Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Diyanet Ve Dini Nikah (I)

Diyanet Ve Dini Nikah (I)

Yurdumuzda ulusal nitelikli bir TV kanalı var. İktidara geldiği yıllardaydı, AKP’nin “Ben”i bu kanala göz koydu; iki devlet bankasından 750.000 TL. kredi sağlattı, o parayla kanal el değiştirdi. O kanal o günden beri AKP düdüğü çalıyor. Yani AKP hepimizin parasıyla kendi propagandasını yaptırıyor. Bu bir.

İkincisi, Türkiye’nin neresinde bir ahlaksızlık, cinâyet, gayri meşru bir ilişki, aile yuvamızı bozan çirkin bir olay varsa, o kanal sabahtan akşama kadar o veya o tür olayları gösteriyor, “Haber, olay, program” adı altında hep kötü örnek oluyor. Ne “Dindar, ahlak-maneviyat kahramanı” AKP öncüleri, ne de AKP bağımlısı RTÜK böylesi programlara ses çıkarıyor.

Gözüm o kanalın terbiyesizliklerle dolu programlarından birine takıldıkça aklıma:

1-“İnsanlardan öylesi var ki, dünya hayatına dair sözü senin hoşuna gider. Kalbinde olana (Sözlerinde samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Oysa o hasımların en yamanıdır. Dönüp gitti mi (veya iş başına geçti mi) başlar yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe. Allah da bozgunculuğu sevmez. Ona: “Allah’tan kork!” dense gururu kendisini günaha sürükler. Artık ona cehennem yetişir; ne kötü bir yataktır o!..” (Bakara: 204-206) ayetleri,

2-Son 19 yıldır bozulan ahlâkî yapımız, dağılan ailelerimiz,

3-Satılan kamu mallarımız, fakirleşen halkımız geliyor.

Bakara Suresi’nin bu üç ayeti günümüzün kimi “Müslüman” markalı insanların harsımızı (kültür, geçim kaynağı, para) ve neslimizi (aile, gençlik, namus) nasıl mahvettiklerini çok güzel, tam da bugünün dili ve fotoğraflarıyla bize anlatıyor.

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik buhranı ekonomistler konuşsun tamam da, türban ve namus kahramanları, sözünü ettiğim kanaldaki aileleri dağıtıcı, nesilleri mahvedici programlar için neden bir tek söz etmezler?

Türkiye’nin Aileden sorumlu ve Milli Eğitim Bakanlıkları, ilgili diğer kurum ve kişiler, niçin ahlaki çöküntünün nedenlerini belirleyip çözüm üretici projeler hazırlamazlar, adımlar atmazlar?

Kadın beyini aldatıyor, çocuğunun yabancı bir erkekten olduğu anlaşıldıktan sonra, “oh, iyi oldu” diyor, o TV bu olayı millete izletiyor. Adam evinde eşi varken “İmam nikahlı” yeni bir sevgili buluyor, onu da odasının birisine oturtuyor, o TV bunu da izletiyor. Göçmen olarak Suriyeli birçok kadın-kız var ya, adam onları görünce azıtıyor, Suriyeli kızlardan birisine “İmam nikahı” ile sahip oluyor, önceki kadın ve evdeki çocuklar bunun kahrıyla yıkılıyorlar, biz bunu da izliyoruz ve hiçbir yerden ses çıkmıyor.

Bun nasıl bir insanlık, bu nasıl bir devlet yönetimi, bu ne utanmazlık! Hayvanları bile sollayan bir fuhuş trafiği var Türkiye’de.

Kimsenin özel hayatına ve zevkine karışma hakkımız yok ama her şeyin bir ölçüsü olmalı. Aile kurumumuz çürüdükten, sosyal yapımız koktuktan sonra isterseniz paranız çok olsun, ne kıymeti var? Anlaşılıyor ki, birilerinin devlet adamlığı asılsız, namus ve ahlak tüccarlarının filmi ne kadar rüya.

Bunları belirledikten sonra şimdi “Diyanet ve Dini Nikah”a gelelim.

Bilindiği gibi nikah iki ayrı insan cinsinin “toplumun çekirdeği” denilen aileyi oluşturmak üzere hayatlarını birleştirmesidir.

Evlilik dediğimiz bu olay çok eski zamanlardan beri toplumsal ve ruhsal bir gereklilik olarak görülür. Bugüne kadar bu gerekliliğin düzgün gitmesi, bir takım hukuki kuralların işlemesi için evlenecek çiftlerde bazı özellikler aranmış, evlilik olayının gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmıştır.

Her iki tarafın sağlıklı, gönüllü ve belirlenen niteliklerde olması bunlardan bazılarıdır. Yasaların, icabın örf, adet ve inançların “sakıncası yok” dediği durumda, insanlar giderler devletin (hukuk düzeni) ilgili birimine, isteklerini bildirirler orası da bu isteği kayıt altına alarak, en az iki kişinin tanıklığıyla evliliği onaylar. Yani evlilikler açık olacak, gizli, hileli ve aldatmacı olmayacak. Bu saydığımız hususlar tüm hukuk devletleri için geçerlidir.

Dikkat edersek burada sağlıklı ve şeffaf bir sosyal yapı aranıyor. Bu saydığımız esaslar dini değiller; hukuki ve sosyaldirler ve sakıncasızdırlar, yararlıdırlar. Bu kurallar sakıncalı olsalardı benimsenmezlerdi. Çünkü toplum kuralları yüz yıllar boyu denene denene, sakıncasız olduğu anlaşıla anlaşıla oluşurlar. Peki toplumun bu tür kuralları dinlere (Mesela İslam dinine) aykırı olamaz mı? Olamaz, olmaz, çünkü insanların belirlediği birçok kural genelde insan yapısının süzgecinden geçer. Örneğin, hiçbir devlet düzeninde kardeş olan kız-erkek, oğlan annesiyle, kız babasıyla evlenebilir diye bir kural yoktur.

İslam ve diğer ilahi dinlerde de toplumların uygun görmediği böylesi evlilikler yoktur. İslam’da evliliğin en az iki şahitle tescil edilmesi, aleni (açık) olması zorunludur. Bunlardan hareketle şu sonuç çıkıyor: Türkiye’deki medeni hukuk ile İslam dini,  evlilik için koydukları kurallarda uzlaşıyorlar, birbirlerine ters değiller. İslam’ın istediği koşullar medeni hukukta mevcuttur; bir devlet dairesinde yapılan nikah dinen eksik değildir.

Durum bu olunca, yurttaşlarımız devlet nikahını yaptırdıktan sonra niye bir de “Dini Nikah, İmam/Hoca Nikahı” diye bir nikaha baş vuruyorlar?

Bunun nedeni eski hocaların, din, devlet, toplum, hukuk, aile gibi kurum ve değerlerin ne olduğunu bilmediklerinden, kafalarını çalıştırmayışlarından, dinin sırtından geçinme alışkanlıklarından, kendilerini üstünde sanmalarından, Allah ile kulları arasında bulunma gibi tehlikeli bir pozisyona girmelerindendir. Eski zamanlarda böylesi cahil hocalar varmış, biz yüzyıllarca bunların cahilliklerine kurban gitmişiz. “Hoca/İmam Nikahı” adeti buradan geliyor.

Diyanet’te yüksek ve sağlıklı din öğrenimi almış, ardından akademik çalışma yapmış birçok hoca var. Onlar bu söylediklerimi bilirler. Ancak, bildikleri halde neden çıkıp da:

“Müslümanlar! Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî kurumlarında yapılan nikah işlemleri İslam Dini’nin aradığı şartları taşıyor. Dini nikah dediğimiz nikaha gerek yok. Bırakın bunu. Nikahsız değilsiniz!..” gibi açıklamaları yapmazlar ve çağrıları niçin yapmaz? Onlar susuyorsa cevabını ben vereyim:

 Ya eski kafalı yahut çıkarcı ya kilise adetli yahut ruhban özentili olduklarından!

Diyanet mensubu veya “Hoca” ağızlı birisi çıkar da size:

“Dini nikahsız evlenme olmaz. Nikah dinidir. Hz. Muhammed’in hadisleri var. Nikah da bir ibadettir” derse; inanmayın. O adam cahildir.

Bu söylediklerimi biraz açıklayayım.

Nikah hukuki bir akittir. Aile sosyal bir kurumdur. Nikah ibadet değildir. Allah Kuran’da bize Kuran’da yapmamız gereken ibadetleri bildirmiş; namaz, zekât gibi. Kuran’ın ibadet dedikleri davranışların içinde nikah/evlenme yok.

Ancak, Hz. Muhammed’in nikahlanma/evlenme ile ilgili birkaç sözü var. O sözlerin en yaygınlarından birisine göre Peygamber şu esasta bir konuşma yapar: “Evlenin, gözünüz sağda-solda olmasın, bu da bir sevaptır.”

Dikkat edersek burada Peygamber evlilik hayatını onun bunun ırzına ve namusuna zarar vermeyi önlesin diye tavsiye ediyor.

Hz. Peygamber bir hadisinde de ‘evlenmeye gücü yetmeyenlerin oruç tutmalarını (şehvet artırıcı beslenme alışkanlığını bırakmalarını) öneriyor.

Bakın burada da ibadet felsefesi yok. Burada başkalarının namusunu koruma var. Peygamberin verdiği mesaj bu.

“Evlenmek ibadettir. Şu kadar kadınla evlenmek caizdir” kafası (yahut hilesi) Allah’ı ve Hz. Muhammed’i şehvetimize alet etmektir.

Konuya devam edeceğiz.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!