Yusuf Dülger tarafından kaleme alınan bu metin, Türk toplumunun insani vasıflarını yitirerek zihinsel ve ahlaki bir gerileme sürecine girmesini eleştirel bir dille ele almaktadır. Yazar, düşünme yetisini kaybeden ve ortak değerlerine yabancılaşan bireyleri “odunlaşma” metaforu üzerinden tanımlayarak, bu durumun toplumsal bir felakete yol açabileceği konusunda uyarılarda bulunur. Toplumdaki yolsuzluk, liyakatsizlik ve kültürel yozlaşmanın kökeninde yetersiz yöneticiler ile sorumluluk bilincini kaybetmiş aydınların olduğu savunulmaktadır. Milli kimliğin ve dilin korunmasının hayati önemine değinilirken, halkın bu gidişata karşı bilinçlenmesi ve insani değerlerine yeniden sarılması gerektiği vurgulanmaktadır. Metin nihayetinde, öz benliğini kaybeden kitlelerin başkaları tarafından sömürülmeye ve yok edilmeye mahkûm olduğu gerçeğini hatırlatarak toplumsal bir uyanış çağrısı yapmaktadır.
Toplum hâlinde yaşayan ve düşünen canlıya insan, büyük bitkilere ağaç, ağaçtan kesilip yakılan maddelere odun deriz. Evrenin egemeni insandır. İnsan düşündüğü, bilim yaptığı, yaptığını geliştirdiği için evrenin egemenidir. İnsan bu özelliklerini kaybederse, işlevsiz kalırsa, sıradan bir varlık, örneğin bir odun olur.
İnsanlık milletlerden oluşur. Milletleşmek için ortak bir dil ve yurdun, ortak değerlerin, ortak yaşama ve savunma isteğinin olması gerekir. Bunlar insanlarda olmazsa, diğer canlılar gibi güdülür, koşulur, yem olur. Türkiye’deki gelişme ve görüntüler bunu düşündürüyor. Böyle gidersek, bir tohum, bir ot, bir odundan farkımız kalmayacak diyorum.
Toplumda hazıra konma, bedavadan yaşama, haksızlık, hırsızlık, adam kayırma, birikimleri bitirme, kamuya zarar verme, insanları kandırma, milleti bölme, devleti pazarlama gibi huylar artıyor. Yerleşim yerlerimiz çok kirli. Büyüklerde sorumluluk, gençlerde saygı duygusu azalıyor. Aileler çürüyor, ihanetler dudak uçurtuyor. Suça sahip çıkan yok. Yöneticiler suçsuz, yönetilenler suçlu.

Milyonlar despot ve hırsızların ırgatı. Birileri millet, devlet, yurt ve kültürümüzü bitirirken milyonlarca kişi bunlara: “İyisin, iyisin. Senin kulun kölen olayım” diyor. Zalimler, sahte milliyetçiler, gösterişçi münafıklar baş tacı ediliyor, doğruyu söyleyen birkaç korkusuz yürek aşağılanıyor.
Bunlar neyi anlatıyor? İnsan olarak yaratılmış milyonların insani niteliklerini kaybettiklerini, başka canlılara dönüşmeye, odunlaşmaya başladıklarını anlatıyor. Türk milletini aşağıladığımı sanmayın, gördüklerime bakarak yorum yapıyorum.
Bunlar bize şunları anlatıyor: Profesörlerimiz, öğretmenlerimiz, imamlarımız, bürokratlarımız, merkezi ve yerel yöneticilerimiz-genelde-yetenekli, birikimli, samimi değillermiş. Bunların asılları yok, gölgeleri varmış. Bunlar bizi insan olmaktan çıkarmışlar, birer ot ve odun yığını yapıyorlar. İnsanca düşünüp insanca davranamıyorsak, tam odun olacağız. Unutmayalım ki, bizi ot ve odun yığınına dönüştürenler çok üşüdüklerinde bizi yakarlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Tarihe bakarak şu hükmü verebiliriz: Birikimsiz ve irfanı bozuk her yöneticide odunluğun özellikleri bulunur. Böylelerine fırsat verilirse insanları kütükleştirirler. Bunu bilerek, odunlaşmadan, kütük yığınına dönmeden odunlaşan yöneticileri başımızdan atacağız, çocuklarımızı insanca yetiştireceğiz.
Yazımı yakında tanıdığım bir odunlaşma örneğiyle bitireyim.
İslam dünyasının bilinen bir üniversitesinden mezun birisinin iş yerine gittim. Cam ve vitrinlerine İngilizce sözler yazdırdığını gördüm. Halk bunları anlamaz. Türkçe yazdırsaydın daha iyi olurdu, dedim. “Dünyaya İngilizce hâkim. Milliyetçilik yapıyorsun. Irkçılık günah” dedi. Her milletin dili, rengi, kültürü ayrı. Her millet kendi dil, kültür ve özellikleriyle ayakta kalabilir. Senin düşüncende soysuzluk var dedim.