ayrımı görünmedi mi? İsterseniz bunun nedenlerini tek tek açıklayayım.
Tüm Türk Milliyetçilerinin en önemli kutsalı devlet ve millettir. Hele ki; en büyük bağbuğ Atatürk’ün kurduğu devlet ve onun cumhuriyeti dokunulamaz kutsallıktadır. HÜDAPAR’ın aşağıda örneklerini verdiğim ve savunmaktan bir an bile geri durmadıkları Parti Programlarında yazan maddeleri Türk Milliyetçiliği ile, hele de 1924 anayasalarından beri devletin çatkısını çatan ilkelerle nasıl bağdaştıracaklar?
Örneğin, Cumhuriyetin tartışılması dahi mümkün olmayan devletin nitelikleri ile çelişen HÜDAPAR’ın programında “DÜŞÜNCE, İFADE VE ÖRGÜTLENME HÜRRİYETİ” başlığı altında yer alan “…tüm devlet dairelerinde vatandaşların inançlarının gerektirdiği gibi giyinmesi ve tesettür serbest bırakılmalıdır. İnancının gereğini yerine getirme hususunda özel alan-kamusal alan ayırımı yapılamaz… Devlet, dinleri şekillendirme salahiyetini kendinde görmemeli, cumhuriyetin ilk yıllarında bu amaçla teşkil edilmiş Diyanet İşleri Başkanlığı özerkleştirilmelidir…” ifadelerini siz de kendinize düşünce, ifade ve örgütlenme hürriyeti ile açıklayabiliyor musunuz ?
Ya da EĞİTİM VE KENDİNİ GELİŞTİRME HÜRRİYETİ başlığı altında ele alınan “Anadilde eğitim herkes için tabii, insani bir haktır. Çocukları bilmedikleri bir dilde eğitmek eğitimde fırsat eşitliğine aykırıdır” ifadesi size göre dilimizin Türkçe olması ile çelişmiyor mu?
Medeni Kanunu yok sayarak Miras hukukun herkesin istediği gibi miras dağıtmasına rıza göstererek cinsiyet ayrımcılığı ile kadınlara erkeğin yarısı kadar miras verilmesini kabul ediyor musunuz? Adaletin devlet tarafından dağıtılması yerine, Meleler ve HÜDAPAR ağaları tarafından dağıtılmasına evet mi diyorsunuz?
Yıllardır mücadelesini verdiğimiz kadın-erkek eşitliği sağlanması adına elde edilen tüm gelişmeleri geri çevirerek eşitsizliği kurumsal hale mi getireceksiniz?
Sizin kızınız ile oğlunuz arasında bir ayrım var mı?
Bu yaklaşımı Umay Ana, Tomris Hatun gibi devleti yöneten Türk Han’ımları ile nasıl yan yana getiriyorsunuz?
Daha da önemlisi Anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilmesinden yana mısınız?
Devlet ayaklanmacılardan, isyancılardan, asi ve eşkiyalardan onların devleti yok etmesine izin vermediği için özür dileyip, yakınlarına tazminat mı ödemelidir?
Siz bu zamana kadar Tayyip Erdoğan’ın hırsla isteyip başaramadığı “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir” diyerek ülkenin eyaletlere bölünüp üniter devletin federasyonlara bölünmesini mi istiyorsunuz? Türkçe’den başka dillerin de resmi dil olmasını istiyor musunuz? En büyük federasyonlarda bile tek resmi dil varken siz çoklu resmi dillere evet mi diyorsunuz?
Çocuklarımız artık “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” diye haykırıp Türklükleri ile gurur duymasın ve hepimiz Türklüğümüzden utanalım mı ? Anayasamızdan Türklük kavramını çıkaralım mı?
En son olarak da özyönetime izin verip mahalli idareleri özerkleştiriyoruz diye ülkeyi bin parçaya mı bölelim. Siz “eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışabilecek”misiniz ?
Siz de Irak, İran, Suriye ve ülkemizde yaşayan Kürtlerin birleştirilip Büyük Kürdistan’ın kurulmasına yardım edecek misiniz? “Kürt halkı arasındaki her türlü sınır ve bölünme kaldırılmalı” diyor musunuz?
Özetle; daha pek çok soru sormamız mümkünken bu kadarla yetinip, belki de tek bir soru sormak gerekiyor. Bir yandan HDP’yi şeytanlaştırıp kayıkçı kavgası yürütürken, tehdit ve şantajlara boyun eğenlerin durumunu kabullenip sevgili ülkemize kıyacak ve HÜDAPAR’ın Türklüğü yok etmesine göz mü yumacaksınız?
İşte Türk milliyetçilerinin cevap vermesi gereken gerçek soru budur.
Son cumlenizin cevabı, ben bir Ülkücü olarak size bırakıyorum. Çünkü seçim ikinci tura kalırsa, sizin iddifakın nereye kalacağına bağlı!