Bu alıntı, Erol Sunat’ın “İlgi” başlıklı metninden olup, “ilgi” kavramının modern toplumda nasıl yitirildiğine odaklanmaktadır. Yazar, ilginin evrenselliğine rağmen, kendisi ve temsil ettiği kesimin bu ilgiden mahrum kaldığını belirtmekte ve bu durumun yol açtığı hayal kırıklığını dile getirmektedir. Metin, alışılmış ilginin bir silgi gibi her şeyi sildiğini ve ilginin alakasını başka noktalara kaydırdığını öne sürerken, Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” vasiyetine atıfta bulunarak samimi ilginin önemini vurgular. Son olarak, toplumda yaygın şikâyet konusu olan ilgisizliğin yıkıcı etkilerini sanat eserlerine göndermeler yaparak duygusal bir dille ifade etmektedir.
İlgi denen kavramla aramızda ne var henüz çözemedik…İlgi herkesle ilgili, derdine derman olmadığı yok, biz hariç… Bir bizimle ilgisi yok…
Biz kim miyiz?
Sen, ben, siz, biz, öteki, beriki yani hepimiz…
İlgiye mazhar olamayan, ilginin ilgi kapsamından çıkardıkları…
Bu durumun ne kadar içimize işlediğini, bizi ne kadar üzdüğünü ne kadar hayal kırıklığına uğrattığını anlatmaya çalışmakla geçiyor günler…
Öte yandan ilginin neredeyse bir bizim hakkımızda bilgisi yok.
Bizi tanımaz gibi…
Bazen ilk defa görüyormuş gibi bakıyor…Bildiğimiz, tanıdığımız bizim diye bildiğimiz İlginin ilgisini çekmeye bir türlü muvaffak olamadık…
Biz aynı biz…
İlgi aynı ilgi mi?
Halen düşünmekteyiz diyor insanlar…Bu mevzu bayağı uzun zamandan beri bu şekilde sürüp gidiyor…
Bu durumdan memnun muyuz?
Değiliz elbet…Biz ilgiye alışığız. Bizi sevenlerin aramızda dolaşmasına… Yanımızda olmasına…Derdimizin sıkıntımızın yüzümüzden okunmasına…
Lakin o alışık olduğumuz ilgi, elinde kocaman bir silgi…Ne varsa ilgi adına sile sile bir hal oldu. Adeta silmekten yoruldu. Dahası arayıp sormaya başlanınca da uzaklardan bakmaya, karşılardan el sallayıp gözden kaybolmalara başladı.
*****
İlgi bizden koptu, ilgi alanını başka noktalara kaydırdı. İlgi kayması, ilgi heyelanları oluşmaya başladı.
Vefa var vefa, yıllardır aynı yolda yürümek var, sağlam bir dostluk var dense de edebiyat artık zevahiri kurtarmaya çalışmaktan yorgun ve bitap hale düştü. Edebiyatın edebiyat yapacak hali de kalması, dermanı da…
Bize öyle gelmeye başlayalı çok oldu. Ah ettik duyan olmadı…Of çektik gelen olmadı…
Neredeyse intizar ettik, ederseniz edin babında havadisler çalındı kulağımıza…
Tevatürdür, rivayettir, herkesin her şeyden haberi var, farkındalar denildiyse de…
İlgi bizim yakaya uğramaz oldu. Hani teğet bile geçmedi derler ya…
O hesap bir şey…
Hani bir şarkı vardı ya…
Sözleri Çiğdem Talu’ya, bestesi Melih Kibar’a ait, Emel Sayın ve Erol Evgin’in seslendirdiği, “İşte öyle bir şey…” şarkısının sözleri sizce de ilgiyi çağrıştırmıyor mu?
“Hani eski bir resme bakarken / Hani yılları sayar da insan / Hani gözleri dolar ya birden / İşte öyle bir şey…”
*****
İlgi dairesinin içine giren ne varsa neredeyse her birinin eksikliğini çekiyoruz.
Bazılarımıza göre hiç bu kadar ilgisiz kalmamıştık. Sokağımızda her sabah bize selam veren, hâl hatır soran o ilgi yok.
Pazarda yanı başımızda bitiveren, esnafla aramızı bulan, ev sahibiyle lehimize fiyat kuran, yarım elma gönül alma babından gönlümüzü alan o ilgi uzun zamandan beri ortalarda gözükmüyor.
İşte biz bu türden bir ilgisizliğe alışık değiliz.
İlgi ve can dostu alaka olmayınca, hane halkıyla aramız yok…
Çarşı pazara geçecek nazımız yok…
Marketlere diyecek sözümüz yok…
Misal mesela…
İlgi girerdi kolumuza, selam verirdik ahbabımıza, eşimize dostumuza…
Market çalışanı gençler gülerdi yüzümüze…ne sorsak, kalkar getirirlerdi, dur ben getireyim diyerekten…
Pazar esnafı, seç baba, seç anacığım, seç ablam, seç biraderim diye karşılardan seslenirdi her birimize…
Büyüklerimiz gönlümüzden geçen bu değildi benzeri cümlelerden vazgeçer, olacak neyse onu söylerlerdi.
Bir de biz gibi yaşını başını almış insanları üç kuruş için aylarca bekletmezlerdi.
*****
Neden mi ilgi yok? Neden mi ilgi kayıp? Neden mi ilginin bu yaptığı ayıp?
Bizim ilgi ile aramız işte böyle…Bazen parçalı bulutlu…Bazen limoni…Bazen afralı, tafralı garabet bir şey…Bazen olmaz olsun babından denebilecek ne varsa…Bazen sakin gibi lakin, fırtınadan önceki sessizlik gibi…
İlgiyi kim sevmez ki?
İlgilenilmek, aranmak, sorulmak, nasılsın, nasılsınız, Allah daha iyi etsin benzeri laf atmak, takılmak rahatlatır insanı…
Hem bizi hem muhatabımızı…
Mahalle bakkalına, esnafına hayırlı işler deyin. Hiç tanımadıklarınıza selam verin, günaydın, hayırlı sabahlar, hayırlı günler, hayırlı akşamlar deyin. Merak etmeyin adınızdan, şanınızdan, namınızdan, makamınızdan, kişiliğinizden bir şey eksilmez.
Tevazu sahibi diye, alçak gönüllü diye, büyükle büyük küçükle küçük oluyor diye anılırsınız.
İnsanlara ilgi gösteren sevgi gösteren, ilgisini samimi olarak, içtenlikle ortaya koyan insanlar toplum tarafından hayırla yad edilen insanlar olarak anılmışlar ve anılagelmişlerdi.
Büyük sadece yaşı büyük olana denmez…
Bir insanın göstermiş olduğu alicenaplığın, fedakarlığın, cansiperane çabanın unutulması mümkün değildir. İnsan gördüğü ilgiyi, ona verilen desteği, ona uzatılan eli, bir batağın içinden kurtuluşunu unutmaz. Toplumlar ve milletlerde öyle…
*****
İlgi duymak, ilgilenmek sevmek demek… Düşünmek ve düşündüğünü ortaya koymak demek…Şimdi ne halde ne yapıyor ne durumda diye hatırlamak demek…İlgiyi kesmemek, koparmamak demek…
Ne zamandan beri mi?
Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e vasiyetinde yer alan hususlar ve düsturların hayata geçtiği o günden beri…
Lafla değil, bizzat insanlara o ilgiyi yaşatmak suretiyle…
Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diye Ertuğrul oğlu Osman Bey’e, Ey Oğul…Beysin diye başlıyor vasiyet…
Diyor ki Şeyh Edebali;
İnsanların haliyle ahvaliyle ilgilen…
Aç mı, açık mı, derdini söyleyemiyor mu, meramını anlatamıyor mu?
Yüzüne bak anla…
Gözlerine bak, derdini gözlerinden oku…
O demeden sen sor…
Araştır, bul ne derdi ne şikâyeti varsa…
İlgilen…
İlgilen ki, yaşasın insanlar, ayakta dursun, ayakta kalsın…
Ayakta dursunlar, ayakta kalsınlar ki devletin daim olsun, yaşasın…
*****
En çok şikâyet etiğimiz konuların başında ilgisizlik geliyor. İlgi oldukça geniş kapsamlı bir kavram olunca, bu kavramın olumlu ve olumsuz anlatımları kavramın zenginliğini ortaya koyması bakımından da çok önemli.
Bir şeyle ilgili olmak kadar, ilgisiz kalmak diye ifade edilen anlatımlar ilgiyi açıldıkça açılan, konuşuldukça konuşulan yorumlandıkça yorumlanan bir kavram olma yolunda uzun soluklu bir hale getirir.
Kimse bizimle ilgilenmedi dersiniz ya…
Bu ilgisizlik bizi öldürecek denir ya…
Bakan yok… Çeken yok… Yanımıza gelen yok…
Ne istersin nedir senin halin diye sorgu sual eden yok…
Bu ilgisizlik bizi canımızdan bezdirdi diye serzenişlerde bulunulur ya…
Ne diyordu o şarkı da…
“Hani bir yağmur yağar da bazen / Hani gök gürler ya arkasından / Hani şimşekler çakar peşinden / İşte öyle bir şey…”