Kasım’ın son virajından çıkıp, Aralık’ın meçhûlüne ilerlerken sizlerle gene mümkün olduğu kadar gündelikten uzak, genele yakın konularla birlikte olmak istiyorum. Tabii ki önce hepinize merhabalar…
İsterseniz evvela “Bu ara bizi kim eşek yerine koydu” bölümünü aradan çıkaralım. Uzun zamandır savunma arkasına saklanarak kendini unutturan Cahİt sahneye çıktı, golünü attı ve de bileğinin hakkıyla listenin başına oturdu. Bu cevherimizi dinledikçe ne kadar cahil ve dünyadan bihaber olduğumuzu anlıyoruz. Doğru bildiklerimiz yanlış olarak karşımıza çıkıyor. Akıl fukaramıza, bu konularda bizi bilgilendirdiği için teşekkür ederim…
Detaya girip, bir ihtimal bana da sövmenize altyapı oluşturmayacağım.
Halkına 490 milyar dolar daha dağıtma kararı alan Japonya’nın bilinmeyen felaket durumuna o kadar acıdım ki, IBAN verilirse ilk yardımı yapanlar arasına girebilirim… Dünyanın 3. büyük ekonomisine sahip olan ülkenin düştüğü bu durum ibretlik bir olay… Sevgili Cahİt, sana ne kadar teşekkür etsek az. Bu yüzden bir iki kıyak yapayım… Hemen ilgili bir kuruluşa giderek IQ’nu ölçtür… Sonra da üzülme, bu memlekette çok değerli psikologlar var, eee arkanda bizim de hayır dualarımız (!!!) var, kısa sürede atlatırsın…
Gelelim kafamdaki ana konuya… “Kemal nereye koşuyor”? Daha önceki yazılarımda detaya indiğim için bu kısmı özet geçeceğim… Yirmi senemizi heba eden bu iktidarı başımıza musallat eden kripto Deniz, laf söz dinlememeye başlayınca alelacele Uğur Dündar ve İ. Melih’in de dahil olduğu bir kurguyla ve de ilave kaset kumpasıyla servis edilen, ilk başta “Gandi”, tutmayınca “Dersimli” lakaplarının arkasına sığınan, “tek adam karşıtı tek adam” Kılıçdar’ı artık hepiniz iyice tanıyorsunuz…
Ciddi ve ciddi olmayan anketlerin tümünde Mansur ve Ekrem başkan ile Meral Hanım dahil herkesin gerisine düşen K.Kılıç, Boris Yeltsin’in seçim kazanma taktiklerine benzer olaylarla tek başına kaldı ve de istemediğimiz gına gelen “Tek adam” sisteminden bizi yoksun bırakmadı…
Diğerleri çantadaki keklik olduğundan, ilk başta ince taktiklerle sürekli sıkıştırılarak, Meral Hanım devre dışı bırakıldı… Geçen seçimde partisinin altında oy almanın ezikliğini üstünden atamayan hanımefendi, fazla dayanamayarak pes etti ve olmayan başbakanlığa talip oldu…
Bu kısmı başarıyla atlatan tek adam, hemen kurgu olaylarla ekranları işgal ederek Mansur ve Ekrem başkanın, bir dönem daha başarılı hizmetlerinin devam etmesi gerektiğini söyledi. Hala ümidini muhafaza etmeye çalışanları da, belediye meclislerindeki aleyhte durumla pasifize etti. Bana kalırsa İstanbul çok önemli. Orası tam bir arpalık olarak kullanılmış. Ankara daha uygun… Mansur başkanın hepimizin başkanı olması için Ankara’nın bir iki yılı riske atılabilir. Yeter ki bütünü, Türkiye’yi kurtaralım…
Ayrıyeten, belediye başkanlarının nasıl istifa ettirileceği deneyimlerimiz de mevcût. Rahmetli, muhallebiciyle İ. Melih’in kulakları çınlasın. Bütün bunlar çerçevesinde, kendisini tek başına bırakan tek adam; yaşanan ekonomik rezaletlere rağmen RTE ile başa baş görünüyor…
Bu da olayı kurgulayan “üst akıl” açısından fark etmeyecek bir olay hangisi olursa olsun değişen bir şey olmaz… Önce, Devri Sabık yaratmayacağım deyip, sonra tepkiler üzerine çark eden Kılıç, halefi Kripto Domates Deniz’in yaptığı taktikleri devreye soktu… O, çarşaflı kadınlara CHP rozeti takmıştı, bu da aynı şeyi “Helâllik” adı altın da yapıyor… Hükümet için en kritik dönemde, halkın bittiği perişan olduğu zamanlar, iktidara can simidi olarak dikkatleri üzerine çekip, partisini sanık sandalyesine oturtuyor… Bunalan, AKP yönetiminin tekrar başörtüsü olayına sarılmasına ve gündeme taşımasına adeta çanak tutuyor…
Abdullah kardeşimin bana yolladığı bir Yılmaz Özdil yazısında da bahsedildiği gibi, yurdun her yerinde demokratik tepkilerin sergilenmesi yerine, helallik olayının gündeme taşınması çok manidar…
Bir başka Kripto Ca-Ce’nin, kendini gizleyecek durumu kalmadığından ortaya çıkarak direkt destek vermek noktasından sonra, gizli yandaş K. Kılıç da mı acaba aynı rotaya yöneliyor?… Kısır kayıkçı kavgalarından öte geçmeyen, mahdut süreli gaz alma faydasından gayrı, tamamen zarar odaklı davranışlar zincirine dur demek sadece CHP içindeki Atatürkçülerin çabalarına bağlıdır… Mustafa Kemal’in askeriyim diyemeyenler ve de öncesi açık, şimdinin gizli Dersimlileri olduğu müddetçe, fazla bir ümide kapılmamız doğru olmaz…
Kulağıma gelenler enteresan. Alevi açılımı yapılırken, ablaların kapı kapı muhabbetlerinde “Bu Alevi, oy veren cehennemlik olur” konusu ön plana çıkacakmış. Bu arada Diyanet’in de adının karıştığı “Alevi’ye kız verilmez” türü laflar da şimdiden başlatılan altyapılar olarak değerlendiriliyor. Cumhur ittifakı içinde yüzler gülüyor, eller ovuşturuluyor. Ufak da olsa halâ bir ümidim var… İnşallah bütün bunlar taktiktir, Mansur Başkan gibi pırıl pırıl insanları koruma amaçlıdır…
Yerel seçimler esnasında sayın Yavaş’a yapılanları hatırlayın. Ne sahtekârlığı kaldı ne dolandırıcılığı. Seçim bitince ve de seçilince hepsi toz olup gitti. Bu millet onu bağrına bastı, ya Hasssseki n’oldu? O da adında saklı…
Ben hakikaten bu açıdan çok şanslı bir kimseyim. Birbirinden kıymetli değerli dostlara sahibim. İşte bunların en başında gelenlerden birisi ki kendisi devletin çok kritik ve özel birimlerinde kilit görevlerde bulundu. Bu yüzden herkese yaptığım gibi adını telaffuz etmeyeceğim… Sevgili T… geçtiğimiz günlerde bu “Nas” işiyle alakalı bir şeyler yazacağımı umarak benimle yazıştı. Sağ olsun aşağı yukarı fikirlerimiz çakışıyor dedikten sonra, sizler için de bir iki kelâm edelim… Burası, birazcık “demiştik” kısmını da alakadar ediyor…
Seçim yaklaştıkça, din tabanlı söylemler tavan yapacak dediğimizi de hatırlatarak söyleyeceğimizi söyleyip yakanızdan düşelim…
Bu “Nas” yirmi senedir bilinmiyordu da şimdi mi öğrenildi? Kuran-ı Kebir’i okumasını bilenler, hatta ezbere bilenler, mealini bilmeden mi bu yıllara gelmişler?.. Eğer “olur mu öyle şey” deniyorsa niye yirmi yıldır gereği yapılmıyordu? Bu “Nas” faizler yükseltilip bu hallere gelene kadar, niye gündeme gelmedi de düşürülürken ortaya atıldı? Acaba “Suyu görünce kurbağa, kırı görünce tosbağa” olma gibi bir taktik mi uygulanıyor? Bu Nas artık bilindiğine göre, derhâl faizlerin sıfırlanması, vergi ve faturalara yansıtılan bütün ilave meblağların iptal edilmesi gerekmiyor mu? Yoksa Kayseri hesabı, iki kere ikinin dört etmesinin alırken veya satarken değişmesi tezgahı mı var? Yani nereden bakarsanız bakın, bir çarpıklık, samimiyetsizlik, takiyye kandırma, yanıltma, dini siyasi menfaatlere alet etme, ne ararsanız bu sistemin mayasında zaten mevcût. Biz bunların hepsini biliyoruz. Ne zaman ki halkımız da bilmeye başlarsa, işte o zaman belâyı üzerimizden atacağız… Şimdi anlaşıldı mı Konya Stadı’ndan yükselen İzmir Marşı niye çok önemli ve büyük müjdeler saklı?..
Beni fikirleriyle besleyen bazen de ikaz eden bütün değerli dostlarım başta olmak üzere, hepinizi teşekkür ediyorum.
Özür… Sonun sonu. Bu ara Nebati diye biri çıktı. “Ne demek” diyenler için söyleyeyim… Bitkisel anlama geliyor. Yani ot, salatalık, menekşe, kabak, gül, kereviz gibi her şeyin toplamı anlamında. Muhtemelen, doğrudan destek vermediği, işin gereğini savunduğu için tu kaka olan bakanı Lütfi Elvan’ın yerine gelecek. Şimdiden ağasının papağanlığına soyunan bu bitkisel, pardon Nebati, İnşallah bitkisel hayata girmemize vesile olmaz…
Tamamınızı Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Hoşça kalınız…