Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Körü Körüne

Körü Körüne

featured
0
Paylaş

Köşe Yazısı, Erol Sunat’ın “Körü Körüne” başlıklı yazısından alıntılar sunmaktadır ve bu ifadeyi etraflıca ele almaktadır. Yazı, kavramın anlamına, yani düşünmeden, araştırmadan ve sonuçları hesaplamadan kabul etme veya inanma eylemine odaklanmaktadır. Metin, Gülden Karaböcek’in “Bahtıma Yanarım” şarkısından dizelerle umutsuzluk ve çaresizlik temalarını işleyerek güncel ve kişisel bağlamda körü körüne hareket etmenin birlik ve dirliğe verdiği zararı vurgular. Yazar, bu inadın ve sorgulamadan yaşamanın bireysel ve toplumsal hayattaki olumsuz sonuçlarını çeşitli örnekler ve gözlemler üzerinden açıklamaktadır. Genel olarak, metin, bu körükörüne davranış biçiminin kişilerin hayatını nasıl mutsuzluğa ve yıkıma sürüklediğini göstermeyi amaçlamaktadır.

 

Gülden Karaböcek’in fırtına gibi estiği zamanlarda, çok hoş bir şarkısı vardı.

“Bahtıma yanarım”

Şarkının sözleri şöyleydi;

“Bahtıma yanarım gülmedi diye / Günlerim geçiyor körü körüne / Bir neşe veren yok garip ömrüme / Sonsuzluk yolcusu var ya, o benim”

Sonra devam ediyordu şarkı;

“Hani ümit dolu yarınlar nerde / Nerde sevdiklerim sevenler nerde / Ümit gemileri kaldı yerinde / Sonsuzluk yolcusu var ya, o benim”

Körü körüne, bahtımıza yandığımız, sürekli birilerine ve bir şeylere kandığımız, ekmeğimizi tuza bandığımız, keşkelerle yanlışlarımızı andığımız bir süreç…

Sevdiklerimizin birer ikişer terki dünya ettiği, bizi sever görünenlerin bize görünmemek için köşe kapmaca oynadığı günlerin tam da ortasındayız… Hayallerle gerçeklerin birbirine girdiği…

Neyin doğru neyin yanlış olduğunu…

Çaresizlikten ve imkansızlıktan ayırt edemediğimiz…

Sisler içerisinde pusulasız kendimize emin bir yol aradığımız, bulmakta zorlandığımız…

Feleğin sillesiyle burun buruna kaldığımız bir zaman dilimindeyiz.

*****

Yıl 2025…

Aylardan Aralık…

Körü körüne attığımız ve atmak zorunda bırakıldığımız adımlar sonrasında dostun dosta, kardeşin kardeşe sırt çevirdiği, yönünü başka taraflara döndürdüğü bölük pörçük olmak üzere olduğu, birliği ve dirliği sadece lafta kaldı kalacak gibi bir manzaranın ise eşiğindeyiz.

Körü körüne gitmenin ne kadar anlamsız ve manasız yolu varsa hepsini gözümüzü kırpmadan denemeye niyetli gibiyiz.

Ümit dolu yarınlardan ümitli olduğumuz söylenemez.

Ümit gemisi o şarkıda olduğu gibi, ümit körfezinde limanda demirli.

Ne ümit denen o duyguda bir niyet var, ne de hareket etmesi beklenen adı ümit olan gemide…

Beklemekle ve ümit etmekle geçip giden koca bir yıl kaldı geride…

Sadece bir kucak dolusu ah ve vah teselli misali elimizde…

*****

Körü körüne kavramıyla tanışıklığımız bayağı bir eski… Ona uygun eğilimler göstermemiz ise sır değil.

Körü körüne, düşünüp taşınmadan demek… Araştırıp, sorgulamadan demek…Bir şeyin nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden kabullenmek, inanmak demek…

Körü körüne yaşamak gibi…Körü körüne bağlanmak gibi…Körü körüne inanmak gibi…Körü körüne itaat etmek gibi…

Deyimler sardı sarmaladı birçok insanı…

Özellikle körü körüne inanmak, inanan o kişinin herhangi bir konuda, herhangi bir şeye ya da insana hiç hesap yapmadan, ölçmeden biçmeden tartmadan, muhakeme etmeden, bir yerlere danışmadan olduğu gibi inanmasıdır ki, akıllara ziyan bir hadisedir.

Böylelerine ne mi derler?

Körü körüne inanmış…

Yapma arkadaş…

Körü körüne gidilir mi?

Bizde körü körüne bir inat vardır, hani kuru inat derler ya…aynen öyle…

Ne dur diyeni duyarız…Ne yapma, etme ikazlarına uyarız…

Burnumuzun dikine gitmek gibi bir özelliğe de sahipsek, artık o insanı kimseler tutamaz, yakalayamaz.

Çünkü Nuh der peygamber demez. Bu körü körüne, anlayıp dinlemeden gitmek neyin nesi diye kimse de sormaz. Körü körüne gidilmesi bazılarının hoşuna gider. Bazılarının işine gelir. Bazıları bu gidişatı istesem böyle olmazdı diye pek sever, el üstünde tutar.

Körü körüne giden düşünüp taşınmadan önünü ardını görmeden, eksiyi, artıyı hesap etmeden, karar verir geçer.

Bu yaklaşım doğru ne yanlış ne düşünmeden verilen bir karar verme meselesidir.

*****

Körü körüne gitti, falancaya vardı…Körü körüne gitti filancanın kızını aldı. Körü körüne birinin peşine takıldı. Ne hataları gözü görüyor ne de yanlışları diye de birçok olayın şahidiyiz bir çoğumuz…

Ne desek o körü körüne gidenler, geri dönmez vazgeçmez gel denilen yerden.

Hatta, evet yanlışlar var, olmaması gerekenler çok, dur bakalım, iyi olur, bunlar geçiş dönemi gibi sözlerle körü körüne gittiği yoldan dönmeyen dostumuz, arkadaşımız, hatta kardeşlerimiz vardır.

Körü körüne ısrar, bir kuru inat gibidir aslında.

Ne anlatılsa ikna olmayan, geri adım atmayan, esnemeyen, hoşgörülü davranmayan insana ne diyebilirsiniz?

Körü körüne kapılma…Körü körüne bir şeye inanıp kalma gibi şeyler bu yaklaşımın tipik göstergeleridir.

Körü körüne bir yerde basireti bağlanma diye tarif edilen bir olayın yaşanmasıdır.

Neden böyle yaparız, neden bu şekilde davranırız.

Bu yaptığımız inanın kader falan değil…

Değişik ve adı konmamış bir inatlaşma…

Mesele yanlışsa, yanlışta ısrar niye?

*****

Eskiler, biri kendini uçurumdan aşağıya attı diye senin de kendini atman mı gerekir kendine gel kendini topla aslına dön, aklını başına al derlerdi.

Körü körüne gitmek bir şeye kapılmak, ne söylenirse dinlememek, vazgeçememek adeta bir hastalık gibi…Sanki bir başka tutunacak dal yokmuş gibi…Boşluğa düşecekmiş gibi…

Körü körüne, yapayalnız kalacakmış, kimse ona selam vermeyecekmiş gibi değişik bir halin tamda çıkmaz sokağının adı konamayan halinin dramatik bir göstergesidir…

İnadından dönmeyen, ikna olmayan, ne örnek verilirse verilsin gözü görmeyen, kulağı duymayan insanlar için yapılacak pek de bir şeyler yoktur aslında…

Ben ustamdan ne gördüysem o…

Ne diyor kadın?

Ben anamdan ne gördüysem o…

Ben onu bilir, onu söylerim…

Böyle yaklaşımlar için kısa düşünce, kısa düşünceli derlerdi.

Anasının, babasının dediğiyle kalmış, kendini yenileme yok, değiştirme yok, geliştirme yok.

Bir yerde bu körü körüne diretme işlerine geliyor.

Bu durum eskilerde çok fazla da olsa, günümüzde bu körü körüne gitme işi de az sayılmaz.

*****

Çocukluk yıllarımızda neredeyse her sokakta, körü körüne davranan adamlar ya da kadınlar görebilirdiniz.

Kavgacı, geçimsiz, kimseye gitmez, geleni kabul etmez, yüzü asık, sürekli gergin, kimseye selam vermeyen, verilen selamı almayan değişik insanlardı.

Araya kim girse ne yumuşarlar ne ikna olurlar ne de hoş görülü davranışlar sergilerlerdi.

Neden böyle insanlardı?

Hele bir de küstüler mi ne kandillerde ne Ramazanlarda ne bayramlarda barışmazlar, ölüme gelmesin, salımdan tutmasın, bayramda kapıma varmasın gibi insan ruhuna yakışmayan, yumuşamayan hal ve tavırlar takınırlardı.

Bugünün körü körüne davrananları ise, körü körüne meselesini güncellemişler, yeminle daha da aksiler, daha da hırçınlar diyenleri dinlemek lazım.

Netice de yaşadığımız üç günlük dünya…Bir hoş sadâ bırakıp gitmek varken…Körü körüne dayatmalardan sonra kimseye yakışmaz eş dost akrabayla küs gitmek…

Bugün, cenaze namazları sonrasında, Hoca, hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorduğunda, hazır bulunanlardan, helal etmiyoruz diyenlere, ben hakkımı huzuru mahşere bıraktım diyenlere şahit olmaya başladık.

Netice de körü körüne herkesle inatlaşarak yaşadı, değer miydi? Dünya kadar kalp kırdı, yaktı, yıktı geçti ne varsa, neye yaradı?  

Yaptıkları yanlışı, hatayı kabullenmeyen insanlardır körü körüne gidenler.

Hemen her birimizin tanıdığı, bildiği, keşke şöyle olsaydı, kalsaydı, dursaydı dediği tanıdıkları yakınları, akrabaları, hatta kardeşleri, ana ve babaları olan insanlar bizim insanlarımız.

*****

Körü körüne davranan o insanlar çok insanın başını yaktılar bugüne kadar.

Kızını gelin etti yaktı başını…

Oğluna kendi dediğini aldı, oğlan mutsuz eve gelesi yok…

Kardeşiyle miras meselesinden körü körüne bir tartıştı. Kalktı herkesin gözü önünde vurdu kardeşini, Allah’tan ölmedi kardeşi, lakin küslükleri önce aileye sonra sülaleye sıçradı. Hiç de iyi olmadı.

Körü körüne takıldı birilerinin peşine, yanlışları yok saydı, hataları hoş gördü, olur dedi, yanılmıştır dedi, ben seviyorum o peşinden gittiğimi dedi, ona laf söyletmem, söyleyenle de yollarımı ayırırım dedi, hayatı yalan oldu, talan oldu, olan oldu. Yapma dediler, etme dediler, gitme dediler.  İnat etti…Kimseyi dinlemedi…Nasihatleri ikazları reddetti, kabul etmedi…

Hasılı kelam…Ömür bitti…Körü körüne yaşadı gitti.

Anlayacağınız körü körüne yaşayanların yüzleri hiç gülmedi.

Anlayabildiler mi?

Keşke anlayabilselerdi…

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.