Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Bir Emekli Fıkrası

Bir Emekli Fıkrası

0
Paylaş

Erol Sunat’ın “Bir Emekli Fıkrası” başlıklı köşe yazısı, Türkiye’deki emeklilerin ve asgari ücretlilerin içinde bulunduğu zorlu ekonomik koşulları mizahi ve eleştirel bir dille ele almaktadır. Metin, emeklilerin eski günlerde imrenilen bir kesimken, şimdi çalışanların bile emekli olmaktan çekindiği bir duruma geldiğini belirtmektedir. Durumu açıklamak için kullanılan ana metafor bir yılandır; bir fıkrada, yılanın emeklileri ısırmaktan çekindiği çünkü onların “ölüsü de dirisi de züğürt” olduğu ifade edilir, bu da onların maddi yokluğunu vurgular. Yazar, enflasyon, hayat pahalılığı ve sık sık gelen zamları “sinsi yılan” ve “fırsatçılar” gibi mecazlarla ilişkilendirerek, emeklilerin ve asgari ücretlilerin maaşlarının yetersizliğini ve yaşadıkları geçim sıkıntısını göstermektedir. Metin, vicdan ve insani değerlerin kayboluşuna da değinerek, halkın yaşadığı bu ekonomik dramın sokaklarda ve banklarda oturan yorgun yüzlerde açıkça görüldüğünü dile getirmektedir.

 

Emekliler her şeye rağmen esprili insanlar…

Eskiden diyorlar, biz emekli büyüklerimize bakar, imrenir, emekli olurduk.

Şimdi ise…

Halihazırda çalışanlar, bize bakıp emekli olmaktan vazgeçiyorlar.

Yaklaşık on iki yıl kadar önce, emeklilerle yaptığım bir sohbette, bir emekli kardeşimiz, bir emekli fıkrası anlatmıştı…Bu fıkrayı bazı yazılarımda yine yıllar öncesinde paylaşmıştım.

Fıkra şöyle;

Yılan soğuk bir canlı…

Kendi de soğuk, adı da…

Üstüne üstlük…

Sürüngenlerin en belalılarından biri…

Belki de en başında gelenlerden…

Emeklilere sorarsanız, nerde bir emekli görse kaçıyormuş…

Meraklanmış sormuşlar.

Hayırdır demişler…

Sen öyle kuru gürültüye pabuç bırakmazsın…

Yılan;

Öyle tabi de demiş…

Adamlarda zaten bir şey yok…

Ölüsü de züğürt…

Dirisi de…

Korkuyorum üstüme kalacaklar.

Yarın, yılan hiç utanmadı, hiç sıkılmadı gitti de emeklileri ısırdı derler.

Bizim de kendimize göre bir adımız, bir namımız, bir şöhretimiz var…

Bana gelinceye kadar, emekliyi ısırmayan, korkutmayan, ürkütmeyen kalmadı…

Varsın onların içinde yılan bulunmasın. En azından, yılan bile bize dokunmadı desinler de emeklilerin duasını alayım.

*****

Züğürt; parasız, pulsuz, çulsuz, meteliksiz, meteliğe kurşun atan demek…Emeklinin ölüsü de dirisi de züğürt diyen yılanın ifadesi duvar yazısı olacak cinsten…

Ölüsünün de dirisinin de züğürt olduğu yılan tarafından da tasdik edilen emekliye niye dokunsun yılan?

Emeklinin durumunu öyle güzel anlatıyor ki…

Yılanı kedi niyetine sevesim geldi diyen emekli kardeşlerimiz haksız mı?

“Ah ile, vah ile geçti bu ömrüm / Yaşadım mı, öldüm mü? Anlayamadım” diye güzel bir şarkı var ya hani…

Emeklinin özellikle emekli olduktan sonraki hali ah ile vah ile geçiyor.

Sonra ah ile vah ile gömüyorlar mezarlığa, uğurluyorlar son yolculuğuna…

Onu anan dostlarının ve yakınlarının Dilinden de düşmüyor o ahlar ve vahlar…

Yüzde iki nokta küsurlu enflasyon açıklamaları nasıl kurtarsın züğürtlükten emekliyi…

Avrupa’nın emeklisi bizim ülkemizin sahillerinin tozunu attırırken, bizim emeklimiz içinde bulunduğu ayın içinden nasıl çıkacağının hesabını yapmaktan uykuyu dur durağı kaçırmış vaziyette…

Asgari ücretli emekliden farklı değil…

*****

2025 yılının bitmesine sayılı günler var. Ancak beklentiler, açıklamalar rakamların üst üste toplanması, son iki verinin bu toplama eklenmesi sonrasında ortaya çıkması muhtemel rakam, emeklinin enflasyona ezdirilmediğini açıklayacak olan muhtemel cümlelerle süslü de olsa, enflasyon denen yılan emekliye yine etmediğini bırakmayacak…

Yılan kendi halinde, insana bile isteye zararı olan bir canlı değil…

Yılanı en olmadık bir şekilde mecazen de olsa bir yerlere yamayan yine bizlerden başkası değil…

Sinsi yılan gibi…

Engerek dilli gibi…

Uyuyan yılanı uyandırmak gibi…

Yılanı koynunda beslemek gibi…

Yılanın kuyruğuna basmak gibi…

Yılan hikayesi gibi…

Denize düşen yılana sarılır gibi…

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi…

*****

Yılanla ilgili deyimimizde çok, sözümüzde…

Şahmeran hikayelerimiz ise pek meşhurdur.

Yıllar önce Anadolu’nun bir ilçesinde…

Evin küçük oğlu iki üç yaşlarında…

Anası bir bardak süt koymuş önüne içsin diye…

Kendi de yemek yapacak, mutfakta…

Çocuk ana…ana… diye bağırmış.

Kadın koşarak varmış oğlunun yanına…

Çocuk;

Ana demiş, böcük geldi, ben bi kere içtim, böcük iki kere içti…

Yılan, çocuğun çocuk olduğunu bilmiş belli ki, ona zarar vermeden geldiği gibi gitmiş.

*****

Ne demiştik mecaz…

Enflasyona sinsi bir yılan desek az…

Hayat pahalılığına da…

Zamlara da…

Fırsatçılar da yılan-çıyan arası bir şey…

Bunca baş ağrısının karşısında var mı emeklinin, asgari ücretlinin bir şansı?

Meteliksiz insan ne yapar?

Atar kendini sokağa efkârından…

İki ayağımız bir pabuçta…

Güncellemenin hız kesmeye niyeti yok…

Etiketlere dokunmak değişik bir gözü karalık. Biz böyle dokunuşlar yapıyoruz yapmasına da bu dokunuşlar insanlara dokunmuyor mu, dokunmayacak mı diye düşünen yok…

Bizim bir vicdanımız yok muydu?

Garibim vicdan nerelerde düştüyse artık, aramaya sormaya çıkanda yok gibi…

Rakamlar ya bir nokta bilmem kaç ya iki nokta şu kadar…

Sonrası ev kirası etmeyen, faturalara yetmeyen bir maaş.

Herkes aralık ve ocak ayına hazırlanıyor…

Zam miktarı ne olacaksa ona göre güncellemeler yağmur gibi yağacak…

Dokunacaklar yine fiyatlara…

Zam insanların eline geçmeden uçup gidecek, geçmiş yıllarda olduğu gibi.

Bari bir ay rahat nefes alabilseydik diyenler olacak…

Kiralar uçacak, fiyatlar coşacak…

Emekli, asgari ücretli yine mi hüsrana uğrayacak?

*****

Züğürtlük zor zanaat…

Bir şey yoksa yok…

O yok olan para ise, yetmiyorsa, yetişmiyorsa ne yapsın insanlar.

Sokaklar emeklinin ve asgari ücretlinin şahidi.

Konuş sokak…

Ne diyor emekli? Ne diyor fakir fukara? Ne diyor aç olan, açıkta kalan, bir lokma ekmeği bulamayan?  Yılan dokunur mu böyle insana?

Görünmeden geçer gider yanından…Ne ben seni gördüm ne sen beni diyerekten… Işıltılı, vitrinleri pırıltılı cadde susma konuş…Durdu baktı vitrinlere uzun uzun de, bir vitrine baktı, bir o vitrindekilerin fiyatlarına, bir de cebindeki parayı saydı usulca…

Cadde de fırınlar vardı, lokantalar vardı. Birbirinden çekici markaları sunan mağazalar yiyecek, içecek, giyecek aklınıza ne gelirse artık…Sonra marketler vardı rafları lebalep dolu…

Emeklinin, asgari ücretlinin fakir fukaranın, yoksulun hiç lebalep dolmadı cebi…

Allah’tan bakmaya para isteyen yok…

Sevgili meydan sen öyle…

Sen konuş…

Seni çevreleyen banklar kanepeler konuşsun…

Emekli geldi attı kendini boş bir banka

Başladı arpacı kumrusu gibi düşünmeye diye…

Her bankta düşkün, yorgun, solgun insanlar…

Yüzlerinde neşeden tebessümden eser yok diye…

*****

Aylardan kasım. Daha kasımın başı. Kasım geçecek, aralık gelecek. Gelmesi yetmeyecek, ocak beklenecek…

Geriye kaldı iki veri…

Emeklinin ayakları gitmez bir adım daha ileri…

Nasıl bitecek bu züğürtlük günleri…

Yılanın dediği gibi, ölüsü de dirisi de züğürt olan, züğürt kalan, züğürt bırakılan kim var emekliden başka?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!