Erol Sunat’ın “Kendini Sevmek” adlı denemesi, bu kavramı aşırı bencillik ve fırsatçılık merceğinden eleştirel bir bakış açısıyla inceler. Yazar, kendini seven bireyi sorumluluktan kaçan, işleri başkalarının üzerine yıkan ve hiçbir şeye tepki vermeyerek pozisyonunu korumaya çalışan biri olarak tanımlar. Bu kişiler, amirlerine karşı tam bir uyum ve itaat göstererek kendilerine has bir kaytarma kabiliyeti geliştirir ve ortamı idare etme sanatında ustalaşırlar. Ayrıca metin, kendini düşünen bu figürlerin, zararsız görünerek veya laf kalabalığı yaparak en faal eleman gibi övgü toplama yollarını ve hatta kendilerini gölgede bırakacak yetenekli kişileri saf dışı bırakma çabalarını gözler önüne serer. Kendini sevenlerin etliye-sütlüye karışmama ve kendi gemilerini yürütme taktiklerinin, çevrelerindeki insanların zararları pahasına ilerlediği vurgulanır. Ancak, bu dikensiz gül bahçesi yaratma amacının geçici olduğu ve sonunda kendi kazdıkları kuyuya düşebilecekleri uyarısıyla son bulur.
Şimdi efendim, hiçbir işin ucundan tutmuyor da tutarmış gibi yapıyor ve öyle bir görünüme bürünmüşseniz…
Ne derler?
Sadece kendini düşünüyor, en büyük önceliği kendisi…
Bu ne mi demek?
Önce ben, sonra ben, ardından yine ben…Sıra sana gelecek diye daha çok beklersin sen…
*****
Misal mesela bir işyerinde çalışıyor gibi yapıyor, ne kadar angarya babından iş varsa birkaç kişinin üzerine yıkıp, elinizde çay bardağı ya da kahve fincanı masaları ve odaları dolaşıyor, mesainizi akşama kadar böyle tamamlıyorsanız…
Sizi şikâyet eden olmuyorsa…
Hatta bu davranışınız hayranlık topluyor, takdir dahi görüyorsa…
Üstler, Şefler, Amirler tarafından da bu kaytarma, bu kendi yapması gerekenleri başkalarının üzerine yıkma hadiseleri görülmüyor ve fark edilmiyorsa…
Ne demeli?
Gittiği yere kadar gitsin mi?
İşler çıkmaza girdiğinde düşünürüz mü?
*****
Ne mi demişler?
Her ortamda kendini düşünebilmek ve bunu belli etmeden gemisini, karada ve havada da yürütebilmek herkesin harcı değildir!
Bu özellik…
Açılmayan kapıları kendine has bir kabiliyetle ardına kadar açabilmektir…
Bu vasıflara sahip olanların…
Temenna çekmede üzerine yoktur…
Amirlerinin her lafını tereddütsüz, itirazsız tasdik edenlerin en önünde gelirler…
Her sözlerini emir telakki ederler…
Onlar için bu iş, vaziyeti idare etme sanatıdır…
Zevahiri her hâlükârda kurtarmaktır…
Postu tamda böylesi bir yere sermektir,
*****

Suya sabuna dokunmamak kendini sevmenin aşkıyla yollara düşmektir.
Kendini sevenler suya sabuna dokunulunca işlerinin rast gitmeyeceğini, iyi iken kötü olunacağını, ağrımayan başlarının ağrıyacağını iyi bilirler.
Kendini sevmek ayrıca; etliye-sütlüye kesinlikle ve katiyetle karışmamak demektir.
Kendini sevmek, bana dokunmayan yılan değil bin yıl, yaşadığı kadar yaşasın demektir.
*****
Fikri sorulduğunda laflara tur attırana…
Orta sahada top dolaştırır gibi lafları dolaştırana,
Konuyu kördüğüm edene…
Hiçbir sonuca ulaştırmamanın yollarında emin adımlarla yürüyene ne derler?
Kendini seven mi?
Kendini düşünen mi?
Yoksa ikisi birden mi?
*****
Parmağınızı dahi oynatmadığınız halde, en faal eleman olma başarısını gösteriyor, bütün övgüleri, bütün aferinleri siz alıyor ve topluyorsanız…
Bu alanda Yüksek Lisans ve doktora yapmışsınız demektir ki, böyle sevgiden, böyle sevdadan korkmak lazım gelir mi?
Yorum da sizin karar da…
*****
Kendini seven tam bir uyar oğludur.
Sözden çıkmayandır.
Gel denilince gelen, git deyince gidenlerdendir.
Kendine ait bir fikri olmayandır. Varsa da ustaca gizleyen, saklayan ve kesinlikle bir yerde konuşmayandır.
Onun için o zarar görmez. Kimin ne zarar gördüğü umurunda olmaz. Saatini doldurur, yevmiyeyi doğrultur.
Kendini seven mülayim olma limanına demir atar, sessiz kalır, sesini çıkarmaz, genel gidişata ayak uydurur.
Kim gitmiş, kim bitmiş, kim yanmış, kim kime kanmış ne bakar ne aldırır ne de yardım isteyene elini uzatır.
*****
Bir işletmede, bir kurumda, bir kuruluşta hiçbir şey üretmeyen, üretiyormuş gibi yapan insanlar, bilindikleri halde kimse benden olmasın diye onları ifşa etmez.
Doğru düzgün insanlar hataya düştüğünde onlara bir Allah’ın kulu sahip çıkmazken, kendi işine başkalarına yıkanlar, bunu alışkanlık haline getirenler deşifre olduklarında ise, öyle insanlar onları kurtarmak için ricacı olurlar ki hayretten ve şaşkınlıktan küçük dilinizi yutarsınız.
*****
Kendi işini başkalarının üzerine yıkanlar için laftan lafa geçmek…
Lafla meydanları inletmek…
Lafla gönüllere su serpmek…
Laftan kuleler, kaleler inşa etmek…
Bu işlerin gereği ve gerçeğidir.
*****
Kendini sevmek, değişik bir anlayış ve olaylara bakış şeklidir.
Bir manada ipe un sermektir.
Hiçbir şeye tepki vermemektir.
Gemisini yürüten Kaptan sözü kendini sevenler için söylenmiştir adeta.
*****
Kendini sevmek deyip de geçmeyin.
Bazen öyle mahir, öyle cevval, öyle cevahir olurlar ki, kendilerine zarar gelebilecek, kendilerini gölgede bırakacak, kendilerinin fark edilmesine sebep olabilecek nice maharetlere sahip insanı gözden düşürüp, ilişiklerinin kesilmesini sağlayıp, baş köşeye kendileri otururlar.
Mesele dikensiz gül bahçesi yaratmak, her türlü tehlikeyi bertaraf etmek olsa da böyle bir bahçenin olamayacağını görmeleri uzun sürmez.
Su testisi su yolunda kırılır derler ya hani…Bazen de kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşerler.
*****
Kendini sevenler, yaptıklarının reklamını da birilerine yaptırırlar ve anlattırırlar ki, kendilerine ne kadar mütevazi ne kadar alçakgönüllü olduğuna inanılsın diye…
Sonra da şöyle düşünürler….
Etliye-sütlüye karışsak bir türlü, karışmasak bir türlü…
*****
Kendini beğenen, kendinden başkasına şans ve imkân tanımayanların macerası da bir yere kadardır. Zafer kazandıklarını sandıkları anlarda, her şey bitti, bana engel olacak kimse kalmadı diye düşündükleri anlarda yolun sonuna geldiklerini gördüklerinde yaşadıkları şaşkınlığı görmek gerekir…