Ben kızın Şükran Atam. Bugün babamla dertleşmek geldi içimden. Aylardan kasım ve sensiz her şey yarım.
Biliyorum her canlı bir gün ölümü tadacaktı ve seni görmek elbette bizlere nasip olmayacaktı. İçimde tarifi olmayan bir hüzün, bıraktığın mirasın talan edilmesine karşı duyduğum korkunç bir öfke!
Seni anlayamayan, anlamak istemeyenlerin veya anlamanın işlerine gelmediği bir kesimin eseri bugün yaşadıklarımız. Evet, sen gittikten sonra bir başıboşluk hâkim oldu ülkeye. Sanki Nutuk’ta önceden uyarmamışsın ve sanki uyarıların dikkate alınmayacağını öngörerek Gençliğe Hitabe ile son emrini verdiğin anlaşılmamış gibi.
Naçizane kendimce tespit ettiğim nedenlerden bahsetmek isterim size.
Öncelikle İstiklal Savaşı’nın nedenlerini sonuçlarını bir bir anlatıp aynı hatalar yapılmasın diyerek bıraktığın ve adına Nutuk denilen nasihat dolu eser ilkokullarda mıh gibi beyinlere kazınmadığı için unutuldu yedi düvelin eşkiyalığı.
Ayağı çarıklı gençlerin cephede aslan kesildiği, evladını değil mermiyi battaniye ile örten annelerin mücadelesi unutuldu.
Unutuldu Gördesli Makbule’nin 21 yaşında “Vatan, vatan kalabilsin” diye şehit düştüğü. Çanakkale’ye gidip dönmeyen Onbeşliler, 57. Alay, fişekleri boynuna dolayıp dağa çıkan Kara Fatmalar unutuldu.
Bizi tarihimizden kopardılar! Senin yeniden aşıladığın milli şuuru silmek için her türlü afyonu kullandılar. Sanki Türk Tarih Kurumu’nu, Türk Dil Kurumu’nu kuran sen değilmişsin gibi Türklüğümüzü elimizden almaya çalıştılar.
Millî eğitimin millisi kalmadı Atam, geometriyi bile Türkçeleştirip kitaplaştırdın, ilim irfan sahibi olsun evlatlarım dedin, bugün ilim irfanın yerinde yeller esiyor. İnanmayacaksın belki Atam, Türk’üm demek kurduğun Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde neredeyse suç sayılacak hale geldi. Senin “Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” dediğin ve kahramanlıkları ile övündüğün bu topraklarda kahramanlıklarımızı elimizden almaya ve hatta ortak çıkmaya çalışıyorlar.
Senden sonra meydanı öyle boş buldular ki savaşla yok edemediklerini ve dahi savaşla yok edemeyecekleri bu milleti Truva atları ile yok etmeye çalışıyorlar.
Artık senin zamanında olduğu gibi Şeyh Sait gibi hainler ipte sallandırılmıyor. Şimdi hainlere umut hakkı istiyorlar Atam. Gencecik yiğitler senin açtığın yolda gösterdiğin hedefe yürürken şehadet şerbeti içti. Bu yiğitler Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar kalsın diye genç yaşlarında eşinden, anasından, yavrusundan, bacısından kopup toprak oldu. Kimi yiğitler gözünü, bacağını, kolunu kaybetti kimse dönüp onlara sizin umut hakkınız ne olacak demedi, demiyor! Bin bir zorlukla kurduğun Ata Meclisi’nde teröriste af istiyorlar, af yetmez özerkliğin yolunu açacak yasal düzenlemeler istiyorlar. Anlayacağın dağdaki eşkıyaları mecliste kravatlı, döpiyesli besliyorlar nereden nereye. Bunları yazacağıma parmaklarım kırılsaydı keşke…
Bu arada Andımız da kaldırıldı artık evlatlarımız bizler gibi “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diyerek girmiyor derslere. Etnik kimlikler rahatsız oluyormuş Atam. Anlayacağın İstiklal Savaşı’ndan daha büyük sinsi bir işgal var yurdumda. O mavi okyanus gibi gözlerin dev dalgalara döndü beni dinlerken hissediyorum, haklısın Atam.
Sevr’i isteyen ve yurdumun dört bir köşesini talan eden postallı şeytanlar, askeri işgal yok ama sana olan bağlılıklarını dile getiren teğmenlerimizi asker ocağından kovanlar mevcut yurdumda. Düşman ne keyifle izliyordur olup biteni, yapmak isteyip yapamadıkları ne çok şey oluyor.
Mesela kurduğun fabrikaların yerinde yeller esiyor, hepsi satıldı, zeytin ağaçlarımız katledildi, araziler yabancı maden şirketlerine altın tepside sunuldu. Emekli, gençlik, çocuklar derin bir çukurun içindeler sanki birileri ha bire üzerimize toprak atmaya çalışıyor.
Şimdiye kadar olup bitenlerden bahsettim evet, ama şimdi olacaklardan bahsedeceğim Atam.
Tüm bunları yapanlar, Türk’ün tarihini hafife alanlar yine gaflet ve delalet içindeler zira dünya üzerinde bir tek Türk vatanı sömürge olmamıştır ne de Türk milleti köle olmuştur!
Sana idam kararı çıkaranlar nasıl kerameti üniformada sandıysa, madalyalarının yüreğinde olduğunu hesap edemediyse, “Her Türk asker doğar” şiarı üniforması soyulan askerlerimizin yüreğinde filizlenmeye devam ediyor! 1283 daima içimizde yaşıyor!
Dün bir avuç Türk ile dünyayı dize getiren Son Başbuğum senin evlatların, 40 çeri ile Çin’e uzaydan görülecek setler ördüren Kürşat’ın torunları, Papa’ya diz çöktüren Atilla’nın mirasçıları olarak “Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan ilerlemeye ant içtik!”
Biz yığınların oluşturduğu kalabalık içi boş güruhlar değiliz! Biz Tıbbiyeli Hikmetler, Halime Çavuşlar, Teğmen Nezahetler, Çanakkale’de tek başına mermiyi sırtlayan Seyit Onbaşılarız.
Biz emri Gençliğe Hitabe’den alan, muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızda gezen asil kanda mevcut olduğunu bilen Son Başbuğ Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in çocuklarıyız!
10 Kasım 1938 saat 09.05 geçe öldüğünü sandılar. Sandılar ki artık izlerini silmek daha kolay. Tamam, denemeye devam edin ama oyunun sonunda ağlamayın…
Rahmetle, saygıyla, minnetle, emanetine sadakatle evladın Şükran.
Kaleminize yüreğinize sağlık Şükran hanım, Dünya’da bu yazınızın arkasında duran yüz milyonlar var. UNUTMASINLAR İYİ OKUSUNLAR İŞİNE GELMEYEN VATAN, TÜRK DÜŞMANLAR!!!