Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yanlış Anlaşılanın Hikayesi

Yanlış Anlaşılanın Hikayesi

0
Paylaş

Hikâye, şehirde herkesin geçimsiz, kavgacı ve ağzı pis olarak tanıdığı bir kadının hayatını merkezine alır. Bu kadın, aslında melek gibi bilinen kıskanç bir kadın ve diğer aile üyeleri tarafından hazırlanan karmaşık bir tuzağın kurbanı olmuştur. Olay örgüsü, kadının üvey kızı, gelinleri ve mahalle sakinleriyle yaşadığı çatışmaları ve çevresindekilerin onu kötü bilmesine yol açan dedikoduları detaylandırır. Hikâyenin zirvesi, kadının Bey’in huzuruna çıkmasıyla yaşanır ve bu görüşme sonrasında kadın sessizliğe bürünür, ancak şehirdeki huzursuzluk ve dedikodular sona erer. Sonunda, kadının teyzesi tarafından ifşa edilen gerçekler, bu yanlış anlaşılmanın arkasındaki entrika ve şeytani planları ortaya koyar; bu olaylar, yanlış anlaşılanlara ibret olması için anlatılan bir kıssa niteliğindedir.

 

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde ağzı pis, edepsiz mi edepsiz, kavgacı, yağmurdan nem kapan, bir bardak suda fırtınalar koparan, kazı koz anlamada üstüne olmayan, geçimsiz bir kadın varmış. Bu kadının çok sakin, anlayışlı, hiçbir şeye kızmayan, aldırmayan, kafasını ona buna takmayan, herkesin sevdiği saydığı önünden geçmediği kocası Bedestendeki dükkânına kendini attığında rahatlar, bir kuş kadar hafiflermiş.  O sokakta kendini herkesten gizlemeye muvaffak olmuş ahalinin melek gibi dediği bir kadın daha yaşarmış. Bu kadın aralarında bilinmeyen bir husumet yüzünden, gizliden gizliye geçimsiz ve ağzı pis diye bilinen kadını o kadar çok tahrik etmiş, o kadar çok zıvanadan çıkarmış ki, kadının o sokakta, o mahallede kavgalı olmadığı ne bir kadın kalmış ne de kız. Kız çocukları dahi bu kadından korkar çekinir olmuşlar.

Melek diye anılan kadın, öyle hale gelsin ki, nasıl yanlış anlaşıldığını bulamasın, adı iyi anılmasın, daha durun, onu hem üvey kızıyla hem gelinleriyle, hatta kocasıyla düşman edeceğim, bu şehirde yaşadığına pişman edeceğim diyormuş. Kadın ömründe hiç görmediği bir tuzakla karşı karşıya kalmış. Ne bir tutanı ne onu anlayanı ne de ona destek veren bir Allah’ın kulu varmış. Kendini savunma adına, herkese saldırmış, herkesle kötü olmuş. Etrafında kapısını açan, kapısını çalan, nasılsın komşu diyen tek bir kadın kız kalmamış. Gelinleri ise ondan çekindiklerinden yanına geliyorlarmış. Oğulları ise anamıza görünmeyelim diye evden güneş doğmadan çıkıp gidiyorlarmış. Bu herkese dünyayı zehreden kadının üç oğlu üçte gelini varmış. Kadının şerrinden çocuklar başka bir yerlere gidemediklerinden analarıyla aynı sokakta otururlarmış.

Kadının öfkesi kimeymiş, neden dinmek bilmiyormuş, mahallede herkes kendince bir hikâye anlatsa da aman kulağına gitmesin, evimizi başımıza yıkmasın diye duyduklarını, konuşulanları ne olur ne olmaz diye anlatırken bile ürperirlermiş. Yerin kulağı var demişler ya. Bu konuşulanlardan kadının canını en fazla yakanı dönmüş dolaşmış kadını bulmuş. Dedikodu yapanlar, bu kadın o tertemiz adamın yuvasını yıktı. İyi huylu karısı kahrından öldü. Bir kızı vardı. Kimse bakmadı. Kızı gönderdi Payitahta kimin yanına bilende olmadı, görende duyanda. O kız da büyüdü geldi şehre. Bakalım ne yapacak vicdansız demişler. Laflar büyümüşte büyümüş. Bir türlü bir araya gelemeyen gelinler, gün birleşme ortak hareket etme günü demişler, kaynanalarına karşı bir cephe de onlar açmışlar. Kadın ne yapacağını düşünürken, kapı çalınmış. Gelen, kadını sevmeyenlerin bütün dedikoduları üzerine kurduğu tüccarın ilk hanımından olma kızıymış.

Kız, üvey anaların en kötüsü demiş, ne istedin benden. Beni öyle bir ailenin yanına verdin ki, yemediğim dayak, görmediğim işkence kalmadı. Bunun hesabını bana vermeyeceğini mi sandın? Bu arada kızın eve girdiğini takip eden gelinler, koşarak gelmişler kaynana evine, üvey kızın yanında yerlerini almışlar.  Mahallenin kadınları kızları, yığılmışlar ne olacak diye evin önüne. Kaynana, önce gelinleri fırlatıp atmış dışarı, ardından üzerine yürümeye kalkan üvey kızın bükmüş sağ kolunu. Bir daha demiş, bana elin kalkarsa, bu kolunu ibreti alem için kırar atarım. Mesele sana anlatıldığı gibi değil. Olan olmuş, biten bitmiş. Geçmişi geri getirmek mümkün değil. Ancak seni Payitahta ben göndermedim. Yemin etsem bana inanacak mısın?  Kız nefretle yalan demiş. Senin bugüne kadar hangi lafın doğru ki. Ya küfredersin ya insanların yakasına sarılırsın ya da üstüne yürürsün.  Sana dur diyecek kimse yok mu bu şehirde?

Kadın anlaşıldı demiş, senin de yavrumdan, kuzumdan anlayacak bir halin yok. Tutmuş kolundan onu da atmış kapının önüne. Gelinler, üvey kıza, aba demişler, gel melek huylu anaya gidelim. Bizim kaynanayı, senin analığı en iyi tanıyan o. Çalmışlar kadının kapısını. Kadın, gelin bakalım edepsizin sokağa savurdukları demiş. Ben sizin kaynanayı genç kızlığından bilirim. Bunun edepsizliği ayyuka çıktı. Bey hatunu, kendine gel, edebini takın sağa sola saldırma, biraz sakin ol demiş, seni üzerime kim gönderdi diye, Bey hatununa demediğini bırakmamış. Bey hatunu da iki gözü iki çeşme ağlamış anlatmış Beye. Gelinler yandı bizim kaynana demişler. Bakalım Beye nasıl bir yanlış anlaşılma oldu diyecek diye gülüşmüşler. Üvey kız, melek huylu anam demiş, dün ben Beyin yanına vardım. Çektiklerimi hem ağladım hem anlattım. Bey hatunu da yetti artık bu kadının yaptıkları dedi.

Bey düşündü kaldı demiş. Akşam, huysuz ve aksi kadının kocası, hatun demiş, yarın seni Bey huzuruna istiyor. Dur artık. Konuşma artık, kimselere sataşma artık. Gelinleri de kızımı da kapının önüne atmışsın.  Ben ne yapayım seninle. Oğulların dahi senin şerrinden korkar oldular. Ne oldu yıllar önce o tek bir kötü söz bilmeyen hatunuma. Kadın sabaha kadar uyuyamamış. Sabah tüccar almış karısını Beyin huzuruna çıkmışlar. Bey, kadın hariç herkes dışarı demiş. Kendi hatunum da dahil olmak üzere. Dışarıda bekleyenler. Bey demişler bayağı bir sinirliydi. Bu kadını ya zindana atar ya sürer. Şehir bir musibetten, bir edepsizden kurtulur. Birkaç saat sonra, kadın ağlayarak çıkmış dışarı.

Büyük gelin, anam demiş saklama bizden zindan mı sürgün mü? Üvey kız, zindanlarda çürü emi demiş. Sana bundan böyle rahat da yok, huzur da. o huysuz ve küfürbaz kadın ağzını açıp tek bir kelam etmemiş. Doğruca varmış evine, atmış kendini yatağına, bayağı bir ağlamış. Sonra kalkmış ayağa, elini yüzünü yıkamış, evinin dağınıklığını toparlamaya başlamış. Bey hatunu Beye ne oldu diye sorsa da. Bey, konuyu değiştirmiş, geçiştirmiş. Tüccar evine geldiğinde karısına ne sorsa kadın sükût etmiş. Tek bir kelime konuşmamış. Melek huylu diye bilinen kadın ne ettiyse, ne olup bittiğini öğrenememiş. Şehirde küfürbaz ve edepsiz diye bilinen kadından yükselen dedikodular, laflar bıçakla kesilir gibi kesilmiş. Melek huylu diye bilinen kadın, dayanamamış, bir sabah çalmış küfürbaz kadının kapısını.

Susma yemini mi ettin kadın demiş. Seni bu şehirde bilmeyen mi var. Bir anda sütten çıkmışa dönmeyeceğine göre. De bakalım bu işin sırrı ne? Kadın, senin demiş bu kapıda işin yok. Bir adım daha atarsan, hançerimle seni delik deşik ederim. Yol yakınken hem bu sokaktan, hatta bu şehirden çık git. Bakarsın düz yolda ayağın kayar, başına taş düşer, biri çarpar geçer olur mu olur. Kadın hiçbir şey söylemeden çıkmış gitmiş. Öğleden sonra, küfürbaz kadının kapısı tekrar çalınmış. Kadın kapıyı açmış, geleni içeri almış. Gelen yaşlı bir kadınmış.  Kadın benim demiş çileli kızım. Her türlü yanlış anlaşılmayı göze aldın, yanlış anlaşılan oldun. Seni yanlış anlasınlar diye elinden ne geldiyse yaptın.

Üvey kızın sana kin besliyor. Oğulların sağı solu belli olmayan bir anadan korkuyor. Gelinlerin   mesafeli, seni sevemediler. Seni kaçırıp alan kocan benden olmasın, kendi beni bıraksın diye kaç yerde anlatmış. Beyin makamında ne oldu? Seni alt etmek için her fırsatı değerlendiren melek görünümlü şeytan kocanın eski nişanlısı. Üvey kızın anasından da önce. Kocanın anası, oğlumun nişanlısı şeytana pabucunu ters giydirir diye ondan vazgeçirdi oğlunu.  Kocan, üvey kızının anasını aldı. Kız doğdu. Bir ay sonra kızın anası ortadan kayboldu. Bir hafta sonra, kadının cesedini bir uçurumun dibinde buldular. Kocan, komşu şehirde seni gördü, vuruldu. Bir gece aldı kaçtı seni.

Getirdi bu şehre. Melek yüzlü şeytan sana altından kalkamayacağın bir tuzak hazırladı. Şu anda o tuzak tuttu. Kocan eski nişanlısına dönmek üzere. Bilmediğin bir şey daha var. O melek yüzlü şeytan, Bey hatununun ana ayrı, baba bir abası. Yani kardeşi anladın mı ne kadar zordasın. Ben senin öz be öz teyzen olarak bunları sana anlatmak zorundayım. Yanlış anlaşılan, haklısın teyzem demiş, haklısında bunca yıldır neredeydin. Bey hatunu senin sırdaşın değil miydi? Ne oldu da ona sırtını döndün?  Mesele Bey benimle ne konuştu meselesi değil mi? Kendi teyzem bile beni sırtımdan vurmak için sıraya girmiş vaziyette. Anamın hatırına seni dinledim. Mevzu bitti. Kapı karşıda, beni küfrettirmeden çık git. Teyze sana da iyilik yaramıyor demiş. Sana anlattıklarım altın değerinde. Yanlış anlaşılan, bunların her birini bilmediğimi mi sanıyorsun teyze demiş. Sen beni fazla konuşturmadan var yoluna.

Bey hatununa da melek yüzlü şeytana da benden selam söyle. Hepinizden haberim var. Kimleri üzerime saldığınızdan da. Akşam olup kocası geldiğin de, kocasına, nişanlından özel ulak geldi demiş. Sağ da solda benden için beni bıraksın, ben eski nişanlımı alacağım diyormuşsun. Adam tövbe estağfurullah demiş, bunu olsa olsa senin teyzen uydurmuştur. Ya da o şeytan ruhlu eski nişanlı.  Kadın sen demiş Beyle ne konuştuğumu hiç mi merak etmedin? Kocası ettim tabi demiş. Sorsam cevap vermeyeceksin. Ya da sana hiç yakıştıramadığım bir sürü laf sıralayacaksın. Atalar gülü seven dikenine katlanır demişler. Benim yaptığım da öyle bir yol izlemek. Yoksa senden vazgeçmek değil. Kadın sarılmış kocasına bayağı bir ağlamış. Sonra da sırrımı senin dışında bir başkasıyla zaten paylaşamazdım demiş.

Anlatırlar ki; yanlış anlaşılan bir süre daha yanlış anlaşılmaya devam etmiş. Melek yüzlü şeytan ve yanlış anlaşılanın teyzesi şehirden sürülmüşler. Bey hatunu baba evine Payitahta geri dönmüş. Yanlış anlaşılanın üvey kızı ve gelinleri gerçekler karşısında öyle üzülmüşler ki, gelip yanlış anlaşılanın elini öpüp özür dilemişler. Şehirde hiç kimse Beyle yanlış anlaşılanın neler konuştuğunu öğrenememiş. Ahalinin bir kısmı, Beyin bacısı demişler. Bir kısmı Beyin şehirdeki gözü kulağı demişler, bir kısmı ise, her ne yaptıysa bile bile yaptı, şehrin üzerindeki kara bulutları dağıttı demişler. Herkes kendince anlatmış, söylemiş bir şeyler. Gerçeği bilen kocası ise ölünceye kadar o sır her neyse onu saklamış. O tarihten sonra yanlış anlaşılanın ne birine kızdığı ne birine küfrettiği ne de kadınlarla kavga ettiği görülmemiş. Soranla Beyimize söz verdim deyip geçiyormuş. Yanlış anlaşılanın bu sırlı hikâyesi bütün yanlış anlaşılanlara ibret olsun diye anlatılıp durmuş.

Şehir şehire,  yanlış anlaşılan yanlış anlaşılana, melek yüzlü şeytan melek yüzlü şeytana, teyze teyzeye, üvey kız üvey kıza, gelinler gelinlere, oğullar oğullara, Bey Beye, Bey hatunu Bey hatununa, sokak sokağa, mahalle mahalleye, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!