Türkiye bir çıkış yolu arıyor. Yirmi yıldır birbiri ardına yanlış tercihler yapıldı. Düzeltmek için yapılanlar da yanlış olunca yük daha da arttı. Problemler, artık düğüm olmuş bir yün yumağı gibi. Çok yakın gelecek bile öngörülemez bir hâlde.
Hani arabanın camına taş sıçrar da çok küçük parçalar hâlinde çatlar ya, tam da öyle. Bu durumda cam dağılmaz ama önünüz de hiç görünmez. Görebilmek için mecburen cama bir de siz vurmalısınız. Hem de bunu araba hareket hâlindeyken yapmak zorundasınız. Zaman fazla yoktur. Sürüş emniyeti sağlanmalıdır. Soğukkanlılığınızı kaybetmeden önünüzde küçük bir delik açarsınız.
Bundan sonra şartlara göre davranılır. İster yola devam edilip en yakın tamirhaneye girilir veya durup yardım gelmesi beklenir.
Halimiz buna benziyor. Türkiye camına taş atılan araba, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi cama atılan taş gibiydi. Yapmayın etmeyin dense de dinlemediler. Seçimler bu gibi durumlarda tamirhane işlevini görürler. Millet arızayı giderir ve yola devam edilir. Seçimlere kadar zorlansak da sabredeceğiz. Salimen sandığa ulaşmak gerekiyor.
Düşünmek için zaman az
Her geçen gün de yaklaşıyoruz. Yaklaştıkça da gerginlik ve kargaşa artıyor. Devamlı ortaya kirli çamaşırlar çıkıyor. Gerek içeride Fetö denen ihanet şebekesinin artıkları, gerekse onlarla menzile birlikte yürüyenlerin yaptıkları ortalığa saçılıyor.
Millî birliğimiz iyice yıprandı. İç ve dış meseleler ciddi birer tehdit unsuru.
Bütün bu şartlarda yola kiminle devam edileceği tartışması yaşanıyor. İlginçtir ki cevaplar da sadece bugüne bakılarak veriliyor. Öne çıkan tartışma da bölücü terör ve onun uzantıları üzerinden dönüyor. Çünkü Türkiye terör örgütünün partisini kapatmayı bir türlü beceremedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de iktidar olmak isteyeni bir oya muhtaç bırakmış vaziyette.
(Bu muhtaçlıktan mı yoksa dikkatsizlikten mi yahut artık alışkanlık yarattığından mıdır, bütün siyasiler “Kürtler, Kürt oyları” gibi tasnifler yapıyorlar. Artık iyice sıradanlaştırıldı. Hâlbuki Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür ve birbirine eşittir. Egemenlik birbirine eşit bireylerin oluşturduğu Türk Milletine aittir. Anayasa da böyle demekte, milletin sosyal yapısı da bu anlayış üzerinden etle tırnak olmuş vaziyette. Gruplar üzerinden konuşmak, milleti gruplarla tanımlayabilecek açıklamalar yapmak büyük bir yanlıştır.)
Yirmi yıllık geçmiş güllük gülistanlık olsaydı da bugüne bakarak karar versek, bu makul ve mantıklı olurdu. Ama bu yirmi yılda büyük problemler oluştu. Ve tamamı da ideolojik hedefe ulaşmak için yapılmış hamlelerin sonucunda ortaya çıktı. Hâlâ da o ideolojik hedeflerden vazgeçilmemiş durumda. Bugünkü davranışların taktik geri çekilmeler olduğu anlaşılıyor.
Türk’ün devletine kafa tutulurken susanlar…
Gelin bölücü partinin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın mahkemede söylediklerine bir bakalım.
6-8 Ekim Olaylarıyla ilgili yargılamada Demirtaş, “… çözüm sürecinden bahsedilmiyor… Eğer yaptıklarımız suç ise suç ortağımız AKP’dir. … İmralı’da Öcalan’la anlaşma yapan ben değilim.” diyor. Başka şeyler de söylüyor: “Demokratik Toplum Kongresi’nin Cemil Çiçek imzasıyla Meclis’e davet edildiğini görmüyor. (DTK bölücülerin örgütlerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir yapı. Meclis gibi de düşünülebilir. HP)”
TBMM Başkanı’nın davet ettiği DTK, 27 Aralık 2015’te Diyarbakır’da yaptığı toplantıda “Demokratik Özerk Bölgeler” kurulması kararı da alıyor. İnternette kolayca ulaşılabilecek sonuç bildirgesinden küçük bir bölüm fikir verecektir. “İmralı’da yürütülen görüşmelerin sonlandırılarak varılan mutabakatın yok sayılması, savaş kararı alınarak gerilla alanlarına yönelik hava ve kara operasyonlarının başlatılması, halklarımızın en meşru ve demokratik taleplerinin şiddet yöntemleriyle bastırılmaya çalışılması sonucunda, bazı il ve ilçelerde halk meclisleri özyönetim kararı almıştır.”
Bu toplantının hendek mücadelelerinin daha devam ederken yapıldığı ve bu hususta hükümetin hiçbir şey yapmadığı göz önüne alınmalıdır. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.
Oslo’da yapılan görüşmeler unutulacak. İmralı’da varılan mutabakat unutulacak. 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan açıklama ve 22 Mart 2015’te Diyarbakır meydanında okunmasına kontrolden sonra izin verilen bölücübaşının mektubundaki “siyasi çözüm (!)” ayrıntıları unutulacak. 24 Temmuz 2015’ten sonra hendek mücadelelerinde verdiğimiz 1000’e yakın şehit ve sayısız engelli hâle gelmiş yiğit bir kenara konacak ve bugüne bakıp bir şey yokmuş gibi davranılacak… doğru gelmiyor.
Terör sorununu siyasi bir mesele hâline getirilmesine bakılmayacak… Bunların yanında TSK’ya kurulan kumpaslar da unutulacak… Kaldı ki bu davalar kumpassa devam etmeleri niye? Yoksa kamuoyu kumpas diye oyalanıyor mu? diye de sorulmayacak…
Kurtlar vadisi yeniden gösterimde
Bütün bunlar kamuoyunda yeterince karşılık bulmadı. Kamuoyu, Kurtlar Vadisi’nin yeni bölümlerini seyretmekle meşgul. Medyada da özellikle bunlar gündeme alınmadı. Yeni bir “Alo Fatih”le yüz yüze gelmek istememiş de olabilirler, kim bilir?
Bunlar 20 yılın çok küçük bir hatırlatması. En önemlisi de sandıkta alternatif diye sunulan kesimde yer alan DEVA ve GELECEK partilerinin kadrosu bütün bunları Türk Milletine yaşatanlar içindeydiler. Genel başkanları hem karar vericiydiler hem de uygulayıcı. Bugün Türk Milletine kurtarıcı olarak sunuluyorlar. Hem de düşüncelerinde hiçbir değişiklik olmadığını da her fırsatta haykırıyorlar. İktidar olurlarsa kaldıkları yerden devam edeceklerini ilan ediyorlar.
Yeni dönem devlet ve millet hayatı için restorasyon dönemidir. Bozulan yapının restorasyonu da bozanlarla, devleti bilmeyenlerle ve de hukuka uymayanlarla yapılmaz. Menzilleri değişmeyenlerle hiç yapıl(a)maz.