Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Hırsla Kalkanın Hikayesi

Hırsla Kalkanın Hikayesi

0
Paylaş

Erol Sunat’ın, Hırsla Kalkanın Hikayesi başlıklı hikâyesi kin ve hoşgörüsüzlüğün hüküm sürdüğü kargaşa içindeki bir şehrin öyküsünü anlatmaktadır. Şehir ahalisinin kontrol edilemeyen tutkuları, isyan çıkarıp Beylerini öldürmelerine ve şehrin yıkılmasına neden olur. Yeni bir Bey atandıktan sonra şehirde dengeler kurulmaya çalışılır, ancak Bey, otoritesini pekiştirmek için eski düzenin güçlü ailesinden bir kızla evlenmek zorunda kalır. Bu evlilik, Bey ile kayınpederi arasında amansız bir iktidar mücadelesine yol açar, bu sırada Vezirin ani ölümüyle Payitaht’taki güç dengeleri değişir. Nihayetinde, Eski Bey’in sadakati ve karısının gizli casusluğu sayesinde, Bey hem düşmanlarını yener hem de şehri huzura kavuşturarak, hırsla kalkanların daima zararla oturacağını gösteren bir kıssa anlatır.

 

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde sevgisiz, saygısız, her şeye ilgisiz, hoşgörüden nasibi olmayan bir ahali yaşarmış. Hatta öyle ki bu insanların nasıl bir arada yaşadığına aklı olan şaşarmış. Şehre kim gelse, kim üç beş gün bir handa konaklasa bu çelişkiyi hisseder, hırsla kalkanların sonunu bu insanlar bilmiyorlar mı demekten de kendilerini alamazlarmış. Bu oldukça çelişki dolu karmaşık bazılarına göre karmakarışık şehrin Beyi, şehirdeki dengeleri iyi bilen, şehri kavgasız gürültüsüz yöneten bir Beymiş. Ancak şehrin öyle nazik, öyle kırılgan dengeleri varmış ki, şehir derin bir sessizlik içindeymiş. Bazıları bu sessizliğe fırtınadan önceki sessizlik demeye başlamışlar. Şehirde sürekli saklı ve gizli tutulan hırslar, kinler, öfkeler, nefretler zor dizginleniyormuş. Ve bir gece yarısı şehir bilinmeyen bir nedenden dolayı birbirine girmiş.

Kan gövdeyi götürmüş. Beyin konağını basanlar, Beyi de öldürmüşler, şehirde karmaşa ve kargaşa günlerce sürmüş. Şehirdeki insanlar intikam alırcasına, birbirlerini öldürmeye ve yok etmeye başlamışlar. Şehir Payitahta bir hayli uzak olunca, müdahale çok gecikmiş. Memleketin Sultanının gönderdiği muhafızlar şehre geldiklerinde, derin bir sessizlik, yanmış, yıkılmış, harap olmuş bir şehir bulmuşlar. Şehre üç gün sonra gelen Sultan, şehrin ahalisini şehrin meydanına toplamış.  Ne geçti elinize demiş, hırsınız, öfkeniz nefretiniz kinleriniz bitti mi? Hırsla kalktınız, öfkeyle kalktınız, öyle bir zararın ortasında oturuyorsunuz ki, yazıklar olsun hepinize. Bu şehri yeniden imar edeceğim, yalnız tek bir şartım var. ya bana bir daha böyle bir olay yaşanmayacağına dair yemin edeceksiniz ya da ben şimdi hepinizi bu şehirden süreceğim. Bu şehri hak edecek insanları getirip bu şehre iskân edeceğim. Kalabalıktan yaşlı bir kadın, Sultanım demiş, biz alacağımız dersi aldık.

Şehrin neredeyse yarısı bu olaylarda öldü, kayboldu, şehri terk etti bizi sürme, bize kıyma. Sultan siz demiş zaten birbirinize öyle kıymışsınız ki, düşman gelse böyle bir insafsızlık ve merhametsizlik yapamazdı.  Ne bu işin aslı? Herkes susmuş. Sultan bu şehirde ne kalınır ne durulur demiş, çıkmış gitmiş şehirden. Ertesi gün şehre yeni bir Bey gelmiş. Yanında bir dünya malzeme usta, kalfa ve çırakla. Şehrin yanmış, yıkılmış, bütün binaları tamir edilmiş. Ahaliye maddi ve manevi yardımlar yapılmış. Altı ay kadar sonra herkes işine gücüne bakmaya başlamış. Şehrin Beyi, adamlarıyla birlikte şehri kontrol altına almaya çalışıyormuş. Şehrin en büyük hanının sahibi, Beyim demiş, bizim ahali zapturapt altına girmez. Asidir. Kimseye boyun eğmez. Gel biz seni bu şehirden evlendirelim. Olayları çıkaran lakin en çok kayba uğrayan sülalenin oldukça akıllı ve güzel bir kızı var. Kızın babası şehrin ağalarından. Bey bir düşünelim demiş.

Hancı, neyi düşüneceksin Beyim demiş. Şehri çözmek istiyorsan, o aileden bir kız alacaksın. Alırsan da dediğim kızı alacaksın. Hatta bugün benimle istemeye geleceksin. Bey olmaz amma dese de, varmışlar hancıyla birlikte, o ailenin kapısına. Gelen Bey olunca, kapı ardına kadar açılmış. Hancı, kızın babasına Ağam demiş, biz hayırlı bir iş için buradayız, Beyimize senin kızını isteriz. Bey biz bir düşünelim, kararımızı yarın verelim demiş. Onlar gittikten sonra da çağırmış kızını ve hanımını.  Hanımı, sen demiş ölen Beye de vermemiştin kızını. Hatta hiç düşünmeden hayır demiştin. Adam, devir değişti hatun demiş. Şehir fena karıştı. Bu evlilik bize bir çıkış yolu olabilir. O gün Beyle husumetimiz vardı. Bugün Sultan bu beyle her birimizi kontrol ediyor. Kıpırdayacak yerimiz yok. Kızımızı vermezsek, Bey, bu işi derinlemesine araştırmaya kalkar, şehrin üzerindeki sis örtüsü dağılır. Bu şehri ne Sultana ne de onun gönderdiği Beye teslim etmem.

Hakkım olan beyliği benden esirgeyenlerin elinden ya zorla alacağım ya da kızım vasıtasıyla Beylikte söz sahibi olacağım. Kız bu anlatımlar karşısında sessiz kalmış. Ertesi gün, hancı tekrar gelmiş kapılarına. Kızın babası, tamam hancı demiş, kızımı istemeye gelebilirsiniz. On gün içinde her şey olmuş bitmiş, Bey, Beylikte gözü olan adamın kızıyla evlenmiş. Sultan, Beye gönderdiği name de attığın adım doğru adım demiş ancak hem karına hem babasına dikkat et.  Hancı, beyim demiş, ben hanımı senin hanımının peşine taktım. Bazı adamlarım da senin yerinde gözü olan kayınpederinin peşinde. Yeminle bu adam doğru düzgün durmayacak. Bey bir ay kadar sonra, kayınpederini huzuruna çağırtmış, ağa babam demiş, senin derdin ne bilirim. Sultan sizin üstünüze gazabıyla gelmedi. Şehrin yarısı ölü ve kayıptı. İçi acıdı. Nasıl olur böyle şey dedi defalarca.

Ancak çıban başı kim noktasında oklar seni göstermeye devam ediyor. Çıbanın başı sen misin ağa babam? Ağa baba, estağfurullah Beyim demiş, ben damadımı zora sokacak en ufak bir harekette bulunmam. Yapmadığım ve demediğim ne varsa üzerime kaldı. O konuşanlarda öldü, iftira atanlarda, senden önceki Bey de. Anlayacağın beni suçlayacak tek bir Allah’ın kulu kalmadı. Biz bu şehrin ahalisi olarak, hür olmayı şiar edinmişiz. Seversek boyun eğeriz, itaat ederiz. Ahali sana karşı değil, taraftarların her gün çoğalıyor. Benim hanım ve hanımının bacıları senden yanalar. Hancı ve sülalesi senin yanında. Söyle o hancıya, ardıma taktığı adamları geri çeksin. Karısı da senin hanımın olan kızımın çevresinden çekilsin. Bey, ağa babam demiş sen şakaya getirip beni tehdit etmiyorsun değil mi?

Ağa baba, Beye ben demiş seni çok ölçüp biçip tarttım. Zeki adamsın. Şehrin her tarafında gözün kulağın var. Elbette seni tehdit etmek haddim değil, lakin, ne olup bittiğinin de farkında olduğumu bil isterim, yarın bu peşimize takılanlara bir şey olursa benden bilme. Bey, ağa babam demiş, bu insanlar kendiliğinden düşse, ecelleri gelip ölse senden bilirim. Ne seni dinlerim seni de kızının hatırını. Vazgeç Bey olma sevdasından. Ağa çıkmış gitmiş Beyin yanından. Sene uğursuzun derler ya, bir hafta kadar sonra, Sultan bilinmeyen bir nedenle birdenbire ölmüş. Zehirlendi diyenler olmuş, entrikaya kurban gitti diyenler olmuş. Memleketin hırslı Veziri çocuk yaşta olan şehzadeler adına devleti yönetmekle görevlendirilmiş. Vezir memleketi kısa bir sürede eline almış.

Ağa baba ile Vezirin kimsenin bilmediği eski bir hukuku varmış. Vezir, kısa bir süre sonra ağa babanın damadını Beylikten alıp, beyliği ağa babaya vermiş. Görevden aldığı Beye de sen de demiş al hanımını Payitahta benim yanıma gel. Kayınpederinin bende hatırı büyüktür, kızı kızım sayılır. Gel Payitahtta sarayda sana bir görev vereyim. Bey çaresiz, almış karısını varmış Payitahta. Vezir tenzili rütbe diye adlandırılan bir şekilde sarayda sarayın çiçeklerinden ağaçlarından sorumlu bir göreve vermiş Beyi. Ağa baba kızına kocan bahçıvan başı mı oldu diye takılıyormuş. Vezir ağa babanın kızını da ölen Sultanın karısının yanına ve hizmetine vermiş. Ağa baba Bey olunca, ilk önce hancının elinden hanını almış, hancı ve karısını şehirden sürmüş, onlarda doğruca Payitahta gelmişler.

Payitahtta küçük bir hanı işletmeye başlamışlar. Aradan on sene geçmiş. Eski Beyin bir oğlu, bir kızı olmuş. Karısı Sultanın karısından edindiği bilgileri Vezire getiriyor, Vezir benim kızım gibi dediği kızın üzerine titriyormuş. Eski bey, laf taşıyanların duyacağı bir şekilde karısını çekmiş kenara yapma demiş, yarın devran değişir, Vezir Vezirliğinden olur, sen ortada kalırsın. Sultanın karısı seni asla affetmez. Büyük Şehzade on sekiz yaşına geldiğinde, varmış Sultan makamına çağırmış Veziri, Vezir demiş, seni görevinden alıyorum. Memleketin istediğin şehrine gidebilirsin. Sana konak vereyim, muhafız vereyim. Bundan böyle o gittiğin yerde yaşa. Vezir, sen demiş ben olmasan bir hiçsin. Ben var olduğum için, izin verdiğim için bu yaşa kadar geldin. On senedir devlet de benim, memlekette.

Şehzade şu andan itibaren bu memleketin Sultanı benim demiş. Madem öyle seni de Vezirlik görevinden azlediyorum. Vezir köprülerin altından çok sular aktı Şehzade demiş. ben de bugün seni öldürüp memlekete el koyacağım. Eski beyde, Vezirin adamlarıyla beraber Sultan makamındaymış. Vezir çekmiş kılıcını, tam Şehzadeye indirecekken, eski Bey, bir kılıç darbesiyle Vezirin kılıç tutan kolunu kesmiş atmış.  Doğrulmaya çalışırken, eski Beyin kılıcı havada bir kavis çizmiş, Vezirin kellesi düşmüş Sultan makamının ortasına. Sultanın odası bir anda buz kesmiş. Vezirin adamları anında diz çökmüşler genç Şehzadenin önünde.

Şehzade Sultan olmuş. Sarayın Muhafızları Vezirin adamlarını yakalayıp çıkarmışlar dışarı. Şehzade, sağ ol Bey demiş, babamın sana güvendiğine yıllar öncesinden şahit olmuşlardanım. Seni on yıl önce gelmiş olduğun o karışık şehre Bey olarak görevlendiriyorum. Yanında oldukça seçkin bir birlik olacak. Nerde ne mukavemet gördün, yerle bir et. Çünkü bende sarayda aynısını yapacağım. Özellikle hanımını da buradan al git. Burada bırakırsan, anam onu yaşatmayacak. Bey almış karısını ve çocuklarını, hancıyı ve karısını da. Muhafızlarla on yıl önce ayrıldığı o şehrin kapılarına varmış. Ağa baba surların üzerinden, cesedimi çiğnemeden bu şehri sana teslim etmem damat demiş. Bey de öl o zaman deyip, öyle bir ok göndermiş ki surların üstüne. Ağa babanın bedeni, Beyin atının ayaklarının önüne düşmüş.  Bey hırsla kalkan zararla oturur derler demiş.

İşte hırsla kalkanların hali. Ağa babanın adamları açmışlar şehrin kapılarını. Ancak şehrin her tarafı tuzak doluymuş. Bey önce, hancının hanını almış hanı işgal edenlerden, hancının karısına, benim hanım demiş hiçbir şekilde ailesiyle görüşmeye gitmeyecek. Gitmeye kalkarsa yetki senin. Dönmüş hanımına bu demiş senin son şansın. Sultanın anasından kurtuldun, bu noktadan sonra ya benimlesin ya da ailenle. Şehir içindeki savaş aylarca sürmüş. Ağa babanın akrabaları tek bir şartla bu işten vazgeçeriz diyorlarmış, Beyliği ağa babanın kardeşi devralmadıkça bu savaş bitmez.

Bey, gece yarısı asilerin toplandıkları mekanlara baskın düzenlemiş. Ağa babanın kardeşi dahil herkes ölmüş. Ağa babanın sülalesi teslim olma kararı almış. Ağa babanın karısı, damat demiş sen bizi yenemezdin, lakin bizi içimizden biri vurdu. Ne yazık ki o hain benim öz kızım, senin de karın. Sözüm ona Sultanın anasından aldığı haberleri Vezire getiriyordu. Her biri yalandı. Sultanın anasına çalışıyordu. Bu şehirde de aynını yaptı. Sen zaten bunları biliyordun damat. Karını engelliyor gibi yaptın, bizi içimizden vurdurdun. Ağa babanın kardeşi de bu oyuna geldi. Her taraftan baskın yedik. Bizde bittik, bizi destekleyen insanlarda, başımızda sağ kalan erkek yok. Küçük erkek çocukları da kayıp. Bey hepsi sağ, yanımda demiş, sizin hakkınızda kararı da Bey hatunu olan kendi kızın verecek.                                                                                                             

Anlatırlar ki; Bey hatunu anasını, bacılarını ve sülalesinin diğer kadınlarını şehirden göndermiş. Bir daha her ne sebeple olursa olsun o şehre hiçbiri geri dönememiş. Kocasına ve Sultanın hanımına sadık kalan, birçok meseleyi kökünden çözen Bey hatunu, şehrin kimyasını bozan her kim varsa nereye saklansa aramış bulmuş, şehrin çıban başlarını ortaya çıkardıktan sonra, şehir süratle gelişmiş, kendini toparlamış, bölgesinin en büyük, en yaşanır şehirlerinin başında gelmiş. Hancının karısını yanına yardımcısı yapmış. Bey ise hem Sultanın güvenini kazanmış hem de karısının yardımıyla şehrini yaşanabilir bir hale getirmeye muvaffak olmuş. Uzun yıllar sonra, oğlu o şehre Bey, kızı, Sultanın kardeşiyle evlenip saraya gelin gitmiş. Hırsla kalkanın hikayesi de hırsla kalkanların her daim zararla oturacağını gösteren bir hikâye olarak anlatılıp durulmuş.

Şehir şehire, Bey Beye, Sultan Sultana, Vezir Vezire, ağa baba ağa babaya, sultanın anası sultanın anasına, Bey hatunu Bey hatununa, çıban başı çıban başına, asi asiye, hırslı hırslıya, öfkeli öfkeliye, kindar kindara, hancı hancıya, hancının karısı hancının karısına, meydan meydana, kargaşa kargaşaya, karmaşa karmaşaya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!