Metin, Eylül ayının Türk kültüründeki karmaşık algısını konu almaktadır. Yazar, Eylül’ü genellikle dertlerin, zorlukların ve karamsarlığın başlangıcı olarak tasvir ederken, bu aya yüklenen olumsuz anlamları da sorgulamaktadır. Okulların açılması, kış hazırlıkları ve maddi yükler gibi pratik zorlukların yanı sıra, geçmişteki acı anılar ve siyasi olayların da Eylül algısını derinden etkilediğini belirtir. Ancak, Eylül’ün aynı zamanda umut ve başlangıçlarla dolu olabileceği, hatta İzmir’in kurtuluşu gibi kutlu günleri barındırdığı gibi olumlu yönlerine de değinerek, okuyucuyu bu aya karşı daha anlayışlı olmaya davet etmektedir.
2025 penceresinden baktığınızda dert ayı, dert yumağı, açmazlarla, olmazlarla, imkansızlarla dopdolu bir Eylül görülüyor adeta.
Derdi derde sarıver gitsin demek kolay…
Dert dendi mi, üç gün konuşsak bitmez diye bir başlasak akşam olur mu olur…
Eylül sarı rengi çağrıştırırmış, sarı renk, ayrılık demekmiş abartmanın daniskası…
Efsane şarkıcı Alpay yıllar önce, “Eylül’de gel” diyordu, o çok güzel ve anlamlı şarkısında.
Tanzimat devri romancısı Mehmet Rauf, “Eylül” romanıyla gönüllere taht kurmuştu.
Eylül ayı, güz mevsimin, hazan mevsiminin, sonbahar mevsiminin ilk ayı…
Ne çok soğuk ne çok sıcak bir ay…
Biraz kül, biraz duman derler ya, karamsarlıkta bir yere kadar olmalı…
Bizde bir şeye taktık mı, takıyoruz. Kantarın topuzu kaçmış mı, kaçmamış mı aldırmıyoruz.
Hem o ayın hem kendimizin hem de sevdiklerimizin farkında olmadan canına okuyoruz…
*****
Yaz bitti, güz geldi.
Hazan mevsimi…Sonbahar dediğimiz mevsimin başlangıcı…
Eylül’ün biri…Güzün ilk günü…
Şairler, hazan mevsiminde sararan yaprakları, kuruyan dalları daima hüzünle anar olmuş ve hüzün dolu şiirler yazmışlar.
Hazan mevsimi, yağmurlarında habercisi.
Yağmurda ıslanmanın romantizmine kendini kaptıranlarda Eylül ayını severler.
Azıcık düşündük mü, yandık…
Hemen karamsarlık, hemen vesvese…
Gülmenin, yaşamanın, hayattan zevk almanın, mutlu olmanın yolunu öğretmemişler sanki bize…Daha güz mevsiminin ilk gününde karamsarlığa gerek yok…
Her gün taze bir başlangıç ve yeni umutlarla başlamıyor mu?
*****
Eylül suskun bir ay…
Onunla aramız kendimizi bildik bileli limoni…
Dert ayı desek az geliyor.
Dertlerin ayı desek daha doğru. Katlanan, çeşitlenen, dertler sanki bu ayda resmi geçit yaparcasına sıralanıyorlar. Maddi-manevi karşılanması ise her yıl çok daha da zor bir hale geliyor…
Öyle ki, Eylül için çok önceden hazırlık yapmanız yerinde olur dense yeri…
Okullar bu ayda açılıyor. Okul masrafları, kayıtları, hele özel okullar ateş pahası…
Kurşunkalem bile uçmuş…
Okul çantası, okul önlüğü, forması, ayakkabısı derken gelinde çıkın işin içinden…
Sonra yakacak faslı var…
Odun-kömür, soba üçlüsüne devam diyenler, devam edenler için kış hazırlığı el yakıyor, cep yakıyor, evdeki hesaplar çarşıya uymuyor, boşa konsa dolmuyor, doluya konsa almıyor.
*****
Efendim Eylül dokuzuncu ay…Dokuz boğumlu bir ay adeta…Dokuz doğurulan bir ay olduğu da az söylenmedi…
Eylül’de hiç mi güzel günümüz yok. Var elbet…
9 Eylül var…
İzmir’in dağlarında çiçekler açar diye coştuğumuz, düşmanın denize döküldüğü gün. Türkiye Cumhuriyeti’ne giden o kutlu yolun başlangıcı olan gün…
Kimimizin doğum günü, kimimizin evlenme yıl dönümü, Mesleğine başladığı ay, mesleğinde yükseldiği ay…Bu arada sürgün ve vurgun yediğimiz bir ay…
Yine de Eylül’e çok fazla yüklendiğimizin farkındayım.
O çok sıkıntılı günleri içinde barındırması sanki onun elindeymiş gibi davrandığımızı gelin itiraf edelim…
Geçmişe ait acı ve unutulması imkânsız günlerin isabet ettiği aylara karşı mesafeli durma konusu elimizde olmayan bir hadise…Eylül içerisinde böyle çarpıcı ve unutulamayan günler var. Var amma, var mı bir suçu Eylül’ün?
*****
Ne demiştik güz…
Güzün ilk ayı bizi süzen ay…Fena halde üzen ay…Üstümüzü çizen ay…Sözüm ona derdi sıkıntıyı çözen ay diye en baştan Eylül’ü günah keçisi ilan etmekten vazgeçsek, bizde rahatlayacağız, Eylül’de…
Bu mevsim geçiş mevsimi…
Nereye?
Kışa…Doğalgaza, elektriğe, suya, faturalara, kartlara, güncellemelere…Güz deyince sadece Eylül mü var? Ekim ve Kasım’ı pas mı geçtik?
Biz bu geçişin neresinde miyiz?
Ne yazık ki, her yerinde, her noktasında…
Geçiş ya…Geçeceğiz yollardan, öte yakadan, beri yakadan karşı yakadan, o taraftan, bu taraftan, sağdan, soldan, yolun ortasından, kaldırımdan, asfalttan, o sokaktan, şu sokaktan, köyden, kasabadan, ilçeden, şehirden, hasılı memleketin dört yanından…
Geleceğiz, geçeceğiz, gideceğiz…
Biz olmazsak, hayat durur, balık karaya vurur, otlar çimenler kurur…
Yandık elbet, kavrulduk, yananı varsın görmesin kul, Allah görür, Allah…
*****
Bizim nesil pek sevmez Eylül’ü…Orta mektepten yana az çekmedik Eylül’den…
60’lı yılların ortalarına doğru…Sene içinde geçemediğiniz derslerden bütünlemeye kalınırdı. Eylül’e gelmek, Eylül’e kalmak o günlerden kalma bize…
Yüzde seksenimiz Matematik’ ten gelirdi Eylül’e, geçemezdi…Sınıf geçemeyen sınıf tekrarı yapardı. Matematik deyince Eylül, Eylül deyince Matematik aklımızdan çıkmaz…
Orta mektep çağlarından sevemedik Eylül’ü…Belki o da bizim onu sevmediğimizi anladığı için sevemedi bizi…
Anadolu’da soğuk geçer Eylül…Eylül’ün ilk gününde kar yağdığına şahit olanlardanım.
Hava soğuk, bütünlemeden geçememek soğuk, evde babanız ananız soğuk, işittiğiniz bir yığın hoş olmayan laf soğuk…Bitmezdi o soğuk Eylül günleri…
Eylül ayıyla ta…Orta Mektep yıllarında açtığı yaralardan itibaren barışamamıştık. Sonra gençlik yıllarımızda, elimize ekmeğimizi aldığımız yıllarda 12 Eylül oldu. Barışamamak perçinlendi.
*****
Rahmetli Ozan Arif, 12 Eylül için yazdığı satırlarda, “Unutamam, unutamam, unutmam…” demişti. Eylül paramparça etti bir çoğumuzu…Bizim neslimiz o paramparça, bölük pörçük günleri yaşayanlardan, üzerinden kırk beş koca yıl geçip gitmiş…
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer demiş ya şair, bazen hayali cihan değmiyor, hüzünlerle baş başa kalıyor, dalıp gidiyor derinlere insan…
İnsafın, merhametin, vicdanın olmadığı yıllardı o yıllar…Ders aldık, ders çıkardık mı? Ne gezer? Her keşke lafını çelenk yapıp her sokağa, her köşeye koysak yetecek gibi değil…