Bu metin, bir hükümdarın liyakat ve sadakat yerine kendi çıkarlarına hizmet eden kötü niyetli kişileri vezir tayin etmesiyle başlayan bir iktidar ve adalet hikâyesini anlatmaktadır. Sultan tarafından sürgüne gönderilen dürüst Öksüz Bey, zorbaların hüküm sürdüğü karışık bir şehirde düzeni sağlamak için mücadele ederken, başkentteki vezirler yönetimi ele geçirip devlete ihanet eder. Hikâye, Öksüz Bey ve eşinin hem şehri hem de tahtı bu hainlerden kurtararak adaleti yeniden tesis etmelerini konu alır. Nihayetinde hatalarından ders çıkaran yaşlı sultan yerini genç veliahta bırakır ve yönetimde tecrübe ile dürüstlüğün önemi vurgulanır. Sembolik bir anlatıma sahip olan bu eser, devlet yönetimindeki yozlaşmanın tehlikelerine ve erdemli bir liderin toplumu nasıl dönüştürebileceğine ışık tutmaktadır.
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin Payitahtında, memleketin Sultanı, devlet erkanını ve Beylerini toplamış huzuruna. Demiş ki, geçtiğimiz ay iki vezirimi savaş meydanlarında kaybettim. İçinizden iki kişiyi Vezirlik makamına getirmeyi düşünürüm. Herkes fikrini korkmadan çekinmeden söylesin. Beylerden birçoğu Sultanım demişler, vezirlerimizin hayatını kaybettiği savaşta, savaşın gidişatını değiştiren yiğit bir Bey vardı. Hatta sizin hayatınıza kastedenleri kendi eliyle ortadan kaldırdı. Ahali ve cümle yiğitleri ona Öksüz Bey derler. Bizce vezirlik makamının birine onun getirilmesi münasiptir. Sultan anlaşıldı demiş, sizin bana uygun birilerini tavsiye edeceğiniz yok. Hiç kimsenin beklemediği, tahmin dahi etmediği, dünyada olmaz, o makam o kişilere yakışmaz dediği iki Beyi Sultan öne çıkarmış. İşte demiş memleketime Vezirlik edecek Beyler. Her ikisini de Memleketime Vezir eyledim. Sonra dönmüş Beylere, Öksüz Bey demiş. Sen ne dersin bu tercihe. Beylerin ekserisi seni isterdi.
Öksüz Bey, Sultanım demiş bilirsiniz ben lafımı çekmem. Beni seçmeni de istemezdim, lakin bu iki Beyden çok daha doğru düzgün, memleketine sevdalı, ahalinin sevip saydığı Beyleriniz vardı. Bu seçtikleriniz onların eline su dökemez. Sultan, sana demiş Bey dedik, söz verdik, huzurumuza çağırdık. Hayatımı kurtarmamış olsaydın, senin boynunu vurdururdum. Öksüz Bey, boynum senin yoluna feda Sultanım demiş. Hiç durma al kellemi. Sultan seni demiş payitahttan uzaklaştırıyorum. Bir Sultanın karşısında nasıl konuşacağını bilmeyen, saygısız ve itaatsiz bir Beye Payitahtta yer yok. Seni memleketin en belalı, en karışık Bey dayanmayan, hiç kimsenin gitmek istemediği şehrine Bey olarak veriyorum. Öksüz Bey, ferman Sultanımındır demiş, çıkmış dışarı. Savaş meydanlarında yanından bir an bile ayrılmayan muhafızları, Beyim demişler, sen nereye, biz oraya. Zaten yeni Vezirler ne seni sever ne de bizleri. Payitahtta kim vurduya gideceğimize, seninle çarpışa çarpışa ölelim daha evladır demişler, Beyle birlikte adı belalı şehre çıkan Payitahtta neredeyse bir ay kadar uzak bir mesafede olan şehre doğru yola çıkmışlar.
Sultan çağırmış yeni vezirlerini. Kimden kurtulmak istiyorsa, ona kim ayak bağı ise, kim ardından iş çevirmiş ise bunları çekin ayağımın altından, yolumun üstünden demiş. Yaşı büyük olan Vezire de sen demiş Öksüz Beyi gönderdiğimiz o şehirdensin değil mi? Vezir evet Sultanım demiş, bir emriniz olacak mı? Sultan, o şehre haber gönder, şehir daha da karışsın. Öksüz, bu karışıklıkla başa çıkamasın. Vezir merak buyurmayın Sultanım demiş, o şehir Öksüz şehre varmadan öyle bir karışır ki, şehri kördüğümler sarar. Öksüz sağ kalsın derseniz, ferman Sultanımın. Sultan, hele demiş bir varsın şehre. O şehre varıncaya kadar sizler beni şu ayak bağlarından kurtarın ki, yolumda engel, tümsek, çukur, tuzak kalmamış olsun. Vezirler işlerinde gerçekten mahirlermiş.

Sultan, vezirlerini kaybettiği o savaştan sonra, kendine engel olarak gördüğü kim varsa hepsini yeni Vezirleri sayesinde saf dışı bırakmaya başlamış. Bir ay kadar sonra, ortalık durulmuş yatışmış, Sultana gölge edecek neredeyse hiç kimse kalmamış. İşte tam o günlerde, Öksüz Bey ve adamları memleketin en belalı şehrine girmişler. Öksüz Bey, sur dibinde bir hana geldiğinde içeride öyle bir kavga varmış ki, çoktan kan gövdeyi götürmeye başlamış. Öksüz Bey ve adamları mağdur ve zayıf olan tarafa yardım etmişler, kılıç şakırtıları dindiğinde, handa ondan fazla ceset varmış. Hancı koşarak gelmiş, Beyim demiş, hanımda mı kalmak istersin. Başımla beraber, şehirde kendini Bey yerine koyan başıbozuk biri var. Bu adamlar onun adamlarıydı.
Bu zorba, Vezirin payitahttan gönderdiği bir kabadayı. Kafasına göre vergi koyar, haraç toplar, vermeyeni önce döverler, sonra öldürüp bilinmeyen bir yere gömerler. Üç kişi bir araya gelse bu şehirde yol keser. Mahalleler sokaklar bunlarla dolu. Bir saat kadar sonra, kendini Bey ilan eden, çıkmış gelmiş hana. Kim o adamlarımı öldürenler demiş. Hancı bana onları teslim et. Hemen geberteyim. Öksüz Bey elinde kılıcıyla kendini Bey sananın karşısına dikilmiş. Sen demiş kimsin de neyin hesabını sorarsın. Kendini bey sanan ben demiş Vezir Hazretlerinin bu şehre özel gönderdiği bir savaşçıyım. Bana beylik görevinin verilmesi eli kulağında. Onun için kendimi Bey ilan ettim. Ya sen kimsin yabancı. Öksüz Bey, ben demiş bu şehrin yeni Beyi. Kendini Bey sanan, işte demiş kısmet ayağıma geldi. Seni öldürüp Beyliğimi pekiştireceğim.
Öksüz Bey, kendini Bey sananın yüzüne öyle bir yumruk patlatmış ki, kendini Bey sanan düştüğü yerden kalkamamış. Adamları Beyimiz öldü diye başında ağlaşmışlar. Kendini Bey sananın cesedini alıp handan çıkmışlar. Hancı, Öksüz Beye yol gösterecek birkaç adamını vermiş. Öksüz Bey ve adamları, Bey konağına giden yolda onları kim durdurmaya kalksa saf dışı bırakıp Bey konağına varmışlar. Konakta kim var kim yok dışarı atmışlar. Tam bu sırada, bir grup zorba konağı basmış. Lakin, Bey Konağının hemen yanındaki bir konağın çatısından zorbaların üzerine ok yağmış. Öksüz Bey, çatıdakiler demiş, gelin tanış olalım. Gelenler kadınlar ve kızlarmış. İçlerinden bir kız, Beyim demiş, senin geleceğinden haberimiz vardı. Biz bu şehrin kadınları olarak kendimizi ok atma üzerine geliştirdik. Vuramayacağımız hiçbir hedef yoktur. Yeter ki bize inanın ve güvenin. Öksüz Bey, bacıların başı demiş, sen bu şehrin öldürülen ilk Beyinin kızısın değil mi? Kız, evet beyim demiş. Beyin yanındakiler ve hancının adamları Bey demişler neyi ne kadar biliyor, bu kız Beyi nereden tanıyor?
Şehirdeki ahval, yaşı büyük Vezire ulaştığında, Vezir hemen bir şeyler yazıp, güvendiği birine haber uçurmuş. Bir hafta kadar sonra, Bey konağına biri gelmiş. Ben demiş Vezir Hazretlerinin kardeşiyim. Beyimize hoş geldin demek isterim. Vezirin kardeşi, Beyim demiş, Vezir Hazretleri seninle bir akrabalık kurmamı ister. Onun için seni bu şehirden bir kızla evlendirmek ister. Bunun içinde şehrin eski Beylerinden birinin ve benim de bacımın kızını sana münasip görür. Öksüz Bey, kimdir bu kız deyince, Beyin adamlarından biri, bizi zorbaların baskınından kurtaran kız demiş. Öksüz Bey hiç itiraz etmemiş. Bir hafta içinde de düğün dernek olmuş bitmiş. Şehir derin bir sessizliğe gömülmüş.
Ancak bu sessizlik patlamaya hazır bir fırtınanın işareti gibiymiş. Bey kızı, Beyim demiş hiç itiraz etmeden bu belalı şehre geldin. Yine hiç itiraz etmeden benimle evlendin. Gerçi benim senden, senin benden haberimiz vardı. Bunları Vezir dayım istedi desem değil. Sultan istedi desem senin bu şehirde ne işin var. Kendin istedin desem hem inandırıcı değil hem de makul değil. Ben çözemedim bu işi. Sen çözebildin mi? Öksüz Bey, bazı olayları akışına bırakmak lazım demiş. Şehir beni bir kaşık suda boğmak üzere. Destekçim yok, benimle kader arkadaşlığı yapan bir avuç muhafızdan başka bu şehirde sırtımı dayayacağım bir Allah’ın kulu yok, sen dahi benimle misin ondan bile emin değilim. Vezirin adamları tarafından öyle bir kuşatıldım ki, kuş olsam uçamam bu şehirden. Bey hatunu, hiç itirazsız seninle evlendim demiş. Şehirdeki kadınlar ve kızların ekseriyeti yanımda. Ancak, benim de emin olamadığım çok şey var. Bana güvenmeni isterim.
Aradan birkaç gün daha geçmiş. Yağmurlu bir havada, şehrin zorbaları, kuşatmışlar Bey konağını. Bey hatunu germiş yayını doğrultmuş Bey’e. Buraya kadar demiş. Beyi ve adamlarını yakalayıp zindana atmışlar. Bu arada Vezirler el ele vermiş, bütün işi biz yapıyoruz Sultana ne gerek var, güçte elimizde, kudrette diyerek Sultanı sarayın bir odasına hapsetmişler. Yaşça büyük Vezir, Sultan adına memleketi yönetmeye başlamış. Memleket karışmış. Düzene düzensizlik hâkim olmuş, memleket bir anda zorbaların ve başıbozukların tehdidi altında kalmış. Zorbalar, zindanları boşaltmış, bulundukları şehirlerde Beyleri Vali Paşaları ortadan kaldırıp, kendi zorba başlarını Bey yapmışlar.
Memlekette ne hak kalmış ne adalet ne güven. Ahali yarınından umudunu kesmiş zorbaların tahakkümüne direnmek için bir araya gelmeye kalkmışlar olmamış, yetmemiş. İşte böyle bir karanlık gecede, Öksüz Beyin aylardır kaldığı zindanın kapısı açılmış. Öksüz Beyin karısı yanındaki kadınlarla zindanı basıp Öksüz beyi ve adamlarını kurtarmış. Hep birlikte şehri terk etmişler. Oradan da Payitahta doğru sürmüşler atlarını. Bir gece yarısı sessizce Payitahta girmişler. Sultana bağlı muhafızları da yanına alan Öksüz Bey, basmış sarayı. Öyle gizlilik içerisinde adımlar atmışlar ki, Öksüz Bey, her iki Veziri de sarayın avlusunda yere sermiş. Sultanı da kapatıldığı odadan kurtarmış.
Ardından memlekette var olan zorbaların avına çıkmış. Her şehirde ahali kendine destek olurken, karısının yanında yer alan kadın ve kızlardan oluşan birlik, birçok şehirde zorbaların kâbusu olmuş. Memleket zorbalardan temizlenirken, Öksüz Bey ve karısı şehirlerine gelmişler. Şehri zorbalardan öyle bir temizlemişler ki şehirde zorba olmaya zorbalığa heves etmeye istek duyan kimse kalmamış. Aylar sonra çıkmışlar Sultanın huzuruna. Sultan yine toplamış Beylerini. Demiş ki, Beylerim yıllar sonra bu sefer bana ihanet eden, arkadan iş çeviren gözü benim tahtımda olan Vezirler öldü. Bana yine iki Vezir lazım. Ve bu vezirleri aranızdan seçeceğim. Herkes görüşünü rahatça söyleyebilir.
Beyler tek bir kelime söylemeden Sultanın huzurundan çıkıp gitmişler. Sultan kendi kendine, şimdi demiş ne dedim ben.
Anlatırlar ki; Sultan kendine Vezir yapacak birini bulamamış. Kimi çağırsa biz görevi ifa edemeyiz demişler. Öksüz Bey ben öyle bir göreve layık değilim diyerek şehrinden gelmemiş. Sultan toplamış ailesini konuyu müzakere etmiş. Sonunda ben demiş memlekete hizmet eden, ahalinin sevdiği Beyleri kenara aldım. Ortadan kaldırdım. Liyakate ve tecrübeye değer vermedim. Sonunda o liyakatsizler başıma çorap ördü. Kadere bakın ki, beni, ölsün diye şehirlerin en belalısına gönderdiğim bir Bey kurtardı. Hem beni hem de memleketimi. Sultan tahtından feragat etmiş. Yerine yirmi yaşlarındaki oğlunu geçirmiş. Yeni Sultan, sarayda babasının etrafını kuşatan kim varsa, hepsini uzaklaştırmış. Liyakate ve tecrübeye değer veren adımlar atmaya başlayınca, Beyler ve gerçek memleket severler yeni Sultanın etrafında toplanmışlar. Memlekete hak geri gelmiş, adalet geri gelmiş, anlayış ve hoşgörü hâkim olmuş. Genç Sultan Öksüz Beyin şehrine varmış, Öksüz Bey demiş, senin bu memleket için neler yaptığına şahidim. Sadece babamı değil beni ve kardeşlerimi de ölümden kurtardın. Buraya kadar geldim. Vezirim sensin al hanımını ve çocuklarını yanımda ol. Öksüz Bey genç Sultanla birlikte Payitahta dönmüş. Ahali bayram yapmış. Öksüz Beyin hikayesi de memleketin dört bucağında anlatılıp durulmuş.
Şehir şehire, Öksüz Bey Öksüz Beye, kendini Bey sanan kendini Bey sanana, Hancı Hancıya, Vezirler vezirlere, çelişki içinde olan Sultan çelişki içinde olan Sultana, Vezir kardeşi Vezir kardeşine, Bey kızı Bey kızına, Beyler Beylere, makam makama, han hana, Bey konağı Bey konağına , zorba zorbaya, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…