“Paranın satın alamayacağı bir şey yoktur” tabirinin gerçek olduğu bir devirde yaşıyoruz. Günümüzde ne milli değerlerin, ne tarihin ne de arkadaşlıkların bir önemi var… Sevgi, saygı, anlayış, arkadaşlık gibi kavramlar artık gerçek anlamda pek kullanılmaz, insanların hayatına da pek uğramaz olmuştur. Duyguların köreldiği, yüreklerde insan sevgisinin kaybolduğu günümüzde menfaat her şeyin önündedir. İnsanların menfaatleri uğruna yapmayacağı şey yoktur. Bayram günleri yaklaştığında eski günlerin özlemini çeken büyüklerimizin ağızların “Nerde o eski bayramlar?” cümlesi dökülüverir. Eskilere olan özleme ek olarak “Nerde o eski dostlar?” demek de yerindedir. Eski günlerde yaşanan ve samimi hislerle yoğrulan arkadaşlıkları bulmak artık pek mümkün değildir. Günümüzde “arkadaşlar” daha çok zarar verir ve bunun için arkadaş değil de arka taşı desek daha uygundur. Onun için ne yazık ki, eskiden var olan gerçek arkadaşlıkları imrenerek hatırlamak kalıyor bize…
Dost veya arkadaş kelimesi… Arkadaş, arka sözcüğüne –daş yapım eki eklenerek meydana gelmiştir. Kelime anlamı sözlükte: Birbirine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her birisi, yaren olarak verilmiştir. Arkadaş gözün kapalı arkanı güvenle yaslayabileceğin insandır, güvenli bir limandır aslında. İnsanlar, kendilerine yakın buldukları kimselerle arkadaş olurlar, onun için atalarımız “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”, “Adam ahbabından bellidir” demişlerdir. Arkadaş aynı zamanda arkadaşının aynasıdır.
Büyük devlet adamı, ünlü tarihçi Zeki Velidi Togan (1890–1970) çok çetin yollardan geçmiştir. Togan, döneminin hem tarihini yapmış hem de tarihini yazmış olan nadir insanlardandır. Birçok tarihi olaya şahitlik yapmış olan Zeki Velidi’nin eğitim, kaçış, mücadele ile geçen hayatında hem dostları hem düşmanları olmuştur. Hayatının gençliğinden başlayarak 35 yaşına kadar mücadele içinde geçen kısmını “Hatıralar” adı altında toplayan Z.V.Togan, bu eserinde İdil-Ural Türklerinin geleneklerini, coğrafisini, kültürünü, edebiyatını, tarihini, dönemin siyasetini kaleme almıştır. “Hatıralar” okurken düşündüren ve bitirdikten sonra da belleğini meşgul eden fikirlerle dolduran bir başyapıttır. Bu yazımda Zeki Velidi Togan’ın samimi ve sımsıcak arkadaşlılarını kaleme alacağım.
Zeki Velidi Togan’ın hatıralarından hiç silinmeyen ilk gençlik ve gençlik yıllarını paylaştığı arkadaşı İbrahim Kaçkınbay’dır (1888–1913). İbrahim, Alagoyanbaşı köyü imamının oğludur. Babası Şemseddin oğlunu Toğan’ın babasının medresesinde okutmuştur. İbrahim Arapça, Farsça dışında Rusça da öğrenmiş olup, Rusçayı Zeki Velidi’den daha iyi bilmiş, ayrıca Fars ve Buhara kültürüne hâkim olan zeki bir gençtir. İnce, zayıf vücutlu olan İbrahim çok yakışıklı olmuştur. Bunun dışında İbrahim Kaçkınbay müziğe yeteneği olan birisidir. Onun ney çalıp, türkü söylemesini Togan şöyle anımsamıştır: “Dostum İbrahim “quray” denilen Başkurt neyinde sayısız havalar çalardı. Sesi son derece tiz ve berraktı. Söylediği havaların yankısını duymaktan hoşlandığı için, karşısında başka dağlar bulunan Takya-Susak denilen dağa çıkıp kayalarda şarkı söyler ve ney çalardı” (Togan 1999: 27). Zeki Velidi ve İbrahim, katıldıkları kımız meclislerinde eğlendikleri sırada Attar, Sufi Allahyar, Ali Şir Nevaî ve diğer şairlerin şiirlerini okumuşlardır. Edebiyata olan bu sevda arkadaşların mektuplarına da yansımıştır ki, bir defasında iki yılkıları kaybolduğunda Togan yılkı aramasında yardımcı olmaları için İbrahim’e ricada bulunmuş, İbrahim “baş üstüne, yaparım” anlamında şu dizelerle yanıt vermiştir: “İnsan dostunu sultan, kendisini onun kölesi, dostunu ruh, kendisini vücut diye bilmeli, dost börk isterse, baş vermeğe ve canını isterse, onu da feda etmeye hazır olmalı.” (Togan 1999: 27). Yukarıdaki satırlardan da anlaşıldığı üzere, bir birine son derece bağlı, bir birleri için canlarını bile feda etmeye hazır olan arkadaşlar çıkıyor karşımıza. Babasının erken vefatından sonra, İbrahim ailesinin ev işlerine bakmak zorunda kalmış, evlenmiş ve böylece tahsiline devam edememiş. İbrahim’in babasının ölümü bir nebze iki arkadaşın yollarını ayırmıştır, artık arkadaşlar Zeki Velidi’nin tatil için geldiği zamanlarda görüşebilmiş olsa bile aralarını sıcak tutacak, halk şiirleri ve eski edebiyattan alınmış şiirlerle süslenmiş olan samimi mektuplar eksik olmamıştır. Bu saatten sonra İbrahim imrenerek bakmış arkadaşının tahsil görüp yükselmesine. Onun uzaklarda tahsil görme hayali içinde ukde kalmıştır. Bu iki samimi arkadaşı ancak ölüm ayırmıştır. 1913 yılının yaz aylarında Zeki Velidi Togan tatil için köyüne gelmiştir. Tatilini arkadaşı İbrahim Kaçkınbay ile beraber engin ve zengin Başkurt topraklarında at koşturarak zaman geçirecekleri hayalini kurarken Zeki Velidi arkadaşının çok hasta olduğu haberini almıştır. Togan arkadaşına yardım etmek için köydeki doktoru götürmek istemiş, fakat köy doktoru at üstünde gidemediği için onu götürecek araba da olmadığı, ayrıca bazı yerlerde araba yolu olmadığından doktoru yarı yolda bir köyde bırakıp yoluna devam etmiştir. Fakat iki köy arasındaki uzun mesafeden dolayı Zeki Velidi İbrahim’i hayattayken görememiştir. Togan köye vardığında defin işlemleri de sona ermiştir. Annesinin anlattığına göre İbrahim zatürree hastalığından hayatını kaybetmiştir. Zeki Velidi Togan, tam da arkadaşına kavuşup hasret giderecekken ölüm girmiş iki arkadaşın arasına. Arkadaşının ölümü Zeki Velidi’yi derinden sarsmış olmalı ki, konuyla ilgili şu satırları yazmıştır: “İbrahim’in vefatı benim hayatımda değişikliği mucip oldu. O olmayınca ben artık yaz aylarında yabani “ağaç” arıcılığına devam edemedim. Manası kalmadı. Akbiyik yaylalarında yaz aylarını geçiren yılkılarımızın peşinde bu dağlara, yaylalara gelmenin de manası kalmadı. İbrahim’i kaybedince pek çok ağladım. Buna Fuat Toktar[1] kızıyor, “Kadınlar gibi hıçkırıp, böyle ağlamak ayıp değil mi?” diyordu. Fakat bizde bu onun dediği gibi değildi, bizde gereken yerde çok ağlayıp boşalmak hiç ayıp değildi.” (Togan 1999: 96). İbrahim Kaçkınbay’ın ölümü, Zeki Velidi’yi dağlara, yaylalara, yaz aylarına küstürecek kadar derinden etkilemiştir. Togan arkadaşının mezar taşına İbrahim’in çok sevdiği halk şarkısının şu dizelerini çekişle kazmıştır:
Kırlangıç kuşu yuvasında bulunuyor,
Yuvası da türlü renklere boyanmış bulunuyor.
Bu fani dünya kimlerden geri kalmamıştır.
Gidenlerden kimin malı, kiminin sevdiği yarı kalmıştır. (Togan 1999: 96).
Aniden gelen arkadaşının ölümü, Zeki Velidi Togan ile İbrahim Kaçkınbay’ı ebediyen ayırmıştır. Arkasında belki, keşkeler bırakarak öbür dünyaya giden arkadaşı ile ilgili Togan şunları yazmıştır: “İbrahim, Hafız ile Sa’di’yi ve Nevaî’yi çok iyi bilenlerdendi. Hayatta olsa ve 1908’de beni takip etmiş olsaydı, hayatımızı belki beraber geçirmiş ve aynı sahada ikiz kardeşler gibi yetişmiş olurduk. Hâtıralarıyla beni bütün hayatımda takip eden başka birisi olmamıştır.” (Togan 1999: 97). Kim bilir, belki XIII. yüzyılda yaşamış İranlı şair Sadi’nin “Dost, dostu gerçekten severse, düşman ne yapabilir?” dizlerini de beraber okumuşlardır Zeki Velidi ve arkadaşı İbrahim.
Zeki Velidi Togan siyasete atıldığı yıllarda ise güvenilir arkadaşlara daha çok ihtiyacı olmuştur. Mücadele yıllarında en güvendiği arkadaşlarından birisi Abdülkadir İnan’dır[2]. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Orenburg şehrinde çıkan “Başkurt” gazetesinin başmuharriri olan İnan, Zeki Velidi ile uzun yıllar sürecek olan bir arkadaşlığa imza atmıştır. Bolşeviklerin niyetinin iyi olmadığının farkına varan Togan Türkistan’a gitmiş ve orada mücadelesine devam etmiştir. O günlerle ilgili Togan şu satırları yazmıştır: “Abdülkadir (Fethülkadir) 1920’de Başkurdistan’dan kaçtıktan sonra Kazakistan’da, bilhassa Arqa denilen Orta Kazakistan’da dolaşmış ve hep cemiyetimizin işini görmüştü. Şimdi onun benim yanıma gelmesi benim için bir destek oldu.” (Togan 1999: 345). İran – Afganistan – Avrupa üzerinden Türkiye’ye kaçış sırasında çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldığı dönemlerde Abdülkadir İnan olmuş Zeki Velidi Togan’ın yanında. Onlar hem silah arkadaşı, hem fikir arkadaşı hem de kötü gün arkadaşı olmuş bir birlerine. Mücadele yıllarında gittikleri yerde kırmızı halı sererek karşılamamışlar onları, büyük ekonomik sıkıntılar içinde hayatlarını sürdürmeye çalışmış iki arkadaş. Konuyla ilgili Zeki Velidi’nin yazdığı satırlar düşündürücüdür: “Bu arada Abdülkadir’le benim malî vaziyetimiz kötüleşmişti. Paris’ten Mahmut Tarzî yardım parasını göndermekte acele etmedi. Ötekinden berikinden borç alarak yaşıyorduk. Abdülkadir çok fedakâr bir arkadaştır. Kaldığımız evde kahvaltı yaparken bana verdiği yağın beyaz, kendisinin yediğinin de sarımtırak olduğuna dikkat ettim. Anlaşıldı ki beyaz olan tereyağı, sarımtırak olanı da eritilmiş iç yağı imiş. Bu yağ çok ucuz olduğundan Abdülkadir bana iyisini verip kendisi de onu yermiş. Öğrendikten sonra dedim ki ‘Bunu artık yapma. Ne görürsek beraber görelim’” (Togan 1999: 472–473). Abdülkadir İnan’ın yaptığı kendi yemeyip, arkadaşına yedirmesi eşi görülmemiş bir fedakârlık örneğidir. Bunu hayatta ancak anneler yapar çocukları için. Gerçek arkadaşlıklar samimiyet, güven ve fedakârlık üzerine kurulur. Durum böyle olunca hiç kimsenin yıkamadığı bir beraberlik – dostluk oluşur. Zeki Velidi Togan ve Abdülkadir İnan ömürlerinin sonuna kadar arkadaş kalmış, hatta daha da ötesi gurbette bir birlerine kardeş olmuşlardır. Amerikalı filozof, fizikçi ve devlet adamı Benjamin Franklin’in “Kardeş dost olmayabilir, ama dost her zaman kardeştir” sözleri bu iki arkadaş için yazılmış sanki. Bugünlerde Zeki Velidi Togan’ın oğlu Sübidey Togan ve Abdülkadir İnan’ın oğlu M.Yaşar İnan “biz amca çocuklarıyız” diyerek “kardeşlik” bağlarını doğrulamaktadır. Gerçek hayatta Zeki Veldi Togan 6 çocuklu bir ailenin en büyüğüdür. Togan’ın 5 kardeşi sırasıyla Gabdelbarıy, Gabdırauf, Gabdelhay, Sara ve Zekiye’dir. Kaderin acı cilvesi Togan’ı kardeşlerinden ayırmıştır. Togan’ın kaçışından sonra ailesi da rahat yüzü görmemiş, saklanarak yaşamak, kendi gerçek kimliklerini saklamak zorunda kalmıştır.
Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu atasözündeki gibi, Zeki Velidi Togan’ın huyundan olsa gerek kendini sevdirmeyi başarmıştır. Kurduğu arkadaşlıkların genelde ömrünün sonuna kadar devam etmiş olması bunun açık kanıtıdır. İster bilim sahasında, ister hayatta olsun Zeki Velidi Togan’la bir kez tanışan onunla olan bağını koparmamıştır. Bu yazımda Togan’ın sadece iki arkadaşından söz ettim, birisi gençlik yılları arkadaşı İbrahim Kaçkınbay, diğeri ise ömrünün son günlerine kadar yanında olan arkadaşı Abdülkadir İnan. Tarihe damgasını vuracak bu arkadaşlıkları bugünlerde mumla ararsan bulmak mümkün değildir.
Zeki Velidi Togan, birçok alanda başarılı çalışmalar yapmış olan bir bilim adamı, yanı sıra bir devlet adamıdır. O, bilime olan yatkınlığını ailesinden, tarihe olan merakını milletinin şahlı geçmişinden ve kaderinden, ilkeli duruşunu sarp kayalıklı Ural Dağlarından, birleştirici gücünü Ural Nehri’nden almıştır. İşte tüm bunlar Zeki Velidi Togan’ı hayata bağlayan, ona güç veren unsurlardır. Avrupa ile Asya’yı bir birinden ayıran Ural Dağları bugün de dimdik ayaktaysa, Ural Nehri bugün de güçlü akıntısıyla küçük kollarını bir arada tutuyorsa Zeki Velidi Togan’ın sesi bugün de yankılanıyor, milletine güç veriyor demektir.
Kaynakça:
1.Başkurt Şecereleri, Ankara 2009.
2.Sertel, Adem, Tecrübenin Dili: Konu Konu Atasözleri, İstanbul 2006.
3.Tatar Ediplere, Megrifetçelre ( Tatar Yazarları, Maarifçileri, XX. Yüzyıl başları), Kazan 2005.
4.Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara 1999.
5.Türkçe Sözlük, Ankara 2005.
[1] Fuat Tuktar(ov) (1880–1938) – Tatar gazeteci, siyasetçisidir. Bolşevik düzenini kabul etmeyip Türkiye’ye sığınmıştır. 19.12.1938 yılında Ankara’da vefat etmiştir.
[2] Prof.Dr. Abdülkadir İnan (1889–1976)- tarihçi, halkbilimci, yazar. “Hatıralar” kitabında Fethülkadir İnan ve Fethülkadir Süleyman adları ile de anılmaktadır.