Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Dert Ortağı

Dert Ortağı

0
Paylaş

Metin, yazarın bir sırdaş olarak gördüğü duvarlarla yaptığı konuşmalardan bahsederek açılıyor. Yazar, kolayca alınganlaşan ve sık sık kalp kırıp pişmanlık duyan bir yapıyı betimliyor. Ayrıca ekonomik sıkıntılar ve artan fiyatlar üzerine ağıt yakıldığını ifade ederken, sözün gücünü ve hem yapıcı hem de yıkıcı etkilerini vurguluyor. Eski bir emeklilik maaşı alma sürecini detaylandıran metin, son olarak doğruculuktan ödün vermeyen bir ayna metaforu üzerinden samimiyet ve ikiyüzlülük konularına değiniyor.

 

Derdini dökenlerin sırdaşı…

Dert ortağı…

Ketumların şahı, padişahı…

Kim mi?

Duvar…

Duvarlarla kaç kez mi konuştuk?

Belki yüz, belki bin…Belki daha fazla…

Baş başa kaldığımız her gün diyenler var.

Bir Allah bilir, bir duvar…

*****

Biz lafa bakarız, her lafa takarız, alınganlık gibi birazda haddini aşan bir yapımız vardır.

Değil şakayı, espriyi dahi kaldıramadığımız anlarımız pek çoktur.

Neden bu denli alıngan olduğumuzun izahını yapamadığımız içindir ki, kalp kırmada, yıkıp geçmede, her yeri tarumar etmede üzerimize yoktur.

Pişman oluruz olmasına da iş işten geçer.

Kırılan kırılır, yarılan yarılır yıkılan yıkılır, bir de bakarsınız ki, her yer enkaza dönmüş, enkaz altında kalanın haddi hesabı yok…

*****

Bir güncelleme yapılan fiyatlara bakacağız bir de cebimizdeki paraya…

Biz bu hale nasıl geldik diye başlayacağız ağıt yakmaya…

Sonrası, yine mevsimler geçecek, yine aylar ardı ardına eklenecek, ekim bitecek, kasım gelecek…Ve ardından aralık…Bir de bakmışsınız 2026 gelmiş. 2026 olmuş…

Gözlerimiz dolmuş…

*****

Biz bizden gitmeye niyetlenmişiz gibi eksantrik cümleler yok değil…

Cümle var, cümlecik var…

Mesela biz!

Giden gider, geri döner mi, dönmez mi kendi bilir. İster döner ister dönmez, keyfi bilir diyebilir miyiz?

Var mı böyle bir lüksümüz?

Yok…

Yok amma…

Bu sorunun cevabını vermeye korkuyoruz.

Hiç sorulmaması, hatta ima dahi edilmemesi rahatlatıyor.

Her ne hal olursa olsun bizim bizden gitmememiz lazım.

Kimi orada, kimi şurada kimi filan yerde olmaz…

*****

Söz adam öldürürdü…

Söz adamı hayata döndürürdü.

Son söz iki dudağının arasında olmak tabiri de söz atları meydana sürüldükten sonra o söz adamı incitirdi söz adamın yüreğinde çare bulunmaz yaralar açardı.

Bir söz barıştırır, bir söz yarıştırır, bir söz yatıştırır, bir söz ortalığı karıştırırdı.

Sazımıza düzen veren duygular olmasaydı. Sazın akordu tutmazdı. Mızrap tele uymazdı, Aşık kimseleri duymazdı. Söz kalplere tesir etmez, bam telinden vurmazdı.

Bir çift güzel sözün peşinden gitmişleriz biz.

Rahmetli Tarih Hocam Kahramanmaraşlı Lütfü Ernur, “Biz derdi adama bağlı toplumuz, başımızdaki adam iyiyse yürüyemeyeceğimiz yol, gidemeyeceğimiz hedef yoktur. Buna en güzel örnek Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır.”

*****

Yıl 2009’du…

Öğleden sonra, emekli maaşımı aldığım Ziraat Bankası şubesine gittim.

Gişe bileti almak için, “Emekliler” yazan 5 nolu tuşa bastım.

829 nolu bilet çıktı şansıma.

Işıklı panoya baktım. Daha sıra 815 nolu biletteydi.

Görevli memurdan bir form aldım.

Taktım gözlüklerimi, formu doldurdum.

Nüfus cüzdan fotokopisini ekledim, bekliyorum.

Sıra bana geldiğinde memure hanım, elimdeki formu ve nüfus cüzdan fotokopisini aldı.

Bir kalem uzattı.

Bu kalemle imzalayacaksınız dedi.

Dört yere attık imzamızı…

Neydi burada istenen?

Birincisi sağ olduğumu, yaşadığımı ibraz ve imzam ile ispat etmekti.

İkincisi ölmez sağ olursak, Tramvayda rastladığım gazeteci rahmetli İhsan Kayseri ağabeyin dediği gibi, “devlet kazanına bir yıl müddetle daha dahil olmaktı.”

*****

Aynaya bakmaya niyeti olmayanlar için ayna;

Fazla doğru…Esneklik denen şeyi ara ki bulasın…Şöyle de olabilir, neden olmasın gibi bir şeyler yok…Görmezden gel, ha bir seferde görme, duyma, duymazdan gel gibi mevzular kitabında yazmıyor.

Neymiş öyle yaparsa kırılırmış…

Dünya sana uymuyorsa sen dünyaya uy…

Böyle yaptığı için bizde bakmıyoruz aynaya…

Bu ayna var ya bu ayna…

Ayna diyor ki…

Kimsenin gönlü hoş olsun diye davrananlardan değilim. Hiçbir zaman da öyle olmadım.

Yalakalık yapmam…Yağcılık peşinde de koşmam…

Neysem oyum ben…Varsa cesareti olan, baksın bana, görsün kendini, görsün halini, ne olduğunu, nerede durduğunu, nerelerde kaybolduğunu, nerelere savrulduğunu…

*****

Memleketin dört bucağı güllük gülistan

Lokantalar lebalep, marketler lebalep…

Kışın bu lafların üstüne iyi gider bol tarçınlı sıcak bir salep…

Yalan mı?

Mesele arşındaysa, çok ta uzakta değil Halep…

Ne demişler kaleden kaleye Şahin uçurdum…

Millet Şahin uçurur, bizde ah ile vah ile ömür tüketiriz…

Yetmedi, bitmedi diye…

Ne demişler?

Laf olsun torba dolsun…

Laf olsun beri gelsin…

Laf olsun canımıza değsin…

*****

Dünya yalan dünya…

Sana bana, ona buna kalmayan dünya…

Laf oklarıyla vurulmayan kalmadı. Oklar gün geldi, bumerang misali, herkesi ben vurdum diyenleri vurdu.

İnsan geldi, ecel kapısının önünde durdu.

Ne demişlerdi?

Az yaşa, çok yaşa akıbet gelir başa…

Akıbet ne mi?

Barışın kemiklerini kırdığını, barışı ben öldürdüm, ben yok ettim diyenlerin, giderayak en ihtiyacı olan ancak olabildiğince geç kaldığı bir şey.

Biz barışmasına barışırız da…

Barışı bozanlar, barışı vurup geçenler ne yapacaklar?

Hiç o taraflardan kapak kaldırılmasa da dünya, bozguncuları, savaş çıkaranları, savaş çığırtkanlarını, kendini herkesin üzerinde görenleri affetmedi. Ne andı ne anılmalarına müsaade etti.

*****

Edebiyat parçalamak ayrı bir sanat dalı! Lakin, Edebiyatı parçalamak kimin haddine! Parçaladım diyen paramparça olurda bilmez anlamaz. Her kelime, her mecaz, çam devirtir, gaf üstüne gaf yaptırır, hal duman, ahval duman…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!